Türkiye’de bir süredir eski MHP’lilere yönelik bir saldırı dalgası var. Daha önce İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in evi basılmak istenmişti. Farklı tarihlerde Akşener’in danışmanı Murat İde, gazeteciler Yavuz Selim Demirağ ve Sabahattin Önkibar’a saldırılmıştı.
Son olarak da 14 Ocak gecesi ve 15 Ocak sabahı üç saldırı daha gerçekleşti. Eski Ülkü Ocakları başkanı Afşin Hatipoğlu, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ ve Yeniçağ gazetesi yazarı Orhan Uğuroğlu, eli sopalı ve silahlı kişilerce saldırıya uğradılar. Bütün bu saldırılarda benzer, üç aşamalı bir süreç işliyor.
İlk aşamada, gazeteci veya siyasetçiler, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye ya kullandığı dille mütenasip olarak bir cevap veriyorlar ya da herhangi bir konuda onu eleştiriyorlar. İkinci aşamada, eleştiri yapan bu kişiler MHP’nin önde gelen ve sözü Bahçeli’nin sözü olarak anlaşılan isimlerinin ağır hakaretlerine maruz kalıyor ve açıktan hedef gösteriliyorlar. Üçüncü aşamada ise, eleştiri sahipleri saldırıya uğruyor, darp ediliyor ve Selçuk Özdağ örneğinde olduğu gibi ciddi şekilde yaralanıyorlar.
“Buraların işleyişini iyi bilirim”
Eski başbakan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun “siyasi terör” olarak nitelediği bu saldırıların MHP taraftarları, MHP ve Ülkü Ocakları bağlantılı kişilerce yapıldığını herkes gayet iyi biliyor. 24 saat içinde üç kişinin benzer metotlarla saldırıya uğraması, burada bir organizasyonun bulunduğuna, fiili ve hiyerarşik bir karar alma sürecinin işlediğine işaret ediyor. Kafasına 15 dikiş atılan ve 2 parmağı kırılan Selçuk Özdağ da bunun altını çiziyor: “Ben ülkü ocaklarından geliyorum. Buraların işleyişini bilirim… Böyle bir saldırı talimatla olur.”
Zaten MHP’liler de dil ucuyla bu saldırıların kendileriyle bir ilgisi olmadığını belirtseler de satır aralarındaki ifadeleri ve tavırlarıyla bunları sahipleniyorlar. Misal, Özdağ’ın kendisini hedef haline getirmekle itham ettiği MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın bunu reddediyor ama “Bu hareketin delisi çoktur, talimat falan dinlemezler” sözüyle de bir nevi aba altından sopa göstermeye devam ediyor. MHP’lilerin saldırılara kol kanat germeleri de üç şekilde oluyor.
Birincisi, saldırganları değil saldırıya uğrayanları suçluyorlar. Bahçeli’yi eleştirenlerin MHP tabanını kışkırttıklarını ve bu nedenle saldırıya aslında dayak yiyenlerin neden olduğunu belirtiyorlar. Kitlelerin hassasiyetine dokunan ve belasını arayan bu kişilerin bu tür bir muameleye uğramaya müstahak olduklarını ima ediyorlar. Keza saldırganları korumak için, yargı sürecini işletenleri de baskı altına alıyorlar. Özdağ’a yapılan saldırının soruşturmasını yürüten savcının, sosyal medyada Ülkü Ocakları ve MHP mensupları tarafından hedef alınması, bunun tipik örneklerinden biri.
Kurban listesi
İkincisi, insanların evlerinin önünde ve sokak ortalarında öldüresiye dövülmelerine karşı çıkılmasından ve bunun gündeme getirilmesinden rahatsız oluyorlar. Herkesten suspus olup oturmalarını ve bu saldırgan eylemlere karşı herhangi bir tavır koymamalarını istiyorlar. Dikkati başka bir yöne çekiyorlar. Saldırıları sumen altına sürmeye, kendilerine bir soru sorulmasını engellemeye ve meseleyi sessizce kapatmaya çalışıyorlar. Nitekim üç kişinin saldırıya uğramasına karşı tek bir laf etmeyen Bahçeli’nin danışmanı, muhalefeti “3 yumruk yiyen için ortalığı ayağa kaldırmak” ile suçluyor. Yavuz hırsızlığın bu kadarı fazla!
Ve üçüncüsü, her saldırıdan sonra da bir başka gazeteciyi ve/veya siyasetçiyi nişangâha oturtmaktan imtina etmiyorlar. Bir bakıma saldırı için “hazırol”da bekleyen destekçilerine yeni kurban listesi sunuyorlar. 14-15 Aralık saldırılarıyla artık çuvalı delen mızrağın ister istemez MHP’ye değmesi ve saldırıların bu partiyle bağlantılı bir şekilde konuşulması Bahçeli’nin sertlik dozunu artırdı. Tepkileri bastırmak ve eleştirilerin önünü kesmek için Bahçeli, bir taraftan “MHP’nin şiddetle, sokakla işi yoktur” derken, diğer taraftan “Serok” ifadesiyle kendince hakaret ettiği Davutoğlu’na yüklendi ve Karar gazetesinin üç yazarını — Taha Akyol, Elif Çakır ve Yıldıray Oğur’u — alenen tehdit etti.
Eğer yarın ertesi gün bu gazetecilerden birinin başına bir iş gelirse, sorumlusunu bulmak için uzağa gitmeye gerek yok; sorumlusu siyaset sahasını şiddetle biçimlendirmeye gayret edendir; dolayısıyla kimliği de bellidir adresi de.
(*) Kürdistan 24, 20.01.2021