(1) Malazgirt Savaşını tetikleyen unsurlar nelerdi?
11. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırları bölgedeki Arap ve Kürt beyliklerinin saldırısı altındaydı. Selçuklu devletinin doğuşuyla (1040), Roma’ya yönelik saldırılar daha da artmıştı. İmparator Diyojen, tahta çıktıktan sonra doğu sınırlarını güvenlik altına almak amacıyla ilki 1067’de, sonuncusu 1071’de olmak üzere üç sefer düzenlemek zorunda kaldı. Sultan Alparslan 1070 yılında Mısır’daki Şii Fatımilere karşı Diyarbakır ve Suriye seferine çıkarken, sefer güzergâhında yer alan Erciş ve Malazgirt üzerine yürüyerek, ikisini de kısa sürede ele geçirdi. Daha sonra Diyarbakır’a, oradan da Urfa’ya geçerek elli gün süreyle kuşattı, ancak ele geçiremedi. Urfa’dan Halep’e ilerleyerek bu şehri de kuşatırken, Roma ordusunun Malazgirt’e geldiği haberini aldı.
(2) Roma ordusunun Malazgirt’e ilerleyişini Sultan Alparslan’a kimler haber verdi?
İbn’ül Ezrak’a göre, Roma ordusunun Malazgirt’e geldiği haberini Alparslan’a bildiren Ahlat ve Malazgirt halkıydı. Ancak diğer bazı kaynaklara göre, Sultan Alparslan’ı bizzat Suriye’deki Roma elçisi haberdar etmişti. Gene İbn’ül Ezrak’a göre, Ahlat ve Malazgirt halkı Roma imparatoruna karşı savaşında Sultan Alparslan’a destek vererek ordu ile beraber muharebeye katılmış ve savaş sonrasında ganimetten büyük bir pay almıştı.
(3) Roma ordusunun Malazgirt’e geldiğini öğrenen Sultan Alplarsan ne yaptı?
Yanında görece az sayıda asker bulunan sultanın üç seçeneği vardı: (1) Roma ordusunu biraz uzaktan izlemek, ama doğrudan çatışmaya girmekten kaçınmak. (2) İsfahan’a dönüp ordusunun tamamını toparlamak. (3) En kısa yoldan Malazgirt’e ulaşıp Roma ordusunun karşısına çıkmak. Alparslan, en riskli yol olan bu üçüncü seçeneğe yöneldi. Hemen en yakınındaki askerlerini toplayıp Fırat’ı geçmeye, Urfa üzerinden Diyarbakır’a çıkmaya, (Sason civarındaki) Garzan, Siirt ve Rahva (Bitlis) üzerinden Malazgirt’e ulaşmaya çalıştı.
(4) Muharebe tam nerede cereyan etti?
Savaşın tam hangi noktada gerçekleştiğini bilmiyoruz. Bazı İslâm kaynaklarında Rahva’dan (Bitlis-Tatvan arasındaki düzlükten) yapıldığı, bazılarında da Malazgirt yakınlarından söz edilir. Ayrıca gene İslâm kaynaklarında, Roma ordusunun bir kesimiyle Ahlat’ta gerçekleşen bir muharebeden söz edilirken, Roma (Bizans) kaynaklarında, Roma ordusunun Tarkan (Ioseph Trachaneiotes) komutasında Ahlat’a gönderilen en seçme birliklerinin savaşmadan Roma topraklarına çekildiği belirtilir. Buradan, Diyojen’in stratejik bir hatâ yaparak savaş öncesinde ordusunu ikiye ayırdığını anlıyoruz.
(5) Doğu Roma (Bizans) ve Selçuklu orduları arasında nasıl bir karşılaştırma yapılabilir?
Kaynaklarda Romen Diyojen’in ordusu sayıca çok üstün gösteriliyor. 50 bin, 200 bin, hattâ 600 bin diyenler var. Ancak gerçek büyüklüğü ne olursa olsun, bu ordu hem (yukarıda belirtildiği gibi) ikiye bölünüyor, hem de homojen değil. Eğitimli ve disiplinli hassa askerlerinin yanı sıra, çok sayıda Oğuz, Kıpçak ve Peçenek paralı askerini de barındırıyor. Bunların sadakat ilişkisi daha gevşek. Ve kimi kaynaklar bunların sayısını 15 bin kadar gösteriyor. Buna karşılık Sultan Alparslan’ın ordusu (belki de zaferini iyice yüceltmek için) alabildiğine küçültülüyor. Malazgirt’e çok az bir kuvvetle, “buyruğunda dört bin memluk [veya hassa] askeri”yle geldiği belirtiliyor. Ancak bu muhafız birliğinin Selçuklu ordusunun en elit kesimi olduğunu hatırlamakta yarar var.
(6) Sultan Alparslan’ın ordusuna Malazgirt’te bir katılım oldu mu?
Evet, oldu. Sıbt İbn’ül Cezvi, Alparslan’ın dört bin kişilik ordusuna “az önce on bin Kürdün de katıldı”ğını söylüyor. İbn’ül Devadari, “Sultan Alparslan’a Kürtlerden ve sair kavimlerden olmak üzere on bin kadar insan da katılmıştı” diyor. Ahmed bin Mahmûd, Selçuknâme adlı eserinde, “sultanın yanında Kürtlerden on bin seçkin asker ve reisler de toplandı” şeklinde bir ifade kullanıyor. Özetle, Malazgirt muharebesinde Alparslan’ın her üç askerinden ikisinin Kürt olduğunu anlıyoruz.
(7) Kürtler neden Sultan Alparslan’a destek oldu?
11. yüzyılın başlarında üç büyük Kürt beyliği oldukça geniş bir alana hükmetmekteydi. Başkentleri Meyyâfarıkin (Silvan, Diyarbakır) olan Mervaniler 1050 yılında; başkentleri bugünnAzerbaycan’daki Gence şehri olan Şeddadiler 1055’te; başkentleri Tebriz olan Revadiler de gene 1055’te Tuğrul Bey’e tabiyeti kabul ederek onun adına hutbe okutmaya başladı.
Tuğrul Bey, Bağdat’taki Abbasi Halifeliği adına sefer düzenlemekteydi. Bağdat’taki Abbasi Halifeliğine biat etmiş olan Kürt beyliklerinin sefer sırasında Selçuklu sultanını destekleme zorunluluğu vardı. Zaten Selçuklu sultanı da sefere çıkmadan önce civardaki tüm müttefiklerini harekete geçirmek durumundaydı. Kaldı ki Malazgirt ve Erciş, bazen el değiştirse de genellikle Mervani Kürt beyliğinin sınırlarına dâhildi. Dolayısıyla Kürt beylikleri Malazgirt ve civarındaki tırmanışa hiçbir şekilde bigâne kalamazdı.
Ayrıca Alparslan döneminde Şeddadi-Selçuklu ilişkileri de oldukça iyi bir seviyedeydi. Şeddadiler Alparslan’ın neredeyse tüm seferlerinde yer alıyordu. 16 Ağustos 1064’te Ani şehrini ele geçiren Sultan Alparslan, daha sonra şehri Şeddadi emiri Ebü’l Evsar’a bırakmıştı. 1067 yılının Ekim-Kasım aylarında Arran ülkesine doğru harekete geçen Alparslan, bu ikinci seferinde Tiflis’i ele geçirerek, kenti kendisine bol miktarda para veren Şeddadi emiri II. Fadl’a teslim etti. Urfalı Mateos, 1071’deki Urfa kuşatması sırasında da Şeddadi emirinin Alparslan ile birlikte olduğunu yazar. Fadl bin Şavur herhalde kendisine bağlı kuvvetlerle İslâm ordusuna dâhil olmuştu.
(8) Sultan Alparslan’ın ordusu nasıl adlandırılmaktaydı?
Malazgirt muharebesine katılan askerler için kaynaklarda “İslâm askeri” denir. Sultan Alparslan’ın ordusu “İslâm ordusu”dur. Bağdat’taki Halife Kaim bin Emrilallah, savaş öncesinde bütün Müslümanlara, özellikle hatiplere çağrıda bulunarak, Sultan Alparslan’ın başarısı için Allah’a yalvarıp dua etmelerini istemiştir. 26 Ağustos 1071’de, hutbelerde şu duanın okunduğu rivayet edilir: “Ey Allahım, İslâm sancağını ve şeriata ait bayrağı yükselt ve Alparslan’ı kâfirler üzerinde muzaffer eyle. İslâma yardım edenlere kuvvet ver, müşrikliği ve müşrikleri aşağı kıl. Müşriklik ve dinsizliğin ırkını yok et. Müşrikleri ve dinsizleri Müslümanların üzerinden uzaklaştır. Sana itaat ve dine yardım niyet edip, dinsizler ile senin yolunda şahsı ve malı ile cihad edenlere yardımını yetiştir. Onların ihtiyaçlarını red etme, onlara yardım eyle. Onların düşmanlarını aşağıla; kollarını uzun eyle ki, nereye dilerlerse elleri ulaşsın ve murâdlarına kavuşsunlar. Alparslan’ın sancaklarını yükselt ve onu düşmandan koru, onu desteğinle kuvvetlendir ve yardımın ile sağlamlaştır. Onun askerlerinin kalplerini zaferle ve güvenle doldur, Kâfirleri onların üzerinden uzaklaştır, onların eli ile öldür, evlerini yerle bir eyle… O [Alparslan] senin rızan için gönlünün isteğini terk etti, senin yolunda kendisini ve malını verip gazaya gitti. Senin düşmanlarınla cihat niyet etti. Sen de Ya Rab, Kur’an’ında buyurup dersin ki, senin yolunda cihat edenlere fırsat verip düşmanlarına muzaffer kılarsın.”
(9) Malazgirt bir ırk veya millet savaşı mıdır?
Malazgirt günümüz anlamında bir ırk veya millet savaşı değildir. Esas kimliğini Hıristiyanlığın belirlediği bir imparatorluk ile esas kimliğini İslâmiyetin belirlediği bir başka imparatorluk arasında vuku bulmuş bir savaştır.
(10) Anadolu’nun kapıları Malazgirt sonrasında mı Türklere açıldı?
Türklerin Anadolu’daki varlığı Malazgirt öncesinden başlar. Çeşitli Türk aşiretleri Doğu Roma topraklarına girip Konstantinopolis’in otoritesine tâbi bir yaşam sürdürebiliyordu. Nitekim 1071’de Diyojen’in ordusunda Oğuz, Kıpçak ve Peçenek paralı askerlerinin varlığı bununb kanıtıdır. Diğer yandan, Gazneli Mahmut Türkmenleri kendi sınırlarından kovunca, Şeddadi Kürt emiri onları tarihte Küçük Medya olarak bilinen Azerbaycan’a kabul etmişti. Ancak Malazgirt’ten sonra Roma İmparatorluğu doğu sınırlarını koruyamaz hale düşünce, Türk ve Kürtlerin Anadolu’ya girip yerleşmesi çok daha kolay ve kitlesel bir hal aldı.
(11) Malazgirt muharebesinin en önemli sonucu nedir?
İmparator Romen Diyojen savaşta esir düştü. Doğu Roma (Bizans) bir daha toparlanamayacak kadar ağır bir darbe aldı. Malazgirt’ten sonra Anadolu toprakları giderek Asya ile Avrupa; İslâm ile Hristiyan dünyaları arasında bir tür buluşma ve çatışma alanı haline geldi. Müslüman Türklerin önemli kesimleri Diyar-ı Rum’a kaymaya başladı. Bu aynı zamanda Haçlı seferlerini tetikleyici bir unsur oldu. Son olarak Malazgirt, tarihî Türk- Kürt ittifakının temellerini attı. Son yüzyıl hariç, bu ittifak yüzyıllar boyu sorunsuz devam etti.