Günlerdir Kaz Dağları’nda bir itiraz ve protesto var.
Bir avuç altın uğruna devlet eliyle yapılan doğa kıyımına itiraz ediliyor; canlı yaşamı ve bitki örtüsüyle bir cennet köşesinin mahvedilmesine engel olmak isteniyor.
Kanadalı Alamos Gold ve taşeronu Doğu Biga Madencilik, Çanakkale’nin Kirazlı Köyü, Balaban mevkii için aldığı arama iznine dayanarak on binlerce ağaç kesti.
Altın şirketine, taşeron firmaya ve iktidara karşı büyük bir tepki oluşmuş durumda. Ormanın tahrip edildiği; maden ayrıştırma teknolojisinde kullanılacak siyanür nedeniyle suyun, toprağın ve havanın zehirleneceği; bölgede canlı yaşamının olumsuz etkileneceği belirtiliyor.
Ayrıca, söz konusu şirketlerle yapılan sözleşmelerin, verilen raporların ve tanınan imkânların hukuksuz olduğu ileri sürülüyor.
Bunun için kadın-erkek, genç-yaşlı, sağcı-solcu, dindar-laik, öğrenci-memur, işçi-girişimci-sendikacı, çiftçi, çevreci, her kesimden duyarlı yurttaş bugünlerde Kaz Dağları’nı mesken tuttu.
26 Temmuz’dan beri maden alanından ayrılmayan protestocular, şirketlere verilen iznin iptalini, faaliyetin durdurulmasını ve dümdüz edilen bölgenin rehabilite edilmesini istiyor.
Artık kimse inanmıyor!
Maden şirketinden, taşeron firmadan, AK Parti yönetiminden ve hükümet sözcülerinden gelen aksi yöndeki açıklamalar ise ne eylemcileri, ne de kamuoyunu ikna ediyor.
Yolsuzluk, hukuksuzluk, eş dost kayırma gibi olaylarda yaşanan güven kaybı nedeniyle, artık bir devlet yetkilisinin ve/ya iktidar partisi yöneticisinin ağzından çıkan sözlere kimse kolayca inanmıyor.
Çevre, doğa ve ekoloji duyarlılığı toplumda gün geçtikçe gelişiyor; siyasetçilerin konuya ilgisi de büyüyor. Özel olarak bu meseleyi yakından takip eden ve araştıran sivil girişimlerin ve uzmanların sayısı hızla çoğalıyor. O nedenle, iktidarın ve şirket sözcülerinin karşısında şimdi farklı gerçeklerden söz eden geniş bir kesim var.
Bölge halkı, kent konseyleri ve sivil girişimler, yapılan sözleşmenin, ÇED raporlarının, bölge riskleri hakkındaki bilgilerin, şirketlerin sicilinin, ruhsatların vb yasalara uygun olup olmadığı hususlarında, en az devlet görevlileri kadar donanımlılar.
Görülen o ki, zamane çocukları “Memleketin yer altı zenginliğini ortaya çıkarıyoruz. Altın ithalâtına para vermektense kendi altınımıza sahip çıkıyoruz” masalına pek inanmıyor.
Nitekim, maden bölgesindeki protestoları organize eden Su ve Vicdan Nöbeti Koordinasyon Komitesi, yaptığı açıklamada “Tüm kentlilerimizi, kalbi burada bizlerle atan herkesi ve sesimizi dünyaya duyurmamıza aracılık eden tüm basın camiasını, dünya mirası Kaz Dağlarımızın geleceğine sahip çıkmaya, mücadelemize ses olmaya dâvet ediyoruz” diyor.
Üç paralık altın için doğa, tarih ve kültür mirası harcanır mı?
Kaz Dağları aslında bu olaydan önce de dünyaca ünlüydü. Antik Yunan mitolojisinde ve meselâ Homeros’a atfedilen İlyada’da, İda Dağı olarak geçer. Çoktanrıcı Yunan panteonunun baş tanrısı ve tanrıçası Zeus ile Hera’nın görkemli bir törenle bu dağda evlendiğine inanılır. Dünyanın ilk güzellik yarışması da bu dağda yapılmış. Homeros, tanrıların ünlü Troya savaşlarını kâh (Ege’nin öbür kıyısındaki) Olympos’tan, kâh İda’nın tepesinden, tıpkı maç seyreder gibi seyrettiklerini anlatır.
Kaz Dağları şöhretini şüphesiz sadece mitolojik anlatılardan almıyor. Oksijen üretme gücü ve üretilen oksijenin kalitesi bakımından dünyanın ve Türkiye’nin önde gelen bir bölgesi. Astım, nefes darlığı ve diğer solunum hastalıkları olanlar için bölge bir nevi doğal hastane. Birçok insan hayatının belli bir döneminde tedavi amacıyla bölgenin köy, kasaba ve ilçelerinde yaşıyor.
Çevresinde ise son derece zengin ve verimli tarım arazilerinin bulunduğunu söylememe bilmem gerek var mı?
Yerli ve yabancı şirketlere verilen maden ruhsatlarının olağanüstü sayısına bakılacak olursa, altın şirketleri ve iktidar da bölgeyle çok yakından “ilgileniyor.”
İktidar halen Gezi’nin etkisi altında
Protestoya neden olan maden işletme sahası, Çanakkale’nin yegâne içme suyu kaynağı olan Atikhisar Barajı’na kuş uçumu 14 kilometre mesafede ve su toplama havzasının sırtlarında bulunuyor.
Şu anda fidanlar dahil 200,000 ağaç kesilmiş ve işletme çalışmaya başlamış durumda. Dikilen ağaç sayısı ise 14,000 civarında. Ülke ve dünya örnekleri, bu tür maden arama işlemlerinde su, hava ve toprağın kirlenmesinin kaçınılmaz olduğuna işaret ediyor.
Protestolarda genişleme temayülü gören iktidar sözcülerinden ardarda açıklamalar geliyor. Yedi konuyu öne çıkarıyorlar:
1- Her şey hukuka uygun ve ruhsat CHP belediyesi tarafından verildi.
2- Çevreye zararı yok.
3- Ekonomiye katkı sunuyor.
4- Bölgede ağaçlandırma ve rehabilitasyon yapılıyor.
5- Çevre ve ekolojiye duyarlı samimi yurttaşlarla sorunumuz yok, ama içlerinde onları kullanmak isteyen terör yandaşları ve dış güçlerin işbirlikçileri var.
6-Niyetleri iktidarı hırpalamak.
7- Şirket yetkililerinin yeterli aydınlatmayı yapmadığı anlaşılıyor.
Bu anlatı bana iktidarın, bazı vatandaşların ölümüne dahi yol açan Gezi günlerindeki tavrını hatırlattı.
“Sorun bütün Türkiye’yi ilgilendiriyor”
Bu olayın başından itibaren içinde olan ve maden aramaya tepki gösteren Yeşil Sol Parti’nin (YSP) Eş Genel Sözcüsü Sinan Tutal’la konuyu telefonda görüştüm.
Sinan Tutal şöyle dedi: “Kaz Dağları bölge insanının, bitkilerin, hayvanların, meraların, tarım alanlarının ve en önemlisi su kaynaklarının sigortasıdır. Bölgeden çıkacak olan cevheri siyanür havuzlarında işleyecekler. Kirlenme kaçınılmazdır…
“Bu durum insan ve doğal çevre için büyük bir tehdittir. ÇED raporu, ruhsatlar, verilen krediler vb konularda hukuk ihlalleri olduğunu düşünüyoruz. Konunun TBMM’de görüşülme önerisinin AK Parti ve MHP oylarıyla reddedilmesi doğru olmadı. Biz YSP olarak, bölgedeki Çanakkale, Balıkesir, İzmir gibi örgütlerimiz ve üyelerimizle baştan itibaren bu konunun yerinde takipçisi olduk ve bunu sürdüreceğiz…
“Ama sorun bütün Türkiye’yi ilgilendiriyor. Hükümet bu projeden vazgeçmeli, ruhsatı iptal edip çalışmaları durdurmalı ve süratle bölgeyi yeniden ağaçlandırmalıdır. İklim krizi ve doğal afetler kapımızı çalarken böyle projelerde ısrar etmek kabul edilemez…”
Sağlıklı ve huzurlu bayramlar.