Alkol genelgesi hakkındaki tartışma daha bitmeden, şimdi de Emniyet Genel Müdürlüğü eşi benzeri görülmemiş bir genelge yayınladı.
Hem de 1 Mayıs Bayramı’nın arifesinde.
Kamuoyu genelgeyi Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi’nin basın açıklamasıyla öğrendi.
Yeni bir sansür mü?
Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş bütün illerin emniyet müdürlüklerine gönderdiği genelgede, kamuda görevli polislerin ve sivil personelin ses ve görüntülerinin sosyal medyada paylaşılmasının “Özel hayatın gizliliğini ihlal ettiğini,” “ses ve görüntü almanın polisin görev yapmasını engellediğini” belirterek şöyle dedi:
“Personelimizin görevini ifa ederken bu tür ses ve görüntü alınmasına tevessül edecek davranışlara fırsat vermemeleri, eylemin veya durumun niteliğine göre kayıt yapan kişileri engellemeleri, kanuni şartlar oluştuğunda adli işlem yapmaları gerektiği hususlarında tüm personelimizin bilgilendirilmesi…”
İktidarı desteklemeyen medya kuruluşlarında görev yapan gazetecilerin epey zamandır ne kadar zor ve ağır şartlar altında görev yaptıklarını hepimiz biliyoruz. Mahkûm ve tutuklu gazetecilerin ve haklarında dava açılmış olanların sayısı itibariyle Türkiye’nin geldiği nokta da zaten bunu gösteriyor.
Ama bu genelgeli sansür uygulamasının, mesleği doğrudan gazetecilik olanlardan çok ciddi bir kamusal denetim yapan sade yurttaşlar ve amatör nitelikli internet gazeteleri ve haber siteleri için getirildiğini tahmin edebiliriz.
Özel hayat böyle mi olur?
Ayrıca bu genelgenin hukuksal bakımdan da çok problemli olduğu görülüyor.
Mevcut Ceza Yasası’nın ilgili maddeleri ve Yargıtay içtihatları gereği Emniyet Genel Müdürlüğü’nün böyle bir konuda yasak getirmesi mümkün değil. Bu kendini yasama organı yerine koymak olur ve yargıdan döneceği açıktır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de bu genelgeyi haklı çıkaracak maddeleri bulmak mümkün değil.
Genelge, kamusal görev yaptığı sırada hukuk dışına çıkan görevli polis ve sivil görevlilerin görüntü ve seslerinin kaydedilmesinin “Özel hayatın gizliliğinin ihlali” olarak değerlendiriyor ki bunun iler tutar yanı yoktur. Polis 365 gün 24 saat özel hayat yaşamadığına göre, özel hayat bağlamlı bu zoraki yorumun ciddiye alınması çok zor.
Kamu görevini icra ederken polisler ve sivil görevliler aynı anda özel hayatlarını da yaşıyor olamayacaklarına göre, EGM gibi ciddi bir kurumun genelgesini böylesine gayri ciddi bir gerekçeye dayandırmasının hukuk içinde izahı mümkün değildir.
Bu bakımdan, yasanın kendisine tanıdığı yetkinin dışına çıkıp aleni hukuksuzluk yapan, yani suç işleyen polislerin görüntü ve ses kayıtlarını “Özel hayatın gizliliğinin ihlali” olarak niteleyip, görüntüleri (yani kanıtları) alanı suçlamak Türkiye’nin mevcut hukuksal standartlarında bile olamaz.
Ceza Yasası ve Yargıtay ne diyor?
Zaten Ceza Yasası da böyle durumlara tanık olunduğu halde, yetkili makamlara kanıtlarıyla birlikte bildirmemenin suç olduğunu belirtiyor ve bu durumlarda bir yıl hapis cezası öngörüyor. Yargıtay’ın da bu hususta çok sayıda kararının bulunduğu belirtiliyor. Açıkçası, EGM’nin genelgesiyle olabilecek bir şey değil, yasa gerekiyor.
Yargıtay kararlarında dikkat çeken bir başka nokta da, kişiye ya da yakınlarına yönelik tesadüfen ve ani gelişen saldırı, hakaret, tehdit, fiziksel saldırı, cinsel taciz ve cinsel saldırı vb olaylarda ses ve görüntü alınmasının hukuka uygun delil sayılması ve özel hayatın gizliliğinin ihlal suçunu oluşturmamasıdır. Yargıtay burada kamu görevlisi-sade yurttaş ayırımı da yapmamıştır.
İşin diğer önemli boyutuna gelecek olursak, eskiden geleneksel medya siyasal iktidarı denetleyen çok önemli bir fonksiyonu yerine getirirdi. Gerçeklerin yurttaşlar tarafından öğrenilmesi ve adaletin tecellisinde “dördüncü kuvvet” olarak önemli bir rol oynardı. Bizde konumu sarsılmış olsa bile dünyada halen etkili bir güç olmaya devam ediyor.
Toplumsal denetim gücü: Telefonlu yurttaşlar!
Digital devrim birçok şeyi değiştirdi. Bazı şeyler artık eskisi kadar kolay olmuyor. Bugün ülkenin her yerinde, her alanda ve her anda olan bitenlere tanık olan, gerçeklerin su yüzüne çıkmasına ve adaletin yerini bulmasına katkıda bulunan, milyonlarca akıllı telefon sahibi gönüllü muhabir var. İnternet site ve gazeteleri, bloglar, vb bu kapsamda görülmelidir. Bu beşinci kuvvet daha şimdiden bütün dünyada çok sayıda hukuksuzluğun açığa çıkarılmasında oynadığı rolle insanlığın geleceğinde çok sağlam bir yere sahip olacağını gösterdi.
Emniyet Genel Müdürlüğü bu genelgesiyle, hem güçlü digital devrimin yurttaşın konumunda yarattığı önemli değişimin farkında olmadığını gösterdi, hem de ülkedeki zaafa uğramış hukuk ve adalet iklimine yaslanarak kendisini yasama organı yerine koymaya kalktı.
Bu siyasal tavrın arka planında, toplumsal bakımdan böyle büyük bir denetleyici dinamik olan yurttaş tanıklığını engellemek ve baskı altına almak arzusunun yattığı anlaşılıyor. Bunu düşünmek zaten akıllara seza bir durum. Böyle bir dinamiğin yasaklara gelmeyeceği görülmeli! Tabii bir zamanlar milyonlarca vatandaşının elinde telefon bulunmasını övünç kaynağı gören iktidarın şimdi böyle bir noktaya gelmesi de bir başka hikâye!
Bu imkânı olumsuz yönde değerlendirenler yok mu, şüphesiz var. Onunla mücadelenin de yolları var ve her gün yenileri bulunuyor.
Sonuç olarak, bir de bu konuda hukuk dışı uygulamalara meydan vermeden, bariz sansür mahiyeti taşıyan genelgenin hemen geri çekilmesi gerekir.
Not: Geride kalan Mart ayının ortalarında Covid-19’a yakalandım ve tedavi sonrası iyileştim. Arayan ve mesaj gönderen dost ve arkadaşlara teşekkürler.