Ana SayfaYazarlarÇöküşü hızlandırmak

Çöküşü hızlandırmak

 

“Dudak uçuklatacak kadar çok oy kaydırıldı.”

 

“Seçmenler bir yerden bir yer usulsüz taşındı.”

 

“Geçersiz oylar doğru sayılmadı.”

 

“Bir ilçedeki geçersiz oyların yeniden sayılması yetmez, bütün İstanbul’da geçersiz oylar sayılmalı.”

 

“Büyükçekmece’de büyük bir dolap döndü.”

 

“Maltepe’de kumpas kuruldu.”

 

“FETÖ, CHP lehine seçimi tezgahladı.”

 

“KHK’lar ile kamu hizmetinden ihraç edilenlerin oy kullanma hakları yoktur.”

 

“Kısıtlılar oy kullandı.”

 

“Sadece kısıtlılar değil; engellilere, mahkûmlara ve hatta ölülere bir oy kullandırıldı.”

 

31 Mart gecesinden itibaren bütün bu iddialar AK Parti’nin yetkilileri ve medyası tarafından, kamuoyunun başına bomba yağdırır gibi yağdırıldı. Ancak elle tutulabilir ve hukuken değer atfedilebilir somut bir veri yoktu. Her bir iddia kısa zamanda çürütüldü. Yine de oylar birçok yerde tekrar sayıldı. Ancak nerede ve ne kadar sayılırsa sayılsın Ekrem İmamoğlu ile Binali Yıldırım arasındaki fark kapanmadı. Nihayetinde İmamoğlu hak ettiği mazbatayı, gecikmeli de olsa, aldı.

 

AK Parti bu kez olağanüstü itiraz yoluna başvurdu. Heybesinden “sandık kurullarının teşekkülündeki usulsüzlük” adında yeni bir turp çıkardı. Ancak bu konuda YSK’nın çok yakın tarihte verdiği bir karar vardı. Bursa- Mustafakemalpaşa’da İYİ Parti İl Başkanı Yahya Bahadır, sandık kurullarında belediye çalışanlarının görevlendirildiğinden ve bunun da “tam kanunsuzluk” oluşturduğundan bahisle seçimlerin yenilenmesi talebinde bulunmuştu.

 

Kör gözüne parmak

 

YSK, 20 Nisan 2019 tarih ve 3469 sayılı kararıyla bu başvuruyu reddetti. Gerekçe, itiraz süresinin geçirilmesi ve sandık kurullarının kesinleşmesiydi. YSK’ya göre Sandık Kurullarının teşkiline dair itirazlar 2 Mart tarihinde kesin olarak karara bağlanmış olması nedeniyle tam kanunsuzluk iddiasına ilişkin talebin reddi” gerekiyordu.     

 

Gerek bu kararı ve gerek YSK’nın daha önce seçmen kütükleriyle, kısıtlı ve hükümlülerinin oy kullanma haklarıyla ilgili yerleşik içtihatları göz önünde bulundurulduğunda, AK Parti’nin İstanbul için yaptığı itirazdan müspet bir hukuki sonuç almayacağını düşünüyordum. AK Parti’nin İstanbul’u çok istediği belliydi ama bu kadar da olmazdı. Bu derece kör gözüne parmak bir karar alınamazdı.

 

Can çekişen hukuk devletine darbe

 

Lakin Pazar günü Bahçeli’nin ve bilhassa Erdoğan’ın YSK’ya dönük talimat niteliğindeki konuşmalarından sonra hava değişti. YSK’nın bu denli siyasi bir basınca ne kadar direnebileceğine dair soru işaretleri çoğaldı. Yine de içimden YSK hâkimlerinin hukuku askıya alacak bir karar imza atmayacaklarına dair umudumu koruyordum.

 

Fakat bu umutlar da boşa çıktı. “Bir kısım sandık kurullarının ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulmasının seçim sonucuna müessir” olduğunu belirten YSK, oy çokluğuyla, İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerini iptal etti. Seçim, 23 Haziran’da yenilenecek.

 

YSK, daha 15 gün önce muhalefetin öne sürdüğü bu gerekçeyi elinin tersi ile itmişti. Fakat aynı gerekçe iktidar tarafından önüne getirildiğinde ona boyun eğdi ve hukuk tarihine utançla geçecek bir karar verdi. YSK, hem sandığın namusunu muhafaza edemeyerek Türkiye demokrasisinde telafisi zor tahribat yarattı hem de zaten can çekişmekte olan hukuk devleti ve güçler ayrılığı gibi ilkelere ağır bir darbe indirdi.

 

İşe yarar “milli irade”

 

Bütün güçlerini seferber ederek hukuka açıkça aykırı bu kararı alması, AK Parti’nin dilinden düşürmediği “milli irade” söyleminde ne inandırıcılık bıraktı ne de değer. Menderes’ten bu yana abartılı bir milli irade vurgusu yapanların temel bir varsayımı var: Milli iradenin hep kendi lehlerine tecelli edeceğini düşünürler. Sandıktan daima kendilerini iktidara taşımasını beklerler. Milli irade işe yaradığında ona laf söyletmez, yere göğe koymazlar. Ne var ki aynı irade bir başka yöne saptığında, o çok methettikleri iradeyi fesada uğratmak için ellerinde ne varsa sahaya sürerler. İstanbul’da bunu gördük.

 

Yaşanan bir kurt-kuzu öyküsüydü. Ancak kafasına kuzuyu yemeyi koyan kurdun bahanelerinden bile daha saçma gerekçelerle seçimi yeniletmek, AK Parti’deki krizi önlemeye yetmez. Evet, AK Parti İstanbul’u bir “beka meselesi” olarak görüyor. Tamam, altın yumurtlayan tavuğu elden kaçırmamak için her şeyi yapıyor. Bir vakitler kendisine karşı yapılanı şimdi kendisi rakiplerine aynen tatbik etmekten kaçınmıyor. Hukuku rafa kaldırıyor. Üzerinde yükseldiği siyasi idealleri de çöpe atıyor, vs.  

 

Peki, bütün bunlardan bir çözüm çıkar mı AK Parti için? Çare olmak şöyle dursun tüm bu yapılanların AK Parti’deki krizi derinleştireceğini ve o cenahtaki arayışlara ivme kazandıracağını düşünüyorum.  23 Haziran’ı kazanması bile bu kan kaybını durdurmaz. Olsa olsa bu bir “Pirus Zaferi” olur. Ama eğer 23 Haziran’da bir daha mağlup olursa, işte o zaman AK Parti için şimdilerde yavaş seyretmekte olan çöküş hızlanır.

 

AK Partinin sorunu, takip ettiği yanlış siyasi rotada.  Geçmişte Kemalistler siyasi zaaflarını hukuki zorlamalarla kapatmaya çalıştılar, sonları hüsran oldu. Ak Parti de izlediği siyasete dair gerçek bir yüzleşme yaşamadığı müddetçe istediği kadar hukuku ters yüz etsin artık bu parti dikiş tutmaz.

 

- Advertisment -