Bekir Ağırdır’ın, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkması ve bunun için yeni gerekçeler üretmesine şaşırdım. Ağırdır, bir kamuoyu araştırmacısı olarak tanındı. Önceki gün, en kritik seçimlerden birine çok az zaman kala, yönetiminde bulunduğu KONDA’dan ayrıldığını açıkladı.
Yaptığı son araştırmayla da İYİ Parti’nin yüzde 20’lerin üzerine çıktığını ilan etti. Bunu söyledikten sonra ‘seçimlere doğru İYİ Parti’nin CHP’yi geçebileceğini ve kimin cumhurbaşkanı olacağına ilişkin dengelerin değişebileceğini’, T24’ün YouTube kanalında ifade etti.
Bekir Ağırdır’ın da içinde bulunduğu, sol kamuoyu tarafından ilgi gören bazı yorumcular, çok uzun süreden beri “Halk, AK Parti’yi terk edecek ama gidecek yer bulamıyor. Çünkü muhalefette iş yok. Böyle giderse seçmen yeniden eski tercihlerine dönebillir” yaklaşımı içinde.
Cumhurbaşkanı adayı konusunda da iki senedir “Haydi açıklayın” diye bastıran çevre, bu çevre. Anketler, seçmenin her gün bir öncekine göre muhalefete meylettiğini göstermeye başlayınca ‘muhalefete yönelim olmuyor’ tahlilleri kaçınılmaz olarak sona erdi. Şimdi bu çevrelerin temel hedefi Kılıçdaroğlu’nu aday yapmama/yaptırmama üzerine kurgulanmış durumda.
Ağırdır, eski gerekçelerine yeni bir gerekçe daha ekledi: Kılıçdaroğlu için “11 seçim kaybeden, nasıl cumhurbaşkanı olabilir?” diyor. Etik açıdan sorunlu bir tavır sergileyerek, Kılıçdaroğlu’nun Alevi olmasını da bir dezavantaj olarak öne sürüyor.
“İktidar yeniden devletin gücünü harekete geçirerek seçimleri kazanabilir” yaklaşımını şöyle açıyor: “Eğer toplum veya bireyler devletin bekası konusunda bir risk algısına kapılırsa o zaman devletten yana tercihte bulunabilir. Özgürlük yerine güvenliği seçebilir. Bugünün dünyasına bakınca da iktidarın belki bu duyguyu yaratmaya yönelik tercihleri olabilir.”
Karmakarışık bir tahliller yumağı. Bir sanal toplantıda aylar önce kendisinin benzer karamsar yorumlarını eleştirmiştim. O zaman, “Muhalefet ilgi görmüyor, seçmen AK Parti’ye dönebilir” diyordu. Ben de toplumdaki gelişmenin yönünü yanlış okuduğunu, Türkiye’nin bir değişime doğru gittiğini söylemiştim. “Kılıçdaroğlu’nu neden istemiyorlar?” meselesine gelirsek…