Charlie saldırısı sonrası dünya, 11 Eylül sonrasına benzemiyor. ABD ve müttefikleri, 11 Eylül’ün ardından tehlike olarak gördüklerini yok etmek için Doğu’ya sefere çıkmışlardı. Bu seferin iflas ettiği çoktan belliydi. Hebdo saldırısıyla, bu dönem kapandı, yeni bir dönem başladı.11 Eylül’le birlikte, (başta ABD olmak üzere) Batı; İslam dünyasına yeni bir nizamat vermek gerektiğine inanmıştı. Önce Afganistan, ardından Irak işgali, “ABD Neoconları”nca, bir demokrasi projesi olarak sunuldu. Taliban ve Saddam “halledilecek”, bölgeye huzur gelecek, İslam dünyası demokrasiye “geçirilecek”ti.Böyle olmadı. Afganistan’da Taliban, yenilemediği gibi, çatışma komşusu Pakistan’ı da içine çekti. Afganistan, bir ölüm ve acılar ülkesi haline geldi.Irak bildiğiniz gibi. Parçalanmış bir ülke artık. Saddam’dan geriye kalanlar; sonunda bir şiddet örgütlenmesi olarak (IŞİD), yeniden karşımıza çıktılar. ABD Başkanı, Irak ve Suriye’deki gelişmeleri, “bizim için o kadar hayati değil” diyerek, küçümsedi. Bir ABD’li gazetecinin vahşice öldürülmesi, bölgenin (Irak-Suriye) yüzde 40’ının IŞİD’in eline geçmesi, ABD’yi hareketlendirdi. Ancak yine de “sorun” hâlâ uzak diyarlardaydı.Batı kalbinden vurulduCharlie Hebdo saldırısı, Batı’yı her anlamda “kalbinden” vurdu. Tehlike, yakınlığını, farklı bir boyutta hissettirdi. Bu saldırının, başka saldırıların da habercisi olabileceği, düşünülüyor.ÖfkeŞimdi ne olacak? İslam coğrafyasının içinden gelişen öfkenin bir bölümünün; acımasız, örgütlü ve yaygın bir şiddete dönüştüğüne, bu şiddetin Avrupa’nın kalbine kadar uzandığına, tanığız.Artık yalnız Ortadoğu değil, Batı açısından da, tehlike çok “yakın”… İşgale ya da Batı ülkelerindeki dışlanmaya tepki içinde gelişen, acımasız öfkeyi toplu cinayetlere dönüştüren bir şiddet “potansiyeli”nden söz ediyoruz. Şapkalar yeniden öne konacak ve daha ciddi çözümler aranacak.Batı, işgalcilikle bir sonuç elde edilemeyeceğini, İslam dünyasını toptan hedef alan anlayışın bir başarı kazanmadığını, daha net görebilecek bir noktaya doğru ilerleyebilir mi? Batı ile İslam dünyası bir “yeniden karşılaşma” yaşayabilir mi?Almanya’da ırkçı ve İslam karşıtı gösterilerin (PEGİDA) yaygınlaştığı, Fransa’da ırkçı partinin oylarını artırdığı bir dönemde; şiddete eğilimli kitleler, yaşadıkları toplumun parçasına dönüştürülebilir mi?Bu sorulara ciddi cevaplar oluşabilmesi için, daha epey zamana ihtiyaç olduğu açık.Türkiye Batı dengesiBatı ile İslam dünyası arasında; özgürlük ve mantık temelinde, yeni bir ilişki biçimi gerekli.Türkiye, şiddetle, suikastla, İslam dünyasındaki alt üst oluşun yarattığı sorunlarla en fazla yüzyüze gelen bir yerde duruyor. Irak ve Suriye’yle toplam 1242 kilometrelik sınırıyla, bütün bu şiddet ortamının kıyısında.İslam dünyasıyla daha makul ve o dünyayı anlayan bir ilişki kurulacaksa; Türkiye’nin de, geçmişten farklı olarak, bu duruma uygun bir dil ve yaklaşıma kavuşması gerek.Türkiye de değişecek, Batı da.Türkiye’yi, İslam dünyasının duyarlılığını, tepkilerini dile getirdiği için, Batı’nın bölgedeki hegemonyacı ve çifte standartlı siyasetlerini eleştirdiği için tepkiyle karşılayan Batı merkezleri; tutumlarını değiştirebilirler mi?Türkiye, “her kötülüğü Batı’da gören zihniyet”i ve hayalci söylemleri aşıp, vizyonunu gerçekten değiştirebilir mi?Paris’teki büyük protesto gösterisine, istenmediği halde katılıp, zorla sıraya giren Netenyahu’larla, yola devam etmek, mümkün görünmüyor.Batı’nın yaşlanan yorgun demokrasisi; ötekileştirdiği İslam dünyasıyla, daha inandırıcı, daha bilinçli bir ilişki kurmak zorunda.İslam dünyası da, kendisini daha derinlemesine sorgulamasını gerektiren, çok büyük sorun ve çelişkilerle yüz yüze. Hem Batı’nın hem İslam dünyasının, kendini değiştirebilmek için, zamana ihtiyacı var.Farklı bir döneme girdiğimizi söyleyebiliriz. Önümüzdeki yıllarda, yeni tanımlar, yeni dengeler oluşacak. Hep birlikte göreceğiz.13-01-2015 / radikal.com.tr
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik