Instagram’da biraz dolaşınca şöyle düşünüyor insan; İstanbul’da hiç kimse kalmamış, bankamatikler boşalmış, herkes en güzel sahil kasabalarında deniz kum ve yeşillikler içinde bayramın tadını çıkarıyor. Kurban bayramı olduğu için memleket hikayeleri de epeyce yer tutuyor. İstanbul’da yaşayıp ta hala Anadolu şehirlerinde köylerinde yakınları bulunan şanslı metropollüler dingin bir ortamda her türlü rekabet ve kötülükten uzakta kurbanı idrak ediyor. Aslında ne köylerin eski köy olduğundan ne de kalabalık sahillerde huzurun yakalanabildiğinden emin değiliz ya neyse bu mevzular bahsi diğer. Çok kıymetli sosyal politikalar uygulandı fakat emek sermaye ilişkisinde bir denge kurmak mümkün olmadı. Sosyal uçurumlar gittikçe derinleşti. Yaşam yoksul gettolardaki vatandaşlarla varsıl gettolardaki yurttaşlar birbiriyle hiç karşılaşmadan akıp gidiyor. Birileri şatafat içinde yaşarken başka bir yerlerde gençler, nasıl oluyor da bu büyük paralar kazanılabiliyor, ne yapmalı da en kısa zamanda üst tüketim kutucuğuna yerleşmeli diye kafa yormakta. Çakma markalardan gerçek markalara doğru bir seyahat hayali bu. Köyler boşalıyor ve artık diğergam duygulara yer olmayan şehirlerde hayat çok sert.
Bayramın ilk günü ikindi vakti evden çıkabildim. İstanbul’da fırınlar açık ama çoğu dükkan ve market kapalı. Anne baba geleneğine devam edip bayram temizliğini ve alış verişini günler öncesinden yapmış olan insanlara ne mutlu. Madem instagram herkesin gittiğini söylüyor, o halde gidemeyenleri görmek için misal Ümraniye Alemdağ caddesine inmek lazım. Cadde trafiğe epeydir kapalı olduğundan insanlar rahatça yürüyüş yapıyor. Motosiklet terörü baki elbette. İzdiham yoksa da kalabalık berdevam. Marka bir dondurmacıda herşey çok pahalı olduğundan, biraz ötedeki yarı fiyatına dondurmacıda kuyruk var. Yedim ve gayet güzeldi. İkisi de keçi sütü kullandıklarını beyan ediyor, artık günahları boyunlarına. Fahiş fiyatlar ahlaki bir soruna dönüştü.
Ümraniye ilçesi asgari ücretle ev geçindiren dul kadınlar cenneti. Elinde ağır siyah poşetler taşıyan bir kadınla karşılaştım. Kurban eti dağıtıyor. Tekstil sektöründe işçi. Birkaç yıl önce eşini kaybetmiş en büyüğü onbeş yaşında olan dört kızını yetiştirmeye çalışıyor. Bayram izninde Suriyeli evlerine zengin ailelerden topladığı etleri dağıtmak için seferber olmuş. Kurban kesen herkes zengin ona göre. Mahallemizin kedi annesi ise kendisine gelen etlerden kavurma hazırlamış, doğum yapmış anne kedilere tevzi ediyor. Bu yaz her kuytuda sinirli bezgin çaresiz teyakkuz halinde anne kedilerle, korku ve ümit içinde bakınan sayısız kedi yavrusuyla karşılaşmak mümkün. Çoğu ölüyor, hastalanıyor, parçalanıyor ama hayatta kalmak için amansız bir mücadele var. Kedi annemiz elinde göz damlaları, antibiyotik şuruplar, mamalarla bayramda da koşturup duruyor. Köpeklerin de payı var kurbandan, hepsi sevinçle koşturuyor.
Uzun zamandır sayısız insan kurbanını görmeden vekaleten başka ülkelere bağışlamakta. Dünyanın her yerindeki yoksullara bu dostluğu sevinci ulaştıranlardan Allah razı olsun. Fakat bir de haftalar öncesinden mahallesinin şehrinin yoksullarını araştıran, onların izini bulan ve eliyle teker teker dağıtan adamlar var ki emekleri her türlü takdirin ötesinde. Genelde iyi marka arabaları bu yollarda göremezsiniz, iyi arabalılar genelde meşgul ve önemli insanlar. Eski model orta sınıf arabalarla bire takıp yavaşça ilerleyecek zamanı olan “önemsiz” adamlar beni ağlatıyor gerçekten. Şeker toplayan çocuklar mı, evet geldiler bu bayram da da. Masumiyeti yüzlerindeki cesaretle mahcubiyet arasında gidip gelen karmakarışık duygularda yaşıyoruz. Onlara birkaç zamandır ablalar hatta teyzeler halalar da katılmış durumda. İş şeker işi olmaktan çıkıyor, toplumsal bir meseleye dönüşüyor.
İkinci gün güya boşalmış İstanbul’un tadını çıkarmaya Üsküdar’a gittim ki, tersine yollarda yürünmüyor. Betonun üstünde bebekleriyle kavrulan insanlara acaba Medine’deki gibi akşamları kapanan o zarif şemsiyelerden mi yapılsa. Hiç duraklamadan vapura binip doğru Beşiktaş’a. Artık tanıyamıyorum şehrin insan profilini. Her milletten her meşrepten insan kızgın güneşin altında küçücük çocuklarla azimle dolaşıyorlar.
Kendimi Ortaköy camiinin ferahlığına atayım sonra oralarda bir kahve içeyim derken, yola taşıyoruz, zorunlu olarak arabaların önüne atlıyoruz. Sonra Yıldız Parkına kadar ancak dayanabildim. Az ötede Yahya Efendi Sokağı tabelasını görünce doğru ağaçların ve taş duvarların gölgelediği serin harika yokuşa. Bayramda herkes eğlenceye koşar sanırken başörtülüsü mini eteklisi her meşrepten insan gelmiş dua ediyor, namaz kılıyor. Çocuklarıyla mezar taşlarını inceliyorlar. Aile çökmüyor, değerlerimiz yok olmuyor. Tek problem nobran merhametsiz üslupsuz, sürekli itham eden iç karartıcı kanaat önderleri. Nice bayramlara inşallah sevgiyle şükranla.