CHP, MHP ve HDP’li hükümet fantezisinin sona erdiği, herkesin yavaş yavaş siyasetin gerçek dünyasına dönmeye başladığı günlerdeyiz.
Koalisyon görüşmeleri kapalı kapılar ardında devam ediyor.
Onsuz hükümetin mümkün olmadığının ortaya çıktığı bir ortamda, koalisyon için tüm partilere karşı şartsız kapı aralayan Ak Parti en avantajlısı.
Muhtemel bir Ak Parti-CHP veya Ak Parti-MHP koalisyonu konuşuluyor.
Daha az konuşulan ise Ak Parti-HDP koalisyonu.
İdeal ve gerçek
Aslında seçim öncesi hatalarının muhasebesini yapmış, sivil anayasa ve Çözüm Süreci hedeflerini teyit etmiş bir Ak Parti ile kendisini -laik ulusalcı sınıfa ve Türk soluna özgü- peşin retçi tutum ve dilden uzaklaştırmayı başarmış bir HDP koalisyonu daha makul bir seçenek olurdu.
Koalisyon hükümeti olmanın Ak Parti’yi HDP’ye mahkûm etmesi, Çözüm Süreci’nin yürütülmesinde süreci tek partinin nihai karar vericiliğinden çıkarır ve Kobanê örneğindeki gibi krizleri aşmada avantaj sağlardı.
Ama bugün en yakın görünen seçenek bu değil.
HDP’nin yapısı ve ideolojik bagajı bu konuda adım atmayı zorlaştırıyor. Buna ilave olarak Ak Parti’de ise HDP’ye karşı güvensizlik var. Ortada tek bir HDP olmadığına ve bir koalisyonda her an yarı yolda bırakılabileceklerine, üstelik de bunun kendilerine ciddi zarar verecek şekilde, kritik bir anda yaşanabileceğine inanıyorlar.
Ak Parti-CHP koalisyonu toplumun bazı kesimlerinde kısmi bir rahatlama sağlar ama yapısal dönüşüme ara vermek, anayasa ve çözümün temel adımlarını atmayı ertelemek ve eski rejimin kısmi bir restorasyonunu sineye çekmek gerekebilir.
MHP ile koalisyon da aynı şekilde anayasa ve çözümün temel adımlarını ertelemeyi gerektirir, böyle bir koalisyon kolayca şeytanlaştırılır ve buna Kürt tepkisi de eklenince, Ak Parti’nin ülkedeki tek etnik kimlikler üstü ve kapsayıcı parti olma özelliği zedelenir.
MHP ve HDP’nin ikilemi
MHP ve HDP için aynı anda geçerli bir gerçek var: Bu iki partiden koalisyonu reddeden, ötekini muhtemel hükümet ortağı yapacak.
Özellikle de CHP’nin koalisyon için başbakanlığın kendisine verilmesi dahil, kabul edilmesi güç şartlar ileri sürdüğü bir ortamda.
MHP koalisyona yanaşmazsa, yarın kendi tabanına kendi eliyle HDP’yi hükümet ortağı yapmaya ilişkin tercihini izah etmek zorunda kalacak.
Aynı şekilde, HDP de Ak Parti’yi MHP’ye mahkûm etmeye ilişkin tercihini.
Çözüm Süreci’ndeki her ihtilafta, HDP kendi perspektifini tabana izah etmekte başarılı oldu. Ama bundan hareketle belki bu defa da oluruz diye düşünüyorsa yanılıyor derim.
HDP’den Hasip Kaplan, Ak Parti’nin MHP ile kuracağı bir hükümetin “savaş hükümeti” olacağını söylüyor. Soğuk Savaş döneminden kalma bir dil bu. Ama bir an için haklı olduğunu varsayalım, bu durumda ironik biçimde, bu “savaş hükümeti”nin bir kurucusu da HDP olacak.
Çünkü burada yoruma imkân vermeyecek ölçüde açık bir gerçek var: Kendisi koalisyon yapmıyor ve onu MHP’ye mecbur ediyor.
“Beni alma, onu al”
Bugün seçim sürecinde söylenen sözler ve tartışmalar geride kaldı ama diğer partilerden farklı olarak, HDP yeni duruma adapte olmakta zorlanıyor görünüyor.
“MHP ile kurma”, “ben de seninle kurmam”, demenin reel siyasetteki mantıki karşılığı, zorunlu olarak “CHP ile kur” demektir. Bir siyasi partinin başka siyasi partiye yakınlığı anlaşılabilir ama bu partinin PKK ile müzakerelere karşı, anadilde eğitime karşı ve vatandaşı Türklükle tanımlayan CHP olması tuhaf.
“MHP-CHP'nin desteklendiği, CHP-AKP'nin desteklendiği bir ortamda, MHP-AKP'nin savaş hükümeti olarak ilan edilmesine anlam vermek zor” diyor genç akademisyen Mahmut Özdemirkol. Ve şu yorumu yapıyor: “Buradan bakarak HDP'nin dünyasında sorunlu olanın MHP olmadığı AKP olduğu ortaya çıkıyor. Bu durumda güvendikleri tek parti CHP olmalı ki her halükarda destekliyorlar.”
CHP bu sevgiyi hak edecek ne yaptı bilmiyorum. Bütün hatalarına rağmen Çözüm Süreci’ni başlatan ve Kürt sorununa çözüm temelinde yıllardan beri talep ettiğimiz pek çok sivil ve siyasi hakkı iade eden Ak Parti’ye bu kadar mesafeliyken CHP’ye hak etmediği bu paye nedendir, sahiden anlamak güç.
Erken seçim neyi değiştirir?
Koalisyon için uyumlu olanların isteksiz, uyumsuz ama istekli olanlarınsa sayısal olarak yetersiz oldukları bir ortamda en iyisi bir seçim koalisyonu olabilir.
Bazıları yeni bir seçimin tabloyu değiştireceğini söylüyor, bazıları değiştirmeyeceğini.
Eğer değişmezse, bu tablo teyit edilmiş olur ve herkes hesabını bu bağlayıcı gerçek üzerine yapar.
Değişirse, o zaman bu tartışmalar sona erer.
İlk ihtimal, “şimdi fantezinin zamanı değilmiş” diyerek toplumun yeniden Ak Parti’yi tek başına iktidar yapacağını düşünenlerin haklı çıkması.
İkinci ve düşük bir ihtimal ise, Ak Parti’nin oy kaybedip, diğer iki partinin hükümeti kurmaya yetecek oyu sağlayabilmesi.
Bence erken seçime giden yolda muhasebesini yapmış, sivil anayasa ve çözüm perspektifini teyit etmiş ve çift başlılık görüntüsü vermeyen bir Ak Parti’nin yeniden tek başına iktidar olabilmesi daha mümkün görünüyor.
Her halükarda düğümün çözümü var.