Suriyeli çocuklara ablalık yapan Vicdan Hareketi’nden Gökçe Değirmen ve Rabia Yazıcı Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde bir buluşma gerçekleştirdiler. Suriyeli çocuklar Türkiye tecrübelerini, gelecekten beklentilerini anlatacaklardı. Sokaklarda bir gelecek olmadığını bilen biz yetişkinler de onların okullaşması, spor yapabilmeleri, sosyalleşmeleri, ruhsal iyileşmeleri hakkında üzerimize düşenlerle ilgili bilinçlenecektik.
Gelecekten ümitleri vardı elbette fakat onlar öncelikle başlarından geçenleri anlattılar. Hayallerine sıra gelmedi bu seferlik. Onların dilinden birkaç “olağan” yaşanmışlığı aynen aktarmak istedim.
Elisar el Fellah: 12 yaşında, Humuslu.
“Haseki’de yaşıyorduk. Bab Amr ile aramızda bir duvar vardı. Oralara çok bomba düşünce biz de kaçamadık bize de düştü. İki amcamdan biri bacağını kaybetti, onu göremiyoruz çünkü Avrupa’ya gitmiş. Öteki amcam şehit oldu. Evi terk edip bir akrabamıza gittik orada da bomba attılar. Humus’ta çok akrabalarımız var hepsi hapiste. Onlardan haber alamıyoruz. Uluslararası örgütlerden arıyoruz hakkımızı. İsrail’de bile haber alabilirsin. Burada öldürseler de cesedini vermiyorlar. Bombalardan sonra dışarı çıkmıştım yerde kadın ve çocukların ölüleri vardı. Canlı kalanlara da eziyet ediyorlardı. Amcam yardım işleriyle uğraşıyordu, ekmekle su dağıtırdı. Arabasıyla giderken bomba uğradı, kopan bacağı için Mısır’da ameliyat oldu.”
ŞEMS Sanofa: 11 yaşında, Şamlı.
“Şam’da Saida el Muaddemiye de oturuyorduk. Savaş bize doğru gelince başka bir yerlere doğru uzaklaştık. Babamın arabası vardı binip gittik. Büyükannem de vardı. Bir geçiş noktasında pasaport gibi kimlik gibi bir belge sordular. Güvenlikçi önce izin vermedi, sonunda geçebildik. Fakat az bir süre sonra babam bayramda kayboldu. Şehit edip atmışlar bir yere. Bulup getirdi birileri. Daha önce de kaybolmuş hapis yatmıştı epeyce. O zaman öldürmemişlerdi, hapisten de çıkmıştı ama yine de öldürdüler.
Perşembeleri büyükannemin evinde bir toplanma oluyor akrabalarla. O gün annem orada kalmamızı istedi. Ertesi sabah kahvaltıda büyük bir patlama oldu. Biz küçüktük anlayamıyorduk. Büyükannemize sorduk. Sonra televizyondan gelip bizi çektiler nedenini bilmiyorum, haber yapmak istiyorlarmış.
Biz Mısır’a gittik. Mısır’da fazla Suriyeli yoktur. Sonra Suudi Arabistan’daki halam bize davet yolladı. Oraya gittik. İki üç aile bir evde kalıyorduk. Bu çok zordu. Orada iki üç ay kaldıktan sonra annem bir Suriyeli ile evlenip bizi Türkiye’ye getirdi. Sonra dedem Suriye’ye dönmek istemiş Şam’a inince tutuklamışlar, eziyet edip sonra öldürmüşler. Daha doğrusu öldü haberi geldi ama biz buna inanmıyoruz. Suriye’deki evimiz yıkılmış. Artık evimiz yok. Denizde ölenler oluyor, biz Ümraniye’de oturuyoruz şimdi, Türkiye’ye kolay geldik.”
İNAL: 10 yaşında
“Amcam Libya’ya gitmiş. Oradan botla iki kez yola çıkmış ve ikisinde de batan bottan sağ kurtulmuş. Sonra tekrar iki yüz kişi bir bota binmişler. Avrupa’ya giderken yine batmış, bir şeye tutunarak iki gün denizde kalmış. Diğer amcam da üç çocuğuyla karısıyla bir botta batmış, kadınlar ve erkekler ayrı yerlerden çıkarılınca kaybetmiş onları. Nasıl oldu bilmiyorum, Libya’da hepsi bir araya geldi.”
LUCEYN: 12 yaşında, Humuslu
“Birçok bombardıman yaşadık. Dayım halam ve amcama kötü şeyler oldu. Halam eşi ve çocuklarıyla Şam’a gitmek istedi. Geri çevirdiler. Sonra kaçmaya çalışırlarken evlerine bomba düştü, kocasıyla çocukları öldü. Kendisi şimdi Lübnan’da yaşıyor. Amcam işten dönerken keskin nişancı vurdu. Yaralı kurtuldu. O da Lübnan’da. Kendi evimiz bombadan yıkıldı. Yerle bir oldu (burada sesi titremeye başlıyor). Babam gazeteci, Lübnan’a gittik, oradan Mısır’a gittik, şimdi Türkiye’ye geldik. Burasını çok sevdim, bize iyi davranıyorlar. Üsküdar’da Türkçe ve Arapça eğitim veren bir okulda okuyorum.”
Tülay Gökçimen’in yönetmenliğini yaptığı Savaşın Çocukları belgeseli var bir de. Uzuvlarını kaybetmiş Halepli çocukların görüntülerine bakmak onların sesindeki acıya tanıklık etmek hiç kolay değil. Esed’in kıyıcı babası hafız Esed’den tevarüsle reva gördüğü bir kıyamet kopmuş belli ki. Arkasından halkı sahipsiz görüp her türlü emperyal ve ideolojik hesaplaşma için Suriye’yi bombalayan yakıp yıkan fırsatçılar.
Belgeselde zalimlerin yeni teknoloji bombalarla onları yok etmek için yarışmasından haberi bile olmayan altı yaşlarında iki kolunu kaybetmiş protezleri yastığına dayalı bir çocuk, gerçek kollarımın geri geleceğini umuyorum, böylece kimseye yük olmadan yemeklerimi kendim yiyebileceğim, delikanlı olacağım o zaman da mı bana kardeşlerim bakacak, olmaz öyle şey, diyor bütün safiyetiyle.
İki bacağını kaybetmiş yedi yaşlarında bir erkek çocuk da gülümseyerek bomba isabet eden annesinin başının nasıl kopup düştüğünü anlatıyor, başın düşüşünü bizzat göstererek.
Bir naylona paçavralar doldurup iple bağladıkları yuvarlakla nasıl da keyifle top oynadıklarını görünce söz bitiyor mülteci kampında.
Kareleri çoğaltmak neye yarar. Televizyondaki ve haberlerdeki şiddet görüntülerinin çocuklar üzerindeki travmatik etkileri üzerine sayısız araştırma ve yayın var. Uyku ritminden karakter bozukluğuna, sağlıksız insan ilişkilerinden şiddet ve intihar eğilimine nice olumsuz yansımalar.
Burada sözünü ettiğimiz ise küçük bir kutudan geçen görüntüler, perdeye yansıyan hayaller değil, bizzat yaşanan gerçekler. Bu yüzden Elisar ve Şems belki de anlatacaklarına dayanabilmek için öncelikle ezberden birlikte Nebe suresini okudular(Kuşkusuz o hüküm günü kararlaştırılmış bir gün olmuştur, o gün sura üflenir, bölük bölük gelirsiniz, gök de açılmış kapı kapı olmuştur, dağlar yürütülmüş serap olmuştur…17-20).
Kimi yaşıtları naz ve niyaz içinde hala bebekliklerini atamadan yaşayan Suriyeli çocuklar ağır başlı ve görüp geçirmiş sivil toplum temsilcileri sanki. Sadece biraz sesleri titreyince hatırlıyoruz çocukluklarını. Siyaset bilimci gibi tartmışlar olanları. Sadece Esed değil nice katil ordular onları eziyor, kimin ne yaptığını bilmiyorlar fakat sonuçlarıyla karşılaşan onlar. Hayatın ta içinden süzülüp gelen tecrübelerini hakkıyla anlamamız mümkün değil.
Suriyeli çocuklar bize rehberlik yapabilir, çünkü sığındıkları ülkenin çatışma içine girme ihtimali en çok onları dehşete düşürüyor. Gidecek hiçbir yerleri yok. Çatışma dilinin ihtiraslı sözcükleriyle varılacak yer kimin kimi vurduğunun bile belli olmadığı bir kıyamet. Bu hep böyle. Ülkemize sığınmış mültecilerin tecrübeleri bizim için hazine kıymetinde. Senin deneyimin bana yaramaz demeden bir düşünmeli.