Ali Fikri Işık

Derbi Beşiktaş’ın oldu

Mourinho’nun 2005 yılından 2015 yılına kadar futbol oyununa ne ‘’yaptığını’’ biliyoruz; ama bilmediğimiz o tarihlerden sonra futbol oyununun ‘’Mourinho’ya’’ ne yaptığı sorusunun yanıtıydı. 2005 ila 2015 yılları arasında sırasıyla, Portekiz, İngiltere, İtalya ve İspanya’da olağanüstü işler yaptı. 2015 sonrası ne İngiltere’de ne de İtalya’da bildiğimiz tanıdığımız o Mourinho’yu tekrar eski görkemiyle sahne aldığına bir daha tanık olamadık.

Amedspor bir oyun oynadı ve 4-0 kaybetti

Esenler Erok maçı, galiba Ersun Yanal’ın “artık vakti geldi” dediği maç oldu. Yanıldı mı? Skora bakılırsa fena halde yanılmış görünüyor! Peki hem skor hem realite Ersun Yanal’ın yanıldığını söylüyor mu? Bu soruya evet demek hiç kolay değil. Takım iki kanadı da iyi kullandı. Bunu baz aldığınızda takımın ceza sahası içine ve çeperine yeterince top taşıdığını söylemek mümkün; üstelik bunlar düz dikine paslar değildi. Gayet örgülü, açılı ve seçenekli olarak takım o bölgeye kadar geliyordu. Bilindiği gibi, sonuç almak için rakip ceza sahası içine kadar gelmek, yeterli olmuyor; ayrıca o topu üç direğin içinden de geçirmek gerekiyor.

Amedspor’un zaferi ve soru işaretleri

“Yedi haftadır ortaya konulan maç sahnelerinde “tatsız tuzsuz, güven ve istikrar vaat etmeyen” bu oyunun birincil nedeni, oyuncu gurubunun eksik ve gedikleri. Bu arkadaşlarımız demek ki, doğru dürüst kendini vererek, önemseyerek ne çalışıyor ne besleniyor ne de dinleniyor? İkinci nedeni dile getirmek bile istemiyorum; çünkü hiç kimse Diyarbakır şehrini ne küçümseyebilir de ne de kendini bir nimetmiş gibi sunabilir.”

Beşiktaş hafif kaldı

Bronckhorst ve Farioli, iki teknik adam, daha iyi bir oyun görüşü elde etmek için hemen her seferinde geriye doğru oynamakta bir sakınca görmediler. Farioli’nin Ajax’ı geriye doğru bir dikey bir yatay pastan sonra, çoklu oyuncu grubuyla birinci bölgeden ikinci bölgeye kolayca topu ve takımı taşırken; Bronckhorst’un Beşiktaş'ı, geriye doğru oynarken, bu alanı kat etmek niyetiyle değil, savunmanın daha garantili yerleşimi imkanı olarak kullanmaya çalışıyordu.

Okan Buruk taraftar gibi

Galatasaray’ın PAOK maçında sahnelediği oyun,tam da taraftarın istediği tek taraflı dengesiz bir oyun oldu. Okan Buruk, bu oyun sadece hücumdan ibaretmiş gibi, tek mekaniği saldırıymış gibi, yorumlamış ve takımın bütün dinamiklerini bu oyun için cüretkarca seferber etmişti. Dikine düz paslar, kolayca üçüncü bölgeye ulaşıyor ve oradan da en kenara inip fişek gibi cezsahasının merkezine yollanıyordu. Bu eylem dizisinde bütün amaç topu altı pasın içine aktarmak ve oradan herhalde biri vurur diye umutlanmaktan öteye geçmiyordu. İkinci ve üçüncü gol bu mantığın beyhude bir hamallık olduğunu gösterse bile, takım bütün maç boyunca aynı şeyi tekrar, tekrar yapmaktan vazgeçmiyordu.

Diyarbakır Valisi ve TFF Başkanı ilk kez Amedspor maçını izledi: Normalleşme rüzgârı ve Amedspor

“Başkan seçilirsem, ilk izleyeceğim maç Diyarbakır’da Amedspor maçı olacak’’ diyen Hacıosmanoğlu sözünü tuttu. Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu, geçmiş valilerden farklı olarak bir tür devlet temsiliyeti olarak fotoğraftaki yerini aldı. Amedspor en çok normalleşen koşullarda başarıya daha yakın olur. Sportif enerji çok ciddi bir yumuşama zeminine vesile olabilir. Amedspor ve futbol, normalleşme ve yumuşamanın ilk kilometre taşı rolünü oynayabilir. Talihsizlik takımın on kişi kalmasıydı. Takım on kişi kalmasaydı, bu maçtan da bir puan çıkarmak mümkün olacaktı.

Amedspor esnek değildi

Futbol oyunun temel besini pastır. Pas kalitesi bu kadar düşük olunca, hocanın tasarladığı oyunu okumak da mümkün olmaz. Maç başlamadan önce ekrana yazılan dizilim 4-2-3-1 şeklindeydi. Reel oyunda bunu görmek mümkün olmadı. Dolayısıyla alan kat etmek için topun nasıl dolaşacağına tanık olamadık. Defansın direnç merkezini, rakip ceza sahası çevresine inmeden ateşli meşalesini göremedik. Defans topu kazanmak yerine topu uzaklaştırmak için aktif rol aldı. Hiç kimse kusura bakmasın bu defans filan değil. Bu defansif oyun hiç değil. Çünkü uzaklaştırma vuruşları oyun kurucu olamaz. Orta saha ve hücum vasatın altında kaldı. İlk maçı diyelim ve ikinci maça daha umutla bakalım.

Ersun Yanal’ı anlamak..

Ersun Yanal’ın 1. Lig düzeyinde sonuç alabileceği oyunları tasarlama bahsinde pek zorlanacağını sanmıyorum. İkinci olarak tasarladığı oyunlar hakkında rıza üretmek ve oyuncuları bu oyunun görev ve sorumluluklarına ikna etmek meselesinde de bir dirençle karşılaşacağını düşünmüyorum. Geriye yetenek havuzuna, maç ve oyunların talepleri için ciddi bir liderlik yapmak kalıyor ki, bu nokta da Yanal’ın karizması, iletişimi ve sorun çözme potansiyeli ‘’dokunulmazlık’’ seviyesinde bir tamlıkla tescil edilmiştir.

Şampiyon neden İspanya?

Dünya futbol oynama pratiğinin evrileceği tarz artık çok belli; Bütün işaretler kahramanları değil, orduları gösteriyor. İspanya’nın aradan sıyrılmasının sırrı, yetenekli oyuncularına kahraman muamelesi yapmaktan kaçınmasıydı. Lamal gibi müthiş yetenekler bile, önce kollektif yapının bir parçası olduklarını hiç unutmadan, pas dolaşım modelinin bir işareti olmayı sindirmeyi başardılar.

Oleyy İspanya

Kadınların, “22 oyuncunun bir top peşinde koşuşturması’’ dedikleri ruhsuz şey, ruh kazandı, tutku üretti. İspanyolların sadece hücum estetiği değil, topla birlikte geri dönüşleri bile, aynı görkem, aynı duru güzellik ve aynı berraklıkta su gibi aktı. Lamine Yamal’in golü sadece vuruş tekniğinin şahaneliği bakımından değil, içeri süzülüşü ve ayağının içini bir kepçe gibi kullanarak topa verdiği hafif tatlı falso ile henüz 16 yaşında biri için ayakta alkışlanmayı hak ediyor.

Türkiye Montella’ya teşekkür etmeli

Montella işin yarısını bitirmiş. Şans verilirse, ikinci yarısını da tamamlayabilir. Yeter ki o sabır ve istikrar bir irade olarak ortaya konsun.

Ersun Yanal ve Amedspor

Türkiye'deki ''hücumcu Yanal'' algının aksine Ersun Yanal, savunmacı teknik direktörler kategorisine dahil edebileceğimiz bir futbol oyun anlayışına sahiptir. Fatih Terim gibi orta yolcu teknik adamlardan farklı olarak Ersun Yanal, bir fikir ve tercih sahibidir. Baskılamayı seven, oyunda ve takımda dengeden yana olan Yanal, skor üretmeyi bu disiplin içinde anlamlı bulan bir zihniyetin temsilcisidir. Bu amaçla oyuncu grubunu en yüksek rekabete fiziksel olarak hazırlamak ve basit bir oyun planı ile rakiplerine karşı üstünlük arayışını, ilke olarak benimser.

Ferdi Kadıoğlu: Büyük oyuncu

Ferdi Kadıoğlu bütün maçı aynı tempo ve aynı ritimle oynayarak, inanılmaz bir yetenek olduğunu dünya futbol pazarına adeta altın bir tepsi içinde gösterdi. 90+ bilmem kaçıncı saniyesinde kendi yarı sahasından aldığı ve driplingle rakip yarı sahasına kadar taşıyıp, Barış Yılmaz’a ‘’al da at’’ dercesine bıraktığı top ve gösterdiği olağan üstü dirilik, bu işten anlayan kişilerin gözünden kaçmamıştır. Bu maçın en büyük keyfi ve kazancı Ferdi Kadıoğlu’nu izlemek oldu. Gerisi ilahi tesadüflerin belirlediği metafizik bir maç oldu.

Bellingham Southgate’i ipten alabilecek mi?

Maçın hikayesi de en az atılan gol kadar absürt ve herkes için sürpriz oldu; İmparatorluk ordularının piyade taburlarını andıran hantal ve yavaş oyun, eğer bir İngiliz özgüven gösterisi değilse, bu antikalığın ömrü fazla uzun olamaz; yok eğer durum özü itibarıyla Southgate’in oyun bilgisi ve algısına, doğrudan işaret ediyorsa,-ki ben böyle olduğuna inananlardanım- İngiliz futbol kamuoyunun buna fazla tahammül göstereceğini sanmıyorum.

Almanya ‘devam’, İtalya ‘tamam’ dedi

Öyle anlaşılıyor ki, ‘’doğaçlama’ ’artık, giderek oyun ve pozisyon bilgisi ve ihtiyacı olmaktan çıkıyor. Oyuncularda gelişen atletik özellikler, pas, pasın yönü ve şiddetini, oyun ve pozisyonların temel ihtiyacı haline getiriyor. Almanya ve İsviçre bu prensiplere yakın oldukları için yola devam ettiler; İtalya ve Danimarka uyum sağlayamadıkları için evin yolunu tuttular.

Nagelsmann’ın dansı devam ediyor mu?

İsviçre maçı birçok yönüyle, Kroos katkılı oyunun test maçı oldu; çok da başarılı bir test olduğu söylenemez. Bunun nedeni, bütün Alman oyuncularda görülen yüksek derecedeki oynama ihtiyacıydı. Herkes bir an önce final vuruş öncesinin aktörü olmaya heves edince, neredeyse bütün roller ve görevler birbirine karıştı.

Demode oyun, Portekiz’in ekmeğine yağ sürdü

Maçtan sonra futbolcu eskisi yorumcuları dinliyorum “baskılı arzulu” oyun demogojisinedevam ediyorlar. Bir ekolun, bir sistemin, bir geleneğin olduğu yerde belki bir parça, tali meseleler olan “baskılı ve arzulu, iştahlı” oyun karakterinden söz edilebilir. Oyunun kendisiyle oyunun karakteri arasında bir ayırıma gitmeyi bile bilmeyen zihniyet, maalesef hala işbaşında ve hala kulaklar onlarda.

Muhteşem İspanyollar

75’inci dakikaya kadar İspanyol savunma merkezi, kaptırılan her topu üç saniye içinde geri aldı. Bu müthiş istatistik, İspanya’yı, hem de İtalyan yarı sahasında daha doğru bir ifade ile ceza sahası çeperinde tuttu ve o bitmez tükenmez atakların devamlılığını sağladı. İspanyol oyununun kusursuzluğu, temel olarak bir hatası olmayan İtalyan takımını acemi çaylak seviyesinde gösterdi. İspanyollar gerekli fiziksel takviyeleri yapar ve bu oyunu 90 dakikaya yayabilirlerse, bu oyunun tek adresi şampiyonluk olur.

Türkiye savaştı ve kazandı

Süper ligin savaşçı ‘’mücadeleci değil’’ karakteri bu milli takıma sirayet etmiş galiba. Hücum planı çok örgülü değildi ama takım savaştı; defansta roller ve görevler özellikle de ceza sahası içinde birbirine karıştı ama takım savaştı. Ve bir hak teslimi babında takım her iki kanadı da kelimenin tam anlamıyla koridor gibi kullandı, kaptırılan toplar sonrası kimse elini beline koymadı ve savaşmakta tereddüt etmedi.

Fransızlar parlak ve dinamik, Avusturya pürüzlüydü

Fransızlar daha çabuk, daha hızlı ve daha yetenekliydi. Maç boyunca iki ölümcül koşucu olan Dembele ve Mbappe için, yeterince alan ve zaman yaratamadılar ama oyunun inisiyatifini de Avusturya'ya hiç ikram etmediler. Mbappe ve Dembele’nin koşucu yeteneklerini baz alan geniş alan oyunu, diğer takımlara tuzak olabilir mi? Bundan fena halde kuşkuluyum. Ama Fransız oyununun dinamizmine de bayıldım. Bu dinamizin final görür gibi duruyor.

İngilizler görkemliydi, ama ya sonra?

İngilizler bu maçta topun rakipte olma hali üstüne iki farklı tablo çizdi. Biri kararlı ve görkemli diğeri de mahcup, tereddütlü ve kırılgan. Sanırım hem Almanlar hem de Fransızlar bu tuhaf tabloyu görünce kıs kıs gülmüşlerdir. İngilizler 1-0 kazandı ama bütün zaaflarını da rakiplerine adeta mesaj göndererek ellerini açık ettiler.

İspanya sorunlu, Hırvatistan arızalıydı

Hırvatlara bir şeyler olmuş galiba, ne savaşçı ne akışkan ne de savunma arkasına sarkan hızlı oyun karakterleri hiç sahne almadı. Geçmişteki parlak oyunları, raf ömrünü doldurmuş gibi duruyor. Maçın 64. Dakikasında Hırvatlar sadece oyuncu değiştirmekle kalmadılar oyunu da değiştirerek, maçın bütün taleplerini ellerinin tersiyle ittiler. İspanyol oyunun en ciddi sorunu, ikinci bölge ve üçüncü bölge ilişkilerinin henüz organize edilmemişliğinde yatıyor. İkinci bölgeden üçüncü bölgeye taşınan toplar özellikle de kanat topları, en son oyuncuyu yalnızlaştırıyor. Bu İspanya Almanya ile baş edemez.

Nagelsman çok çılgındı

Euro 2024 evsahibi Almanya’nın İskoçya karşısında 5-1’lik şovuyla başladı. İskoçların ne olup bittiğine dair bir fikir edindiklerini hiç sanmıyorum, nitekim, ilk yarı boyunca Alman kalesine hiç gidemeyişleri, bu bulmacayı hiç çözemedikleri anlamına geliyor. İkinci yarı artık tam bir show yapma zamanı oldu. Oyunun bütün alanlarını kullanmadan, oyunu rakip yarı sahada oynamak, mucize gibi bir şeydi. Umarım Nagelsman bu plan ve mimariye biraz daha ritim ve tempo katar ve bunu geleneksel oyun planı mertebesine terfi ettirir.

2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nın favorisi kim?

EURO 2024 heyecanı bugün başlıyor. Açılış maçında Almanya ile İskoçya karşılaşacak. Favorilerim Almanya, Avusturya, Fransa, İspanya…Gönlüm Avusturya diyor. Montella’nın Türkiye’si, galiba en çok belirsizlikler ve pürüzler yaşayan takım. Takımın omurgası, sistemi, ekolü yok. Her maçı rakip analiziyle oynayarak ayrı planlarla çıkmak zorunda. Hakan Çalhanoğlu ve Arda Güler hangi derde derman olurlar bilinmiyor?

Serdar Bozkurt’u takdimimdir

Amedspor teknik direktörüyken, uzun süre ligi lider olarak önde götürdü, ilk yenigisiyle kovuldu. Sebep, defansif futbol oynatıyormuş. Bugün bile Alagöz Iğdırspor’u şampiyon yaptığı halde, Amedspor’lu kimi taraftarlarca ‘’korkak futbol oynatıyor’’ diye eleştrildi. Kaotik Türk futbolunun ‘’deli fişek’’ oyunlarıyla zehirlenmiş, uçuk kaçık ‘’hücum futbolu’’ bağımlıları, Serdar Bozkurt’un ne yaptığıyla hiç ilgili olmadılar.

Amedspor’da rehavet, Iğdırspor’da gayret vardı

“Sonucun faturasını birilerine kesmeden önce, kendimi sanık sandalyesine oturtmam gerekir. Kastamonu zaferiyle birlikte, duygularıma yenik düştüm ve şampiyonluk ezgilerini her cümlenin kenar süsünde kullandım. Buna rağmen henüz kaybedilmiş bir şey yok; Amedspor üç puan önde ve lider, geriye iki maç kalmış. Bugünkü mağlubiyet bir yol kazasıydı ve telafisi de mümkün. Hepsi bu.”

Amedspor Dicle oldu, Kürtlerin kalbine akıyor

Amedspor tarihinde eşine zor rastlanır bir taraftar kitlesi oluştu. Siyasetler üstü, siyasi ihtilafları tali plana iten, buna itibar etmeyen ve bir amaç uğruna kenetlenen bir taraftar türü bu. Taraftar birleşerek siyasetin beceremediği o büyük, birleşik, bitişik hikâyeyi kendi yazmaya soyundu. Nesnel olarak bunun diğer anlamı ise, siyasetin dar, kalıplaşmış sınırlarının dışına çıkmaktı. Belki klişe ama cidden Amedspor başka bir tarih yazmaya başladı. Bu tarih yazımının karşılığı var. Kürtler artık başarı istiyor. Kürtler artık yetenekleriyle varolmak istiyor. Kürtler kendi köklerinden evrensel insanlık alemine bir şeyler taşımak istiyor. Çok belli ki, biçilen siyasi giysi artık dar geliyor.

Bursa, Amed’den ne istiyor?

Şimdilerde Kürtleri yalnızlaştırıp ötekileştirmeye ihtiyaç var ve bu ihtiyacın gerekleri, organize bir görev bölümü içinde yerine getiriliyor. Amed (Diyarbakır) - Bursa gerginliğinin özü, bu ihtiyacın sahnelenmesinden ibarettir. Bilerek isteyerek kamusal alanda görünür olmasını sağlamaktır. Türk tarafının iknası için bir hikâyeye ihtiyaç vardı ve o hikâye de en keskin uçlarıyla 2010 yılında kurgulandı. 2010 yılının sezon sonunda Bursaspor şampiyon oldu. Aynı yıl aynı sezonda Diyarbakırspor küme düştü. Deyim uygunsa hem şampiyonu belirleyen hem de küme düşmeyi kesinleyen vaka, Diyarbakırspor ile Bursaspor arasında oynanan iki maçtı.

Ancelotti suikastçı Klopp avcıydı

Liverpool modellenebilir bir oyun oynarken, Real, sıkıca skora endeksli yetenek ve fırsat temelli bir oyun oynadı. Liverpool’un oyunu, futbol oyun pratiği bakımından geliştirilebilir, mükemmelleştirilebilir bir oyunun tasarımıydı ama Real her zaman olduğu gibi, yeteneğe angaje olmuştu.

Şehir süper ligde takım 2. sınıf

Amedspor şampiyonlara yakışır, coşkulu bir taraftar karşısında ve desteğinde maçlara çıkıyor. Süper ligde bile, eşine az rastlanır kalabalık ve arzulu bir taraftar topluluğu on ikinci adam görevini neredeyse kusursuzca yerine getiriyor. Taraftar maçın atmosferini değiştiriyor ve Amedspor’a işi bitirme sorumluluğunu bırakıyor. Elinden gelse o taraftar o işi de yapacak ama nafile, yeşil çimlere ayak basmaları yasak!