Ana SayfaAli Bayramoğlu'yla BugünlerAli Bayramoğlu: “Türkiye’nin Suriye’de arzu ettiği barış, Osmanlı barışıdır”

Ali Bayramoğlu: “Türkiye’nin Suriye’de arzu ettiği barış, Osmanlı barışıdır”

Ali Bayramoğlu ile Bugünler’de bu hafta: Türkiye, kendi arzu ettiği çerçevede etrafında bir barış ve denge olması, bir “Osmanlı Barışı” gerçekleşmesi arayışında. Bu, şu şekilde tanımlanabilir: PKK, Kürt hareketleri tarafından dışlansın; bölgeden Suriyeli Kürtler, olmadığı gerekçesiyle dışarı atılsın. Geriye kalan Kürt gruplar, Suriye ordusuna ve sistemine entegre olarak ya da uyum sağlayarak o bölgedeki PKK tehdidini ortadan kaldırsın. Bu politikalar izleniyor ve sonuçları, bir barışa yol açar mı, tartışılıyor. Esasen Suriye'de izlenen siyaset, güvenlik odaklı bir yaklaşımdır.

İzlemek için:

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, Suriye Kürtleri ile ilgili açıklamalarında sık sık “PKK’den arındırılmış bir yapı” ve “Türkiye’nin sınır ötesindeki Kürtlerle ilgisi” gibi vurgular dikkat çekiyor. Bu yaklaşımı, Türkiye’nin Suriye Kürtleriyle gelecekte daha yapıcı bir ilişki kurmasının önünü açan bir strateji olarak görebilir miyiz, yoksa bu yalnızca güvenlik odaklı bir politikanın yansıması mı?

Suriye’nin geleceğinde federatif veya özerk yapıların varlığını kabul eden bir çözüm süreci gerçekleşirse, Türkiye bu durumda nasıl bir pozisyon almalı? Türkiye’nin bugünkü güvenlik odaklı yaklaşımını bu tür bir siyasi çözümle uyumlu hale getirme şansı var mı?

Peki Emir,  birinci söylediğin şey, Türkiye’nin mevcut Suriye politikasının aldığı son biçimlerle alakalı. Bu, önemli bir gündem maddesi. Suriye’deki gelişmeler, Suriye’deki rejimin yıkılması, Türkiye’nin burada oynadığı rol ve Türkiye’nin bu durumdan nasıl fayda sağlayacağı tartışmaları gündemir esasını oluşturuyor. Ama esas konumuz nedir diye baktığımızda, bunun Kürt meselesi olduğunu görmemiz lazım. Kürt meselesi derken tabii, benim Kürt meselesinden anladığımla, iktidarın Kürt meselesinden anladığı arasında bir fark var. Ben Kürt meselesi deyince, bu ülkede yaşayan Kürtlerin kültürel, etnik ve siyasi taleplerini anlarken; iktidar ve devlet, Kürt meselesinden esas olarak bir güvenlik açığını, bir güvenlik tehdidini anlıyor. PKK’nın varlığı veya PKK’nın Suriye’de ya da Irak’ta oynadığı rolün, Türkiye’nin bekasıyla ilgili bir tehdit olarak algılanması yolunda politikalar üretiyor.

Açıkçası bu politikalar yeni değil. 2015 yılında çözüm sürecinin bitmesinden bu yana, Cizre olayları; ondan önce, 2014’te Kobani olayları; Rojava’da, PKK’ya yakın bir YPG adlı grubun fiilen özerk bir alan oluşturması; tüm bunlar, Türkiye’nin – burada devlet ve iktidar kastediyorum – tüm enerjisini bu istikamete vermesine yol açtı. Türkiye’de antidemokratik gelişmeler, bu gerekçeyle ortaya çıktı. Türkiye’de, askerî-devlet, ulusalcı-milliyetçi bir siyasi blok yakınlaşması yine bu tehdit algısıyla devreye girdi. Türkiye son üç buçuk-dört yılda Suriye’de yaklaşık 9.000 kilometrekarelik bir alanı kendi denetimi altına aldı; hem askerî olarak, kendi ordusuyla hem de vekil olarak kullandığı Suriye’deki gruplarla, özellikle dini gruplarla.

Bu anlamda baktığımızda, tüm bu politika, 911 kilometrelik sınır hattının esas güvenlik hattı olarak tanımlanmasına yol açtı ve burada Türkiye, bir dizi askeri girişimle o sınır hattında üç büyük blokta mevcudiyetini sürdürüyor. 

Neden bütün bunlar oluyor diye baktığımızda, bunun bir cevabı şudur: Çünkü Türkiye’nin Kürt meselesi sınır ötesine geçmiştir ve sınır ötesi, Türkiye içinde olduğu gibi, devletin çeşitli asayiş araçlarıyla denetlemesi kolay olan bir saha değil. Kaldı ki Türkiye ve Kürtlerin dışında, Rusya, İran, Amerika gibi başka aktörlerin de devreye girdikleri bir yer. Çünkü Türkiye’nin, yani Türk devletinin esas korkusu, o bölgede bir PKK devletinin kurulması ve bunun Türkiye’nin Kürtlerini de ileride etkilemesi, ayrıca bir PKK bölünme riskine yol açmasıdır. Bütün bu politikalar nedenle… 

Şimdi gelelim senin soruna. Bugün itibariyle baktığımızda, Suriye’deki iktidar değişiminden sonra Türkiye, Suriye’ye iki açıdan bakıyor: Bir, merkezi yönetim nasıl oluşacak Suriye’de? İki, Kuzey Suriye’de, Rojava’da, yani Kürtlerin yaşadığı ve Suriye Demokratik Güçleri ile YPG’nin etkin olduğu yerde nasıl bir tablo ortaya çıkacak? Türkiye’nin peşin olarak aradığı şey şu: Bir, PKK ya da PKK’ya yakın örgütler ya da onunla birlikte hareket eden örgütler, Türkiye’nin merkezi yönetim yapısında yer almasın, onun içine dahil edilerek meşrulaşmasın.  Rojava’da da hiçbir şekilde özeklik veya federatif bir yapı olmadan, Suriye üniter devletinin hakimiyeti oluşsun ve buradan da PKK dışlansın, silah bırakmaya zorlansın.

Kalın’ın ziyaretleri ve Dışişleri Bakanı’nın açıklamalarının hepsinin altında bu iki ana husus var. Bu hususlardan birincisi, dediğim gibi, merkezi hükümette PKK’nın olmaması. Tabii, ikinci husus daha önemli ve bölgede; yani bütün doğu hattında ne olacak? Politikalar buraya doğru yöneliyor ve devletin bir “Osmanlı barışı” arayışı var diyorum. Türkiye’nin kendi arzu ettiği “şey” etrafında bir barış ve denge olması arayışı var. Bu politikaların sonuçları, bir barışa yol açar mı, bunlar tartışılıyor. Esas olarak Suriye’de izlenen siyaset bu: Güvenlik odaklı bir yaklaşım. 

İkinci soruya da buradan geçelim. Eğer isyan eden Kürtler, devre dışı kalırlarsa ve silah bırakırlarsa, Türkiye geri kalan Kürt gruplarla bir hamilik ilişkisi kurarak, aynen Irak Kürtleri ile kurduğu gibi bir model üretmeye yatkın duruyor. 

- Advertisment -