[22-23 Mart 2014] O, başbakanın hep çok yukarıdan konuşan (bağıran), huşunet saçan, mağrur ve muktedir çehresiyse, bu da, bütün varlığını AKP ve RTE düşmanlığı üzerine kurmuş bir kentsel orta sınıf elitinin çehresi. Doğan Gürpınar’ın (6 ve 20 Mart 2014) ayrıntılı uyarılarından sonra Beyaz Türkler deyip geçmemeye çalışıyorum. Ama neler yazıp çizdiklerine baktıkça, evet, düpedüz ırkçı (sosyal ırkçı veya kültürel ırkçı, ama sonuçta gerçekten ırkçı) bir nefret kustuklarını düşünüyorum ve tüylerim diken diken oluyor.Şu âna kadar yapılan hemen bütün kamuoyu yoklamaları, hangi şehirlerin ne ağırlıkta anketlendiğine bağlı bazı farklarla birlikte, Türkiye genelinde AKP’yi hep yüzde 42-48, CHP’yi yüzde 26-30 arasında göstermekte. Dolayısıyla “yolsuzluk operasyonu,” çeşitli Serbestiyet yazarlarının öngördüğü gibi, sonuçları hemen hiç etkilememişe benziyor. Hattâ, bu koza bağlanan aşırı beklentilerin muhalefeti tek boyutlu bir propagandaya hapsetmesi sonucu, CHP ve MHP için hafif tertip zararlı olmuş olması bile mümkün. Bu çerçevede, örneğin İstanbul’u AKP, diyelim sonbaharda tahmin edilebileceğinden çok daha rahat alıyor ki, herhalde bunda, aşırı kutuplaşma ortamında Mustafa Sarıgül’ün de asla icraat ve proje bazlı bir kampanya yürütememesinin payı çok büyük (oysa 17 Aralık öncesinde örneğin Alper Görmüş, CHP’nin “Selim Türkhan”lara böyle bir yaklaşım tutturmasını mümkün görüyordu; eh, bu topyekûn devirmecilik öyle bir bıçak sırtı ki, Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da var). AKP Ankara’da da önde ama fark daha az (ve kendi payıma, yıllardır başkenti kuşa çeviren “akkurt” kökenli Melih Gökçek’in kaybetmesinden, kimin kazandığına o kadar aldırmayacak kadar sevinç duyacağım). İzmir’de ise tersine, CHP gene önde ama fark bu sefer AKP lehine daralıyor.AKP’nin 16 Mart İzmir mitingi işte böyle bir ortamda gerçekleşti ve galiba topladığı büyük kalabalık, Atatürkçü-ulusalcı-solcu kesimlerde belirgin bir tedirginlik yarattı. Bu da kestirmeden, yeni bir hırçınlaşmaya dönüştü. Sosyal medyada ilk reaksiyon, doğrudan doğruya AKP tabanını, mitinge katılan kitleleri aşağılamak biçiminde oldu. İkinci Meşrutiyetin ve Cumhuriyetin “uygarlık misyonu” sahibi kurucu elitinin “cahil, geri, ilkel, kültürsüz ve irticaya yatkın halk”tan duyduğu korku, çığ gibi büyüdü. Aysun Kayacı’nın “benim oyum ile dağdaki çobanın oyu bir olamaz” lâfının bir zamanlar ne kadar eleştirildiği unutuldu. Nisbeten aklı başında olmasını bekleyebileceğimiz bazı aydın ve öğretim üyelerinin dahi facebook sayfaları ve tweet’lerinde, “denizi daha önce hiç görmemişler ki fotoğrafını çekiyorlar” veya “midyeleri kabuklarıyla yemişler” gibi espriler dolaştı. Birbirlerine güldüler, alkışladılar, boşalıp rahatladılar.Derken daha etraflı montajlar baş gösterdi. Yurtdışında çok sevgili bir lise arkadaşım var. Özel bir e-mail listesine çeşitli yazılar, karikatürler, fıkra ve espriler, dünyanın çeşitli köşelerinden görüntüler, ya da benzersiz doğa fotoğrafları yollayıp durur. Son yıllarda gönderdikleri, giderek “AKP ve RTE aleyhine olan ne varsa”ya indirgendi. Bütün “dışlayıcı yerli”likleri (exclusive nativeness’ları) içinde (Doğan, dayanamıyorum) Beyaz Türklerin buradan yazdığı; bir aşama sonra Wall Street Journal’a, New York Times’a veya genel olarak Ariane Bonzon janrı ve familyasına konu ve manşet olan… ne kadar tek yanlı, çarpıtılmış, abartılmış, eğilip bükülmüş “diktatörlüğün kalbinden duyuruyorum!” tarzı felâket tellallığı varsa, arkadaşımın iletilerinde yer alıyor. Artık hiçbir öğretim üyesi hiçbir konuda konuşamayacak, yazamayacak. İnternet tamamen susturulmuş. E-mail almak ve yollamak suç. Basın özgürlüğünün zerresi kalmadı. Ekonomi ha çöktü, ha çökecek. Tahliyeler eşittir yeni Türk Gladio’su. İslâmî terörün ardında da bu hükümet var. AKP, El Kaide’yi ve diğer cihadist örgütleri bile finanse etmekte. Buna karşılık, bütün protestolar yüzde yüz barışçı. Halk neredeyse toptan muhalif. Erdoğan’ın sonu çok yakın. Yanlış anlamayın — bir merkezden yönetilen örgütlü bir komplo değil bu. Ne ki, herkes görmek istediğini görüyor. Bu ve benzeri malzemeler kısmen Atatürkçüler, kısmen solcularca burada üretiliyor, ihraç ediliyor, büyüyüp yankılanıyor, tekrar geri geliyor ve bu sefer içeride WSJ veya NYT’nin “karşı çıkılmaz derecede yetkin, güvenilir analizi” diye dolaşıma giriyor. Ben de böylece, hem bir kısmını başka türlü göremeyeceğim makalelerle tanışmış, hem de — Akın Özçer’in defalarca deşifre ettiği, Gürbüz Özaltınlı’nın da (2-9-18 Mart yazılarında) uzun uzadıya incelediği — “dış kuşatma”nın nasıl işlediğini bilfiil izlemiş, anlamış oluyorum.Her neyse. Bu dediğim, her şeye rağmen çok sevdiğim ve hep seveceğim arkadaşım, en son “İzmir’den A Ke Pe geçti” başlıklı bir doküman yolladı, 21 Mart’ta. Birileri oturmuş, çeşitli fotoğrafları yan yana getirmiş, üstlerine notlar düşmüş. Efendim, İzmir’de “İzmirlinin olmadığı bir miting yaşan”mış. İzmir’e “gün boyu araçlarla her ilden insanlar taşın”mış. Bu kadar insan “yanlarında kendi kızlarını da getirmiş” (fotoğrafta, kara çarşaflı bir kadın grubu). “Bizim yerli İzmirli kızlarımız” ise “1000Ali ile Başçalanı” (= Binali Yıldırım ve başbakan) “samimiyetle selâm”lamışlar (fotoğrafta, AKP otobüsüne Türk tarzı “yumruk ve baş parmak” işareti değil de Anglo-Amerikan tarzı “orta parmak” işareti yapan bir genç kadın görülüyor; vah vah, çok gayri millî, hiç yakıştıramadım). Fakat başka yollarla da “İzmir insanının ne kadar misafirperver olduğunu herkese göster”mişlermiş meğer (fotoğrafta bir kaldırım yazısı var, o kadarını buraya aktaramıyorum, kendiniz bakarsınız artık). Asıl İzmirlileri ise polis engellemiş, miting meydanına sokmamış. Miting meydanına bakan evlerdeki bu asıl İzmirlilerin bir kısmı, Erdoğan’ı her yanına Atatürk fotoğrafları asılı balkonlarında rakılarını yudumlayarak izlemiş (bkz ilgili fotoğraf), bir kısmı ise Gündoğdu meydanına yakın birhaneleri doldurup keyif yapmış ve “Şerefine Tayyip” diye tempo tutmuş. Son not: “İzmir mitinginin dönüş yolunda otobüsleri karıştıran 16 Kayserili yanlışlıkla Adapazarı’na git”miş. Özetle, hepsi yabancıymış, hepsi dışarıdanmış, hepsi parayla tutulup getirilmiş, hepsi o işte geri ve cahil güruhtanmış.Baştan sona bir pislik örneği, tam bir paçavra. İnsan sormadan edemiyor: İzmir’de AKP 2007’de yüzde 32, 2009’da yüzde 31, 2011’de yüzde 37 oyu nasıl almış olabilir? Ama kuşkusuz, ulusalcı-solculuğun iç âleminde böyle akıl ve mantık yürütmelere, sâkin ve rasyonel tartışma denemelerine yer yok. Bambaşka bir ruh hali söz konusu. Adına ne diyelim, nasıl tarif edelim, doğrusu bilemiyorum. Şimdi bu yazıyı Yaşarken ve Okurken’den izliyorsunuz. Biliyorsunuz, Serbestiyet’te benim bir köşem daha var. Birkaç saat sonra, “İzmir’den A Ke Pe geçti” dokümanı o Paralel Evren’e yüklenmiş olacak; oradan bulup okuyabilirsiniz. Güya “özgürlükçü” bir kesimin ruhuna, gizil gerçekliğine ayna tutar diye umuyorum.
- Advertisment -
Önceki İçerik
Sonraki İçerik