Türkiye'yi siyasi istikrarsızlığa sokmaya yönelik basınç, son Suruç saldırısıyla görüldü ki, giderek yoğunlaşıyor. Suriye'de ortaya çıkan kargaşa, Türkiye'yi etkilemeye ve iç istikrarını bozma tehdidini sürdürmeye devam ediyor. Bu nedenle, umuyor ve bekliyoruz ki; ülkemizdeki siyasi belirsizlik, bir an önce netliğe kavuşsun ve “şiddete karşı ortak bir mücadele zemini” noktasında, partiler arasında uzlaşma sağlanabilsin.
Türkiye ateş çemberi altında. Bizi de ateşin içine çekmek istiyorlar. Ülkemiz, bölgedeki istikrar adası özelliğiyle, serbest seçimleri gerçekleştiren çok partili rejimiyle ayakta duruyor.
Suruç saldırısının hemen ardından; Adıyaman'dan, PKK ile çatışma haberi geldi. Baraj inşaatına müdahale eden PKK'lilerle askerler arasında çıkan çatışmada, bir başçavuş yaşamını yitirdi. Bu iki olayın üst üste gelmesi bile karşısında bulunduğumuz tehdidin ne kadar derin olduğunu gözler önüne seriyor.
Savaşın içine çekilmek
Savaşın içine çekilmek, temel tehlike olarak önümüzde duruyor. Geçen yıl, IŞİD'in Kobani kuşatması sırasında; biliyoruz ki, ABD Türkiye'den, bölgeye askeri müdahalede bulunmasını istemişti. Türkiye'nin bir kara harekatı yaparak IŞİD'i yenilgiye uğratması, Batı'ın beklentileri içindeydi. Ankara, ihtiyatlı davrandı. Savaşa doğrudan bulaşmak anlamına gelebilecek böylesine bir harekata girişilmedi. Kobani direnişçilerine destek verilirken, savaşın parçası olmaktan kaçınılabildi.
İsrail eski başbakanlarından Ehud Barak, geçenlerde Russia Today televizyonuna yaptığı açıklamada; Türkiye'nin bu tutumunu destekleyen değerlendirmelerde bulunmuştu. Barak özetle, “Türkiye'nin IŞİD konusunda doğru bir değerlendirme içinde olduğunu” söyleyerek; bu örgütü yenilgiye uğratmak için en etkili ülkenin Türkiye olabileceğine dikkat çekmişti.
Ancak Batı merkezlerinde "Türkiye IŞİD'e destek oluyor" suçlamaları durmaksızın yineleniyor. Türkiye'nin bütün reddetmelerine rağmen bu iddia sürdürülüyor. Öte yandan IŞİD de Türkiye'yi tehdit etmekten vazgeçmiyor.
Sınırımızdaki katliamın bir numaralı şüphelisi IŞİD. Bu örgüt; muhtemelen, Kobani'deki gelişmenin intikamını almanın ötesinde; son dönemde Batılı güçlerin hava saldırılarına da cevap verebilmek amacıyla; Türkiye'ye yönelik öfke ve tepkisini dile getiriyor.
Sınırımızda savaş varken, milyonlar yerinden yurdundan kaçmak zorunda kalırken; çatışmaların tamamen dışında kalmak mümkün değil.
Batı, Esad'ın kaderi konusunda, net bir tutum içinde değil. Bu konuda, Türkiye ile olan görüş ayrılıkları, giderilmiş değil. Tabii, Türkiye'de çözüm sürecinin kesintiye uğraması da; tehdidin, daha da büyümesine yol açabiliyor.
Son soru, Suriye'ye benzer miyiz? Bir iç savaş bizi tehdit ediyor mu?
Türkiye tabii ki, güçlü ve istikrarlı bir ülke. Hiç bir zaman Suriye olmaz. Ancak tehdidinin büyüklüğünü de unutmayalım.
Oktay Karay'ın açıklaması
Dünkü yazıma, öldürülen işadamlarından Hacı Karay'ın oğlu Oktay Karay'dan bir açıklama geldi. Yayınlıyorum:
“Gazetenizde okumuş olduğumuz yazınızdaki bazı değerlendirmeler, biz Karay ve Yıldırım ailelerini derinden üzdü..
Öldürülen insanlar arasında Kürt işadamları, avukatlar var. Herkes biliyor ki, bu listeler devletin isteği üzerine hazırlanmıştı. Eski MİT mensubu Mehmet Eymür ve Özel Harekatçı Ayhan Çarkın bu konuyla ilgili itiraflarda bulundular, cinayetlerin devletin bilgisi içinde gerçekleştiğini söylediler.
Pervin Buldan'ın iki liste üzerinde yaptığı değerlendirmede bir yanlışlık olduğu görülüyor. Muhtemelen, bir listede Adnan Yıldırım ve Hacı Karay vardı, diğerinde yoktu.
Bu insanlar İstanbul'da bir otelden kaçırılırken yanlarında başka arkadaşları da vardı. Ancak bunlar arasından babam ve iki amcam seçilip götürüldü. Bu nedenle öyle anlaşılıyor ki iki ayrı liste vardı.
Biz şehitlerimize sahip çıkacağız. Bu davanın peşini bırakmayacağız. Onlar Kürt halkının onurlu değerleridirler.
Adnan Yıldırım, Hacı Karay, Savaş Buldan, Medet Serhat, Behçet Cantürk, Yusuf Ekinci, Fevzi Aslan, Fikret Aslan, Namık Erdoğan, ve Mecit Baskın'ı sevgiyle anıyoruz.
Saygılarımla.
Oktay Karay”