Senede iki kere kılındığı ve 'yeni müşterisi' çok olduğu için her Bayram Namazı’ndan sonra imamlar namazı tarif ederler. Bayramın üçüncü günü itibarıyla unutan çok olmuştur. Unutulmasın diye başlıktaki gibi tekerlemesi bile var.
Yine de telaşa lüzum yok. Şaşırıp yanlış zamanlamayla elini bağlayanlar, tekbir getirenler, rükuya eğilenlere, çevreden birkaç “acemi bu” gülümsemesi dışında bir 'müeyyide' yok.
Ama bir zamanlar Bayram Namazları bu kadar tekin değildi.
1938 yılının Ramazan ayı Ekim/Kasım aylarına denk gelmişti. Mevsimsel olarak bizden şanslıydılar ama herhalde siyasal olarak şanslı olmayı tercih ederlerdi…
Ramazan Bayramı’ndan iki hafta sonra yeni Cumhurbaşkanı ve Milli Şef İsmet İnönü çıktığı yurt gezisinde Çankırı’nın Çerkeş ilçesine gitti. Yoğun tezahüratlarla karşılandı. Çerkeş’in genç Kaymakam’ıyla ilçenin sorunları hakkında sohbet etti. Cumhuriyet gazetesinden okuyalım:
''İnönü: Asayiş nasıldır?
Kaymakam: Çok iyi. Hırsızlık da yok. En çok kadın ve kız kaçırma vakası var. Burada arazi az olduğu için kavgalar sık olur.
Reisicumhur kaymakamdan geçenlerdeki ezan vak’ası etrafında izahat istedi. Kaymakam dedi ki:
-Bir köylü Ramazan’ı geçirmek üzere buraya gelmişti. Bayram Namazı kıldırmak üzere imam lazım olmuş, kendisine teklif etmişler. Namaz esnasında şaşkınlıkla tekbir getirmiş. Cemaat buna katiyyen eşlik etmemiştir.
İnönü: Demek bir yanlışlık ve şaşkınlık eseridir. Ağır konuşacaktım. Canım çok sıkılmıştı. Demek ki bir kasıd yok.
Kaymakam: Hayır… Tahkikat yaptım. Hoca birdenbire şaşırmış, dili dolaşmıştır. Halk Arapça tekbire iştirak etmediği gibi fena halde hiddetlenmiş, canı sıkılmıştır…”
1932 yılının Ramazan ayında başlayan Türkçe ezan, Kur'an, kamet uygulaması, 30 Ocak 1932’de Fatih Camii’nde okunan Türkçe İkindi Ezanı ve 3 Şubat 1932’de Ayasofya Camii’nde elçiliklerden temsilcilerinde de balkondan izlediği Türkçe ''Kadir Gecesi ayini''yle görücüye çıkarıldı.
Aynı yıl Diyanet İşleri Başkanı’nın yayınladığı 636 sayılı fetva-genelgeyle Arapça ezan ve kamet tümüyle yasaklandı.
Yasağa karşı en büyük tepki 1933 yılı Ramazan ayının ilk Cuma namazının kılındığı Bursa Ulu Cami’den geldi. Türkçe ezan okumamak için yerine gitmeyen müezzinin yerine cemaatten Topal Halil Arapça ezan okumaya başladı. Kazanlı Tatar İbrahim de Arapça kamet getirdi. O sırada camide olan bir sivil polis onlara müdahale edince olaylar çıktı.
Cemaat “Türkçe ezan istemiyoruz” diyerek Evkaf Müdürlüğü’ne yürüdü. Olaylar güçlükle bastırıldı. Tutuklananlar oldu, müftü görevden alındı, caminin hatibi tutuklandı. Olayı 2 gün sonra İzmir’de öğrenen Atatürk çok sinirlendi. Hasan Rıza Soyak’ın ifadesiyle “Bunu duyunca Atatürk beyninden vurulmuşa döndü”. “Bursa’ya baskın yapacağız” diyerek birkaç saat sonra trenle yola koyuldu. Antalya’dan acilen yola çıkan Başvekil İsmet İnönü ile Afyon’da buluştular. Bursa’da ilgililerle konuşan Atatürk’ün hâlâ tartışmalı olan meşhur Bursa Nutku’nu burada söyleyip söylemediği meçhul ama Anadolu Ajansı’na “Bursa’ya geldim. Hadise aslında önemi haiz değildir. Herhalde cahil mürteciler cumhuriyet adliyesinin pençesinden kurtulamayacaklardır” dediği kesin.
Daha sonra yüzlerce insanın uzun yıllar gerçekten de o pençeden kurtulamadığı da…
Emniyet Müdürü Ali Dikici’nin Emniyet kayıtlarında yaptığı araştırmalara göre yine 1933 yılında Bursa’dan sonra 5 Şubat günü bu kez İzmir Kahramanlar Mahallesi’ndeki camide Arapça ezan okuyan Ömer Efendi, yine aynı camide Arapça ezan okuduğu görülen Mustafa Avni Efendi tutuklandılar.
Trabzon Çarşı Meydanı ve Ortahisar camilerinin müezzinleri Hamdi, Musa ve Halil Efendiler tutuklanıp, daha pek çok Arapça ezan tutuklusu gibi yargılanmak için Çorum’a gönderildiler
Türkçe ezana karşı vaaz verdiği iddiasıyla tutuklanan İzmir Hisar Camii hocalarından Tunuslu Habip Hoca da Çorum’a sevk edilip yargılananlardan biri. Aldığı bir yıl ağır hapis cezası, yaşı yüzünden altıda bire düşürüldü, 11 ayda polis gözetiminde yaşamaya mecbur tutuldu.
28 Şubat 1933 günü Orhangazi Hamzalı Köyü’nde Kaymakam’ın Arapça ezan okunduğunu tespit edip mahkemeye sevk ettirdiği imam ve ihtiyar heyeti kendini “o gün hava muhalefeti sebebiyle okunan Türkçe ezanın Arapça anlaşıldığını söyleyerek” savundu.
7 Mart 1933’de bu kez İstanbul Teşvikiye Camii’nde sabah namazında minareye çıkıp Arapça ezan okuduğu için tutuklanan Deli Ziya’nın sarhoş olduğu tespit edildi.
Aynı yıl Çorum’da bayram namazından sonra Arapça ezan okuyan bir vatandaş yargılanmış, kendisi beraat etmiş ama yanındaki arkadaşları birer sene ağır hapis cezasına çarptırılmışlardı.
1935 yılında Siirt’te Nakşibendi Şeyhi Halid, 1936 yılında oğlu Abdülküddüs’le bölgede Arapça Ezan eylemleri yapmaktan yargılandılar. 1936 yılında Nakşibendi şeyhi Kayserili Ahmet Kalaycı önderliğinde yine Arapça ezan nedeniyle başlayan Çorum ve İskilip olayları yaşandı.
1938’de Isparta’da Uzun oğlu Ahmet Usta’nın evinde okutulan mevlit sırasında Arapça tekbir alan Hilmi Alaattin Adliye’ye sevk edildi.
15 Şubat 1938’de Bayburt’ta Ulucami müezzini hasta olduğu için sabah namazında Türkçe Arapça karışık kamet getiren cemaatten Şükrü Yıldız savcılığa şikayet edildi.
Yine 1938’de Konya’da Kurban Bayramı namazında iki kişi imamın duasından sonra Arapça tekbir getirdiği için Adliye’ye sevk edilmiş ama cezaya çarptırılmamıştı.
24 Şubat 1938 günü Erzurum Hınıs’ta Ramazan ayı boyunca camide imamlık yapmış olan Molla Ahmed Arapça sala okuyup, kaçmış, polis tarafından bu yüzden aranmıştı.
18 Nisan 1938 günü Isparta’da Arapça tekbir almaktan yargılanan memur Hilmi Aydın 3 lira para cezasına çarptırıldı.
1939’da Silivri’ye bağlı Seymen Köyü’nde Arapça kamet getiren ziraat memuru Behçet bir gün hapis cezasına çarptırıldı.
1939’da Karamürsel’in Ayazma Köyü’nde Boşnak asıllı Bekir Duran, camide Arapça ezan okumaktan Adliye’ye sevk edilmiş, cezai ehliyeti olmadığı tespit edilince bırakılmış ama tekrar Arapça ezan okuyunca 9 Ocak 1939 günü Bakırköy Hastanesi’ne gönderilmişti.
Yine Yusufeli’de Arapça ezan okuduğu için gözaltına alınan Hüseyin adlı bir kişi “şuur bulanıklığı” doktor raporuyla tutuklanmaktan kurtulmuştu.
Arapça ezan okuduğu için gözaltına alınıp bırakılan akıl hastaları ve çocuklarla ilgili polis kayıtlarındaki örnekler aslında yasağın delinmesi için bulunmuş bir yönteme işaret etmekteydi.
1940 yılında Yozgat Boğazlıyan’daki Büyük Cami’de kılınan Bayram Namazı’nda Arapça tekbir getiren Ali Gence gözaltına alınmış, ama kastı olmayıp yanlışlıkla yaptığı anlaşılınca hakkında işlem yapılmamıştı.
2015 yılında Cumhurbaşkanlığı içinde yapılan Beştepe Millet Camii’nde Bayram Namazı kılıp “İki salla, bir bağla” tekerlemesiyle namazda şaşırmamaya çalışan genç cemaat için sahiden de anlaşılması zor olabilir.
Ama bir zamanlar Türkiye’de Bayram Namazları hiç tekin değildi…