Yayının tamamını Serbest TV’de izlemek için:
Abdulkerim Al Ali:
Biz ilk önce grup olarak 6 kişi Yunanistan’a yürümeye başladık ormandan. Yunanistan askerleri bizi gördü, yakaladı. Hapishaneye attılar.
Salı günü gündüz 11’de Türkiye’ye gönderdiler bizi. Türkiye’ye döndüğümüzde ayakkabımız yok, çantamız yok, yemek yok, para yok, her şeyimizi almışlardı Yunanistan’da. Öyle döndük.
Yürümeye başladık bir araba bulmak için. Bu esnada Türk sınır muhafızları bizi tuttular, önce iki arkadaşımızı tuttular biz uzaktaydık. Sonra biz de yanlarına gidelim teslim olalım dedik. Kimseye dokunmuyor, zarar vermiyordu Türk askerleri. Biz de öyle biliyoruz. Yol tarif ediyorlar, yemek veriyorlar normalde. Biz de gidelim onlarla, bize zarar vermezler diye düşündük.
Onlara katıldık, büyük araba geldi bizi arabaya bindirdiler. Nehrin yanında oturduk, her yerden oraya mültecileri getirmeye başladılar. 20-25 Suriyeli, 3 Tunuslu, 1 Mısırlı vardı ilk başta. Hepimiz Arapça konuştuğumuz için biz anlaşabildik kendi aramızda.
Yanımızda 5-6 asker vardı, onlar da oturdular yanımıza. Sohbet ettik. “Ne iş yapıyorsunuz, neden gidiyorsunuz?” gibi normal sorular sordular. Türk askerlerinden biri bize “Helal olsun, gidin, orada çalışın daha iyi kazanın” dedi, “Benim Fransa’da vatandaşlığım var, ben de askerlik bittikten sonra gideceğim oraya” dedi.
Hiçbir sıkıntımız yoktu o esnada. O arada bir komutan geldi, bize dediler ki oradaki askerler, “Bu komutana sakın ‘Yunanistan’a gitmeyeceğiz, vazgeçtik’ demeyin, çok kızıyor.”
Komutan gelince askerlere emir verdi, “Bunların hepsini Yunanistan’a yeniden gönderin” diye. “Nehre atın Yunanistan’a dönsünler” dedi.
Askerlerden biri komutana o grup içerisinde Hristiyan bir kişi olduğunu söyleyince, “Seni de mi kabul etmediler? Gel ben seni yeniden göndereceğim, gel!” dedi komutan. Omuzundan tuttu, nehre götürdü. Nehir arkamızda olduğu için biz görmedik, ağaçlar da vardı. Nasıl attılar göremedik. Birkaç dakika sonra yanımıza geldi, herkes korkuyordu bizi de atacaklar diye nehre. Yüzme bilmeyenler çoktu. 50’den fazla kişiydik, 5 kişi yoktu yüzmeyi bilen. Yaşlılar vardı, çocuklar vardı.
Komutan askerlere emir verdi herkesi nehre atmaları için. “Eğer dönerlerse, gitmezlerse kafalarına sıkın” dedi.
Ben biraz Türkçe bildiğim için beni aldılar, “Sen tercüme et arkadaşlarına” dediler. Yüzme bilip bilmediklerini soruyordular gruptakilere. Mısırlı bir kişi, “Benim burada işim yok, buradan geçmiyorum. Avrupa’da ikametim var ama oğlum kayboldu, sınırda onu arıyordum. Beni bırakın, ben döneceğim uçak ile” dedi ama dinlemediler.
Bir başkası komutana “Allah için beni atmayın, 4 çocuğum var” dedi. Komutan onun yanına geldi ve dedi ki, “Allah kim? Ben Allah’a inanmıyorum.”
Sonra komutan “İstanbul’a mı döneceksiniz?” diye sordu. Evet cevabını verince de “İstanbul sizin gibilerle dolu” dedi.
Komutan emri verip gitti, askerler kaldı. Askerler düşünmeye başladı. Kendi aralarında “Atacak mıyız? Serbest mi bırakacağız?” diye konuşuyorlardı.
Kalan askerlerin içerisinde de daha düşük rütbeli bir komutan vardı, o “Serbest bırakalım gitsinler” diyordu. Sonra tekrar düşündüler konuşarak, eğer nehre atmazlarsa ve bizden biri geri dönerse bu sefer başlarının yanacağına karar getirdiler. Korktular. Fikir değiştirdiler ve atmaya karar verdiler.
Beşer beşer atmaya karar verdiler ve seçmeye başladılar. Boyu biraz uzun olan, dayanabilir gözükenleri ilk başta attılar.
Biz ilk başta, “Bizi nehre atmayın, Suriye’ye gönderin en azından, deport edin ama buradan atmayın” dedik ama bizi dinlemediler. O anda atmaya başladılar. Arabada beraber olduğumuz 6 kişiden 2’sini göremedik orada. Ya bizden önce atıldılar ya da başlarına ne geldi bilemiyorum. Onlar hâlâ kayıp durumda.
Arkadaşlarımın sırası geldi, ben de askerlere söyledim beni arkadaşlarımla atmalarını. Kalktım, beraber atladık nehre. Biz atlamadan bir komutan geldi, “Biri ölüyor, yüzme bilen varsa atlasın kurtarsın” dedi ama kimse kalkmadı. Çünkü kimse yüzme bilmiyordu. Sonra atmaya devam ettiler.
Nehir çok hızlı çekiyordu ve atılan bir kişinin başına ne geldiğini göremiyorduk.
Bizim sıramız geldi, girdik nehre. Bir kişi yüzmeyi hiç bilmiyor ve çok korkuyordu, ben de çok az biliyorum. Ben de çok korktum. Nehre girdikten sonra 1 metreye, sonra 1 buçuk 2 metreye yakın yükseldi su seviyesi.
O esnada yüzme bilmediğimiz için boğulmaya başladık. Üç kişi ölecektik orada. Ben şehadet getirdim, artık oradan çıkabileceğime inanmıyordum. Ama nehirde öbür tarafa gitmeye çalışıyorduk.
Çok su yuttum, arkadaşım da bitmişti, ölmek üzereydi. İki kişi bizden önce çıkmış, bize biraz yardım ettiler. Çıktık. Çıkar çıkmaz arkamıza bakmadan Yunanistan tarafına gidip teslim olduk. Bizi yeniden hapishaneye attılar. Birkaç saat sonra yeniden bizi Türkiye’ye bıraktılar.
Nehir olayı gündüz 4-5 gibi oldu. Hapishanede önceden gelenlerle, sonradan gelenlerle neler olduğunu konuştuk. Son gelenler en sonda çocukları da attıklarını söylediler. En başta çocukları atmayacağız demişlerdi, ben çocukların atıldığını görmedim ama son gelenler öyle söyledi.
Saad El Delli:
- Saad El Delli, sizinle yaptığımız röportaj özellikle sosyal medyada büyük ilgi gördü. DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu bu konuyu Meclis gündemine taşıdı. Peki bu röportajın ardından herhangi bir devlet kurumundan ya da yöneticisinden sizinle iletişime geçen oldu mu yaşadıklarınızla ilgili?
- Saad El Delli:
Hayır, kimse iletişime geçmedi bizimle.
Yusuf El Kellas:
4 yıl önce Türkiye’ye sığındım. Suriye’de öğrenciydim. Burada eğitimimi tamamlayamadım. Çünkü hem çalışıp hem eğitimimi devam ettiremiyorum burada. Bu nedenle Avrupa’ya gitmek istedim. Çünkü orada eğitim imkânları daha fazla.
Zaten aynı grupta olduğumuz için olaya ilişkin farklı bir söyleyeceğim şey yok. Benim bildiğime göre olayda en az 5 kişi hayatını kaybetti. Aynı zamanda da hem Yunanistan tarafından hem de Türkiye tarafından silah sesleri duyduk.
Ben de yüzmeyi bilmiyordum. Beni nehre attıkları an başkasından yardım istedim. Boğularak ölen kişilerin, yardım çığlıkları atan kişilerin sesleri hâlâ benim kulağımda. Gerçekten çok zor anlardı. Hâlâ daha aklımda.
- Bu konu gündem olduktan sonra kendilerine ulaşıp benzer olayları daha önce yaşadığını söyleyenler oldu mu? Yoksa böyle bir olay ilk kez mi yaşanıyor?
2020’de aynı şekilde bir olay olmuş, aynı yerde. Ama o zaman bunu yaşayan gençler bu konuyu medyaya vermekten korkmuşlar.
Mehdi Davudi:
Olaya ilişkin her şey anlatıldı. Ben de aynı gruptaydım. Farklı söyleyecek bir şeyim yok.
Ben 6 senedir buradayım. Türkçeyi öğrendim. Avrupa’ya çalışmak için gitmek istiyorum. Burada işlerde kimse sigorta yapmıyor, kimse hakkımızı vermiyor.
Birkaç kişi ile çalıştım, benim maaşımı vermediler, sigortamı yapmadılar.
Devamlı iş yok, iki üç aylık işler var. Her seferinde yeniden sıfırdan başlamak gerekiyor. Her sene aynı şey.
Ocak ayında da ben Yunanistan sınırından geçmeye çalıştım ama o zaman bizi nehre atan olmamıştı geri gönderildiğimizde. Oradaki askerler bize karşı çok iyiydi. Hava soğuktu, askerler biz ısınalım diye ateş bile yakmıştı.
Nehre atılan oğlundan haber alamayan baba Ali İsmail:
Çocuğumun adı Muhammed. 27 yaşında. 7 yıl önce Türkiye’ye sığındık ailecek. Olayın yaşandığı gün diğer arkadaşları ile Yunanistan hududunu geçmeye çalışırken yakalanıyor ve sonrasında kendisinden bir daha haber alamıyoruz.
Sizin aracılığınız ile bu konuda yardım talebinde bulunuyoruz. Kızılay’ın orada ekipleri var. Cesedi bulunan kişilerin haberleri oradan geliyor. İnşallah bir haber alabilirsek ya da en azından cesedini bulabilirsek çok iyi olur.
- Neden kendiniz oğlunuz ile ilgili resmi bir başvuruda bulunmadınız?
Şöyle bir umut içerisinde yaşıyoruz: Umarım oğlum askerler tarafından tutuklanmıştır ve bir süre sonra eve döner. O yüzden herhangi bir yere başvuruda bulunmadık.