Fitch tarafından yapılan açıklamada, not indirimi kararının gerekçeleri şöyle sıralandı:
* Politika kaynaklı olarak daha sık ve yoğun olarak yaşanan finansal stres dönemleri, Türkiye’nin yüksek enflasyon, düşük dış likidite ve zayıf politika güvenilirliği açısından kırılganlıklarını artırdı.
* Yetkililerin döviz korumalı mevduat, hedefli kredi ve sermaye akışı önlemleri de dahil olmak üzere enflasyonu düşürmeye yönelik politika tepkisinin makroekonomik ve finansal istikrar risklerini sürdürülebilir bir şekilde hafifletmesini beklemiyoruz. Dahası, derin negatif reel faiz oranlarını da içeren Türkiye’nin genişlemeci politika karışımı, enflasyonu yüksek seviyelerde tutabilir, kamu maliyesinin döviz kurundaki değer kaybına ve enflasyona karşı riskini artırabilir. Bunlar da nihayetinde yurt içi güven üzerinde baskı oluşturabilir ve uluslararası rezervler üzerindeki baskıları yeniden alevlendirebilir.
* 2023 genel seçimleri öncesinde para politikasında ya da teşvik politikalarında ek istikrarsızlaştırıcı adımlar atılması riski yüksek. Siyasi değerlendirmeler merkez bankasının politika faizini artırma kabiliyetini sınırlandırdığı için, bir diğer finansal stres döneminde otoritelerin politika tepki fonksiyonuna ilişkin yüksek düzeyde belirsizlik bulunuyor.
Yetkililer, finansal sistemin ‘liralaşmasını’ teşvik etme amaçlı daha geniş bir stratejiyle birlikte döviz korumalı mevduat uygulamasının döviz kuru istikrarını destekleyeceğini ve bunun sonucunda enflasyonist baskıların azalacağını düşünüyor.
* Gerçek kişi mudilerden şirketlere ve yurt dışındaki Türk vatandaşlarına genişletilen yeni mekanizma kapsamında, liradaki değer kaybının nominal faiz oranından fazla olması durumunda vadeli mevduat sahiplerine kur farkı ödemesi yapılacak. 9 Şubat itibarıyla kur korumalı mevduatta 313 milyar TL birikti. Bu rakam, toplam mevduatın yüzde 5,8’ine denk geliyor. Getirilen vergi avantajlarıyla birlikte şirketlerin bu mekanizmaya katılımının artması bekleniyor.
* Yeni aracın, güveni sürdürülebilir bir şekilde iyileştirme kapasitesinin, yüksek ve yükselen enflasyonun olduğu bir ortamda sınırlı olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca, bu aracın yurt içi döviz talebini azaltmakta başarısız olması durumunda, faiz oranları kullanılmadan döviz kuru istikrarının korunması, kredilerin yeni döviz müdahalesi veya verilen kredilerin dövize gitmemesi yönündeki önlemlerin yanı sıra ihracat gelirlerinin yüzde 25’inin satılmasını gerektiren yeni uygulamaya benzer ek sermaye akışı önlemleri gerektirecektir. Bu politika tepkileri, yurt için güven üzerinde olumsuz bir etkiye sahip olabilir.
* Tüketici enflasyonu ocakta yüzde 48’e yükseldi. Yüzde 94’e yaklaşan üretici enflasyonu (uluslararası emtia fiyatları ve tedarik zincirlerindeki bozulmaları kısmen yansıtıyor) ve devam eden kur geçişkenliği, enflasyon beklentileri, faturalar ve ücretlerdeki artışlar nedeniyle tüketici enflasyonu üzerindeki baskı yüksek.
* Enflasyon tahminimiz 2022 sonu için yüzde 38, 2022 ortalaması için yüzde 41, 2023 ortalaması için yüzde 28. Bu oranlar, Fitch’in not verdiği ülkeler içinde en yüksek ikinci orana denk geliyor. Geriye dönük endeksleme, otoritelerin beklentileri kontrol altına almakta başarısız olması ve ek kur oynaklığı, enflasyon tahminlerimiz üzerinde yukarı yönlü risk oluşturuyor.
* Türkiye’nin döviz likiditesi tamponları benzerlerine göre düşük ve bu durum yüksek finansal dolarizasyon, uluslararası rezervlerin kırılgan yapısı ve değişken yatırımcı duyarlılığına karşı hassaslığı nedeniyle risk yaratıyor. Kasım ve aralık aylarında baskı altında kaldıktan sonra brüt rezerv 114,7 milyar dolara, net rezerv 16,3 milyar dolara yükseldi ancak merkez bankasının swap hariç net döviz pozisyonu negatif bölgede olmaya devam ediyor.
* Brüt rezervlerin 2022’de 118 milyar dolara yükselmesini bekliyoruz. Bu rakam, mevcut durumda 4,2 aylık ithalat ödemesine denk geliyor. Reeskont kredileri, döviz mevduatlarının çevrilmesi, Birleşik Arap Emirlikleri ile yapılan 5 milyar dolarlık swap anlaşması, Azerbaycan petrol fonunun (Sofaz) TCMB’de 1 milyar Euro’luk hesap açması, cari açıkları, içerideki döviz talebini ve sınırlanan portföy girişlerini dengeleyecektir.
* 2020’de yüzde 4,9, 2021’de yüzde 2,2 olan cari açığın milli gelire oranının 2022’de yüzde 1,7’ye gerilemesini bekliyoruz ancak dış finansman ihtiyaçları yüksek kalmaya devam edecek. Önümüzdeki 12 ayda vadesi gelecek dış borçların miktarı 167 milyar dolar. Kamu ve özel sektörün dış finansmana erişimi, önceki finansal stres dönemlerine göre dirençli ancak yatırımcı duyarlılığındaki değişimlere karşı kırılgan durumda.
* Son haftalarda azalan kur oynaklığı ve kur korumalı mevduat uygulaması, TL mevduatların kesmen toparlanmasını ve dolarizasyonun biraz azalmasını sağladı. Mevcut uygulama, bankaların finansman istikrarına yönelik kısa vadeli riskleri azaltabilir, yakın vadede duyarlılığı iyileştirebilir ve sermaye oranları üzerindeki baskıyı hafifletebilir. Bununla birlikte, derin negatif seviyedeki reel politika faizleri ve artan enflasyonun birleşimi, örneğin mudilerin güveni sarsılırsa, finansal istikrar için riskler yaratır ve potansiyel olarak bankaların ve şirketlerin dış finansmana şimdiye kadar dirençli olan erişimini tehlikeye atabilir. Bu olumsuz senaryoda, bankaların döviz varlıklarının önemli bir kısmının swaplar ve zorunlu karşılıklar kapsamında merkez bankasında tutulması nedeniyle resmi uluslararası rezervler baskı altına girecektir.
* Türk bankaları, yüksek dış borç ödemeleri, varlık kalitesi üzerindeki etki (kredilerin yüzde 41’i döviz cinsinden) ve yüksek mevduat dolarizasyonu (yüzde 61,5) nedeniyle döviz oynaklığına karşı hassas durumda. Buna ek olarak, TL’deki yüzde 10’luk değer kaybının bankacılık sektörünün genel sermaye yeterlilik oranında 50 baz puanlık düşüşe neden olduğunu tahmin ediyoruz.
* Türkiye’nin notu, yüksek dış finansman ve dolarizasyon ile jeopolitik risklere kıyasla zayıf politika güvenilirliğini ve öngörülebilirliğini, yüksek enflasyonu ve düşük dış likiditeyi yansıtıyor. Bu kredi zayıflıklarına karşı Türkiye, benzer ülkelere kıyasla düşük kamu borcu ve açıklarına, yönetilebilir kamu finansman ihtiyaçlarına, yüksek büyümeye sahip.
* Kamu maliyesi, benzerlerine göre güçlü. Kamu borcunun milli gelire oranının 2021 sonunda yüzde 42’ye yükseldiğini tahmin ediyoruz. Aynı nota sahip ülkelerde bu oran ortalama yüzde 68 seviyesinde. Borç dinamikleri, artan kur risklerine karşı kırılgan kalmaya devam edecek. 2017’de yüzde 39 olan merkezi yönetim borcu içindeki döviz ve dövize endeksli borçların oranı, 2021 sonunda yüzde 66’ya yükseldi.
* 2021’de merkezi yönetim bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 2,9’a (bu oran, hükümetin yüzde 3,5’lik açık hedefinin altında), genel yönetim bütçe açığının milli gelire oranının da yüzde 3’e düştüğünü tahmin ediyoruz.
* Genel yönetim bütçe açığının milli gelire oranının 2022’de yüzde 4,2’ye, 2023’te ise yüzde 4,5’e yükselmesini bekliyoruz. Mali riskler, kur korumalı mevduat uygulaması kapsamındaki potansiyel ödemelerden, enflasyonun ekonomi üzerindeki etkisini yumuşatmak üzere alınan mali önlemlerden, artan faiz ödemelerinden ve enflasyonla birlikte artan ücret ve emekli maaşı ödemelerinden kaynaklanıyor.
2 Aralık’ta kredi görünümünü durağandan negatife çevirmişti
‘B+’ not seviyesi, ‘yüksek derecede spekülatif’ olarak sınıflanan bölgede bulunuyor.
Fitch Ratings, 2 Aralık 2021’deki değerlendirmesinde, Türkiye’nin kredi notunu ‘BB-‘ olarak teyit etmiş ancak kredi görünümünü ‘durağan’dan ‘negatif’e çevirmişti.