Ukrayna’da bir şekilde sandıktan çıkmış Rusya yanlısı iktidara karşı Kiev’deki Maidan’da aylarca eylem yapan göstericiler, başarıya ulaşmaları halinde ülkelerinin Karadeniz’e açılan önemli bir parçasının “de facto” kopacağını öngörebilmişler miydi? Sanmam. Peki, böyle olacağını bilselerdi yine aynı şevkle o eylemlere katılırlar mıydı? Bu soruyu yanıtlayabilmek benim için o kadar kolay değil doğrusu.Görünen o ki seçilmiş hükümetin Batı medyasının desteğine sahip olmuş sokak eylemleri sonucu düşürülmesi, Rusya Federasyonu’nun pandoranın kutusunu Kırım vesilesiyle bir kez daha aralamasına bahane oluşturdu. Rusya aynı şeyi, 2008’de Kosova’nın bağımsızlığının birçok ülke tarafından tanınmasına tepki olarak bir kez daha denemiş, Abhazya ve Güney Osetya “kendi geleceklerini belirleme haklarını kullanarak” bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi. Her ne kadar Sırbistan’dan ayrılan Kosova ile Gürcistan’dan kopan bu iki bölgenin durumu bire bir örtüşüyorsa da, Abhazya ve Güney Osetya, Rusya’nın dışında Venezuela, Nikaragua gibi birkaç ülke tarafından tanındı sadece. Ukrayna ile köprüleri atan Kırım için farklı bir sonuçla karşılaşılabilir mi?Uluslararası uygulama Kırım’da önceki gün halk “kendi geleceğini belirleme hakkını” kullanmak üzere sandığa gitti. Nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Rusların katıldığı referandumdan yüzde 90’nın üzerinde bir destekle bölgenin Ukrayna’dan ayrılarak Rusya’ya bağlanması seçeneği çıktı. Kırım’da Kosova’dan farklı olarak halka “bağımsızlık” seçeneği sorulmamıştı. Ama bu seçenek de sonuç itibariyle “kendi geleceğini belirleme hakkının” kullanılması temeline dayanıyor.Kırım özerk parlamentosu referandum kararını açıkladıktan sonra, “Kırım’ın kendi kaderini belirleme hakkı tanınabilir mi?” başlıklı bir yazı kaleme almış ve orada konuyla ilgili BM uygulamasını anımsatmıştım. BM Yasası’nın başta 1/2 ve 55. maddelerinde zikredilen bu hakkın sınırsız bir hak olmadığını vurgulamıştım. Bu bağlamda, Genel Kurul’un 14 Aralık 1960 tarih ve 1514 sayılı, “sömürge halklarına bağımsızlık bildirisi” başlıklı kararının bağımsız bir ülkenin sınırları içindeki bölgelere ilke olarak bu hakkı tanımayan 6. maddesini zikretmiştim. Buna göre, bağımsız bir ülkenin sınırları içinde kalan halkların“milli birliğin ve ülke bütünlüğünün kısmen ya da tamamen bozulmasını amaçlayan herhangi bir girişimi” BM Yasası ile bağdaşmıyor.BM Genel Kurulu’nun daha sonra aldığı çeşitli kararlarda, Helsinki Nihai Senedi’nde, 1989 Viyana Belgesi’nde, 1990 Paris Şartı’nda ve 1991 Moskova Belgesi’nde halkların kendi kaderini belirleme hakkı, içinde bulundukları devletlerin bütünlüğünü bozmama kaydıyla tanınıyor. Bu nedenle yukarıda Kırım’la ilgili olarak bu hakkı hep tırnak içinde kullanıyorum. Kırım, özerk bir cumhuriyet olarak Ukrayna’nın bir parçası olduğuna göre, kendi geleceğini belirleme hakkı ve bu hakkı kullanmak üzere referandum düzenleme hakkı yok.Bu ilkeyi vurgulayan BM Genel Kurulu’nun 24 Ekim 1970 tarih ve 2625 sayılı kararı ya da “Devletler arasında dostça ilişkiler bildirisi”, kendi kaderini belirleme hakkının bağımsızlığın yanı sıra bağımsız bir devletle özgürce bir birlik ya da bütünleşmeye gitme hakkını da içerdiğini vurguluyor ki bu da Kırım’ın durumuyla birebir örtüşüyor. Ama tabii Kırım’ın Rusya’ya bağlanması da sonuçta Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü bozacağı için böyle bir hakkı bulunmuyor.Rusya’nın sorumluluğu Rusya Devlet Başkanı Putin her ne kadar Başkan Obama ile yaptığı ilk telefon görüşmesinde, haklı olarak Kosova örneğini anımsatmış olsa da, başta ABD olmak üzere uluslararası camia bu istisnanın yinelenerek pandoranın kutusunun aralanan kapağının tümüyle açılmasından yana değil. Aksi takdirde dünyanın birçok bölgesinde azınlık durumunda ya da İspanya’daki gibi özerklik statüsüne sahip olan birçok halkın bağımsızlık talebiyle ortaya çıkacağına ve birçok ülkenin sınırlarının değişeceğine kuşku yok.Rusya Federasyonu’nun kendisiyle birleşme arzusunu uluslararası uygulamaya göre sahip olmadığı kendi kaderini belirleme hakkını kullanarak dile getirmiş olan Kırım’ı ilhaka kalkmasının, en başta BM Yasası’nın 2. maddesi olmak üzere birçok ilkesine aykırı olduğu yadsınamaz bir gerçek. Bu maddenin 4. fıkrası şöyle diyor örneğin: “Tüm üyeler uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığına karşı (…) gerek BM’nin amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar.”Gel gör ki Putin Kırım’ın Rusya’ya ilhakını yangından mal kaçırırcasına hızlandırmak için harekete geçmiş durumda. Güvenlik Konseyi’nin veto yetkisine sahip bir ülkesi olarak bu oldubittiyi gerçekleştirecek güce sahip olduğunu düşünüyor. AB’nin yaptırımlarına karşı da Avrupa’nın doğalgaz vanasını elinde tuttuğuna göre, dünya kucağında yıllarca ya da belki hiç çözümü olmayacak yepyeni bir sorun bulmuş durumda.Sorunun yarattığı siyasi belirsizliğin ve doğuracağı olumsuz ekonomik sonuçların dünyada yarar sağlayacağı kesimler var mıdır şimdiden kestirmek kolay değil. Varsa ve Ukrayna’da Rus yanlısı Yanukoviç iktidarını devirmek suretiyle böyle bir sonucu öngörebilmişse –ki çok da imkânsız değildi herhalde- ideal bir dünya düzeninin hâlâ çok uzağındayız demektir ne yazık ki.
Asıl amaç Kırım sorununu çıkarmak mıydı?
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik