Kemal Kılıçdaroğlu genel başkanlık koltuğuna oturduğunda, CHP muhafazakâr-dindarlarla ve Kürtlerle irtibatı son derece zayıf bir parti konumundaydı. Siyasetini sert bir laikliğin ve seküler yaşam tarzının müdafaası üzerine kurmuş olan bu CHP’nin geniş toplumsal kesimlerle ilişkiye girebilmesi ve demokratik yollarla iktidara gelebilmesinin imkânı yoktu.
Kılıçdaroğlu bu tabloyu değiştirmek için partisini bir dönüşüm sürecine soktu. Elbette bu dönüşümün çapı, derinliği, hızı ve tatmin düzeyi eleştiri konusu yapılabilir, bazı alanlarda çok ürkek davranıldığı ve sathi kalındığı söylenebilir. Lakin görünen, yeni genel başkanın, CHP ile toplumun iki damarı -muhafazakârlar ve Kürtler- arasındaki tarihi kopukluğu tamir etmek yönünde bir iradeye sahip olduğuydu.
Elbette Kılıçdaroğlu’nun, partisinin bağ kurmada zorlandığı toplumsal kesimlerle ilişkiye girmesi ve onları ikna etmesi kolay olmayacaktı. Fakat onu bekleyen asıl güçlük, bizatihi partisinden kaynaklanıyordu. Gerek parti içinde gerek parti dışında CHP’nin klasik çizgisinden sapılmamasını vazeden gruplar vardı ve bunlar genel başkanın değişim çabasını baltalamak için bazen doğrudan bazen de dolaylı olarak ellerinden geleni artlarına koymuyorlardı.
Kırılma noktası
Binaenaleyh dönüşüm, evveliyetle CHP içinde bir mücadeleyi zorunlu kılıyordu. Mart-2019 yerel seçimleri, partide kendisine direnç gösteren odaklara karşı Kılıçdaroğlu’nun elini güçlendiren bir neticeyle sonuçlandı. 2019, bir kırılma noktası oldu. Eğer bu seçimlerde Kılıçdaroğlu’nun başını çektiği Millet İttifakı büyükşehirlerde Cumhur İttifakı’nı geriletmeseydi, Kılıçdaroğlu’nun partinin başında kalması çok zorlaşır ve dolayısıyla girdiği yolda ilerlemesi söz konusu olamazdı.
Ancak, çeyrek asırdır kazanılamayan İstanbul ve Ankara’nın kazanılması başta olmak üzere, yerelde elde edilen başarı, ona büyük bir kredi sağladı. Kılıçdaroğlu daha rahat hareket etme olanağı buldu ve partisini, aklındakini elden geldiğince sahaya yansıtacak şekilde tanzim etti. Nitekim helalleşme çağrısında Kılıçdaroğlu, öncelikle bu hususun altını çiziyor:
“Benim liderliğini yaptığım partinin de geçmişte yarattığı derin yaralar vardır. Uzun süredir de önce bu yaraları yaratan o sistemi değiştirmekle uğraştım.”
Kılıçdaroğlu, parti yönetiminin arzuladığı kıvama geldiğini düşünüyor; kapıları daha güvenli bir şekilde dışa açması ve helalleşme yolculuğuna çıkacağını söylemesi bundan. Artık kapsama alanını genişletmek ve 2019’da yerelde kazandıran adımı öteye, genele taşımayı hedefliyor.
Geçmişe takılmak ve geleceği kurmak
Bu meyanda başvurulan “helalleşme” tabiri, siyaset için çok büyük bir önem taşıyor. Her daim cumhuriyetin kurucusu olmakla övünen bir partinin, kendi mesuliyetini de belirterek, cumhuriyet tarihinde büyük hataların olduğunu, insanların derinden incindiğini ve ruhların acı çektiğini kayda geçirmesi kendi başına değerli.
Kötülüklerin bugünkü iktidarla sınırlanamayacağının ve mazinin kalbimizde bir yara olduğunun vurgulanması, siyasetin odaklanması gereken noktayı işaret ediyor. O da geçmişi kabullenmek, geçmişin mağdur ettiklerini anlamak ve onlarla helalleşmenin, barışmanın yolunu bulmaktır. Bir toplum ancak bu şekilde geçmişe takılı kalmaktan kurtulur ve geleceğini kurabilir.
Türkiye’de rejimin gadrine uğramayan bir grup yok gibi; Kürtlerin, Alevilerin, dindarların, gayri-Müslimlerin, herkesin bir yarası var. Toplumsal kesimlerin dertleriyle hemhal olan, onların maruz kaldığı haksızlıklarla yüzleşen, kamuoyunda demokratik bir diyalog, tartışma ve müzakere yoluyla helalleşmeyi içeren her çaba Türkiye’ye katkı sunar. Açık yaralar, ancak böylesi gayretlerle kapanabilir.
İdeolojik kabukta demokratik çatlama
Bu itibarla CHP’nin helalleşme açılımı doğrudur; bu, diğer partiler için de teşvik edici ve ön açıcı olabilir. Nitekim Demirtaş’ın Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarını yürekten desteklediğini söylemesi ve tüm topluma hatalarıyla yüzleşme ve hep birlikte helalleşme sözü vermesi, bu çerçevede değerlendirilmelidir. Diğer muhalefet partilerinden de benzer yönde güçlü destekler gelirse, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bu çizgi daha da derinleşir.
Türkiye’nin normalleşmesi için CHP’nin normalleşmesi şart; bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun açtığı bu kapı zorlanmalıdır. Bir vakitler AK Parti’ye yapıldığı gibi özcü bir tavırla CHP’nin asla ve kat’a değişmeyeceğini ileri sürmek, Kılıçdaroğlu’nu bir samimiyet testine tâbi tutmak veya bu kıymetli adımı itibarsızlaştırmak, yanlış olacaktır.
Yapılması gereken, bu siyasetin içerik kazanması, kalıcı olması ve eyleme yansıması için ısrarlı ve daimi taleplerde bulunmaktır. Zira CHP’nin ideolojik kabuğunda meydana gelecek demokratik bir çatlama, hem CHP hem de Türkiye için hayırlı olur.