Ali Fikri Işık
Atletizm ve oyunun evrimi
Eğer kurgu mükemmelleşirse, futbolun o kaotik, insanî ve duygusal yanı kaybolabilir mi? İzleyiciler, doğaçlamanın getirdiği sürpriz anları (örneğin, Ronaldinho’nun topuk pasları veya Messi ve Maradona’nın slalomları) seviyor. Kurgusallık bu anları yok etmese de, onları bir çerçeveye oturtarak daha az “vahşi” hale getirebilir. Belki de gelecekte, atletizm ve kurgu o kadar baskın olacak ki, doğaçlama ancak kurgunun izin verdiği ölçüde, yani ansal bir patlama olarak var olabilecek.
Erzurumspor geldi yendi ve gitti
Amedspor’un tek yanlı oyunu, sahaya su ve yabancı madde atan kimi taraftarların düzeyine “şıp” diye kalıp gibi uygun düşüyordu. Maça ve sahaya bu kötülüğü...
Liverpool harika, PSG muhteşemdi
Maçta Hem Arne Slot hem de Luis Enrique, bana komplo kurarak, ‘’herkesle’’ eşitlediler. Artık oyuna boyun eğen sıradan bir izleyiciydim. Çünkü merkezler kaybolmuş, topun olduğu bölgelerde inanılmaz yoğunlaşma ve topun atılacağı muhtemel bölgelerde, kontrol, hız, müdahale ve eksik yakalanmamak nöbet tutmaya başlamıştı. Oyunun merkezi her yerdi ve savunma direnci her yerde inşa ediliyordu. Liverpool harika PSG muhteşemdi. Maçı penaltılarla PSG aldı. Helali hoş olsun.
Sefalet Mourinho’yu gelip buldu
Rahmetli baban mezarından çıksa Türkiye süper liginin temposuna uyum sağlar. Herkes çok nazik, kimse haddini aşmıyor, kimse ötekine ne yan gözle bakıyor ne de meydan okuyor. Kahve içme tadında, mola vere vere; hazzı sonuna kadar erteleyerek, her anın keyfini sonuna kadar çıkararak. Tamı tamına 122 yıldır bu böyle.
Hayaletlerin Derbisi
Mourinho’un alan kullanımında orta saha olmadığı açıktı; çünkü o Buruk'tan daha hızlı biçimde rakip ceza sahasına topların taşınmasına karar vermişti. Fred’in telaşı ve bütün toplara uzun vurma arzusu bu açık talimatı doğruluyordu. Sol kanat ataklarının da tek amacı buydu. Ve bu planın işlemesi için de Mourinho, GS’yi ikinci bölgede karşılamayı kararlaştırmıştı. İkinci bölgenin uç beyin de başlayan karşı pres, GS’nin hızlı çıkışlarını engelliyor ve ilerde konumlanan Osimhen ile Barış Alper'i işlevsizleştiriyordu. Okan Buruk ise bu maç için hiçbir özgül tasarım yapmamıştı. Bildik GS oyununu oynuyordu ve bu ağır oyun FB’nin arzularına hizmet ediyordu. Futbol adına üstüne konuşulacak başka da bir şey yoktu. Derbi, hayaletlerin derbisi olarak İstanbul semalarında ağır kıvılcımlar saçarak maç sonunu 0-0 ilan ediyordu. Ne futbol kazandı ne oyun kazandı ne de taraftarların çılgınca beklediği 'yen' kazandı.
Alaturka hücum, Alaturka savunmayı yendi
İkinci bölgede GS’ye baskı yapmayı göze alan her teknik adam, onlara çok zor anlar yaşatır. Doğrusu bu iki oyun açığını Palut’un oyun taktiği haline getireceğini düşünmüştüm. Hem yalnızlaşan oyuncuya baskı ve topu kapma ile birlikte dengesiz GS kalesine hızla inmek ya da ikinci bölgede çoklu adamla pres yapıp, yine kapılan toplarla tehlikeler yaratmak. Gördüğüm şey, Palut’un bunlarla ilgili olmadığıydı. O, GS’yi yenmekten çok dengelemekle meşguldu. Palut hiç kusura bakmasın, oynamak yerine karşılamayı amaç edinirsen, birbirinin kopyası iki Osimhen golüne mahkum olursun.
Serdar Bozkurt ve oyun algısı
Serdar Bozkurt 'un futbolunu izlemek, yalnızca bir maç izlemek değil, bir düşünce sisteminin sahaya yansımasını gözlemlemektir. Futbolu bir ezber olarak değil, bir arayış olarak görenler için, onun oyunu ilgi çekici ve ilham vericidir.
Oyun nedir, futbolcu kimdir?
Günümüzün çağdaş futbol oyunu, sabit bölgesel ya da sınırlı mevki oyun alışkanlıklarıyla oynanabilecek oyun olmaktan çoktan çıkmıştır. Özellikle de geçiş oyun taktikleri, sabit bölge oyunu ve mevki oyunlarını işlevsiz hale getirmiştir. Çünkü artan atletik nitelikler çok daha büyük dinamizmlerin ortaya çıkmasına sebep olmuş ve bu durumla baş etmek hem bölge hem de mevkileri daha bitişik hale getirmeyi kaçınılmaz kılmıştır. Ya oyunu bitişik oynarsınız ve oyuna ve maç ortak olursunuz ya da sürekli tehdit ve tehlikelere maruz kalırsınız. Artık orta yolu yok bu işin.....
Amedspor 1960 model
Boyu kısa bir oyun, kompakt bir organizasyon, ''üçlü oyun çeteleri'', Amedspor’a dinamizim getireceği gibi, takım, temaslı her pozisyonun içinde olan ve ikili mücadele kazanan bir takıma dönüşecektir. Hem savunmada hem hücumda bu yapılanma Amedspor’un çehresini değiştirecektir. Amedspor 1960 model. Hücum girişimlerimiz de bu yapılardan yoksun olduğu için, ataklar, uzun paslara havale edilmiş durumda. Amedspor geriye düştüğünde ne tepki verdi? Oyuncu değiştirdi. Oyun değiştirmek doğruydu ama yeterli değildi, oyunu da değiştirmek gerekiyordu.
GS, Okan Buruk duvarına tosluyor
Galatasaray, direk hücum oyununa göre tasarlandığı için, top bir an önce orta sahadan üçüncü bölgeye aktarılıyor ve üçüncü bölgede rakip defansın dengesini bozmak için hücumcular genişleyerek, atağı savunulamaz hale getirmeye çalışıyor. Bir başına şapka çıkarılacak çok cesur bir plan bu; ama bu plan da defans hariç herkes ceza sahası çeperinde pozisyon alınca, sonlanmayan atak ya da kaptırılan her top çok kolayca GS kalesine kadar gelebiliyor.
Amedspor’un organize oyuna ihtiyacı var
Amedspor bu keyfilikten kurtulmalı ve bu keyfiliğe son verecek mercide teknik direktörün kendisidir. 1.lig düzeyinde hücum bu kadar serseri toplarla ve doğaçlama oynanamaz. Hücumda orta saha ve defans desteği olmadan rakip yarı sahasında atak devamlılığı sağlanamaz.
Servet Çetin takımın kondisyonunu arttırmış, bu büyük bir olumluluktur. Aynı Servet Çetin daha akılcı bir organizasyon ile oyuna dinamizim kazandırabilir. Dinamizim korku üstüne bina edilemez. Tedbir almak başka, korku bambaşka bir şeydir.
Top artık Servet Çetin’de
Amedspor bütün maç boyunca ve özellikle de ikinci yarıda Ankaragücü defansının açılış paslarına hiç baskı yapmadı. Dakika 80’de bile, Ankaragücü hiçbir baskı görmeden topu rahatlıkla oyuna sokabiliyordu. Peki Ama neden? Ankaragücü, Amedspor’dan yetenekli ve daha kaliteli bir takım mı? Hayır değil. Ankaragücü Amedspor’dan daha pahalı bir takım mı? Hayır değil. Ankaragücü, Amedspor’dan tecrübeli bir takım mı? Hayır değil. Kısacası Ankaragücü hiçbir niteliğiyle Amedspor’dan üstün değil. Peki o zaman görüp şaşkınlık yaşadığımız o rahatlık nereden geliyordu? Servet Çetin’in oyun algı ve yaklaşımlarından.
Amedspor iyi değil
Manzara şu; Kaleci Veysel, topu sol stoper Uğur Adem’e veriyor. Uğur Âdem çaresiz bir iki dokunuştan sonra topu ya sağ stoper Veli Çetin’e ya da kaleci Veysel’e yeniden servis ediyor. Kaleciden başlayan ve ikinci bölgeye taşınması gereken, sözüm ona bu açılış pasları, her seferinde yukarda açıklamaya çalıştığım kısır döngü içinde dönüp duruyor. Amedspor’da çok ciddi organizasyon sorunları var. Servet Çetin, transfer ile bu sorunları çözmek yerine takımının organizasyon detaylarına ilgi göstermeli. Takımın belirgin bir ''top bizde oyunu'' yok, aynı şekilde top rakibe geçtiğinde, rakibi, nerede karşılamak gerekir, buna dair de net bir ''alan görüşü'' yok.
Derbi Beşiktaş’ın oldu
Mourinho’nun 2005 yılından 2015 yılına kadar futbol oyununa ne ‘’yaptığını’’ biliyoruz; ama bilmediğimiz o tarihlerden sonra futbol oyununun ‘’Mourinho’ya’’ ne yaptığı sorusunun yanıtıydı. 2005 ila 2015 yılları arasında sırasıyla, Portekiz, İngiltere, İtalya ve İspanya’da olağanüstü işler yaptı. 2015 sonrası ne İngiltere’de ne de İtalya’da bildiğimiz tanıdığımız o Mourinho’yu tekrar eski görkemiyle sahne aldığına bir daha tanık olamadık.
Amedspor bir oyun oynadı ve 4-0 kaybetti
Esenler Erok maçı, galiba Ersun Yanal’ın “artık vakti geldi” dediği maç oldu. Yanıldı mı? Skora bakılırsa fena halde yanılmış görünüyor! Peki hem skor hem realite Ersun Yanal’ın yanıldığını söylüyor mu? Bu soruya evet demek hiç kolay değil. Takım iki kanadı da iyi kullandı. Bunu baz aldığınızda takımın ceza sahası içine ve çeperine yeterince top taşıdığını söylemek mümkün; üstelik bunlar düz dikine paslar değildi. Gayet örgülü, açılı ve seçenekli olarak takım o bölgeye kadar geliyordu. Bilindiği gibi, sonuç almak için rakip ceza sahası içine kadar gelmek, yeterli olmuyor; ayrıca o topu üç direğin içinden de geçirmek gerekiyor.
Amedspor’un zaferi ve soru işaretleri
“Yedi haftadır ortaya konulan maç sahnelerinde “tatsız tuzsuz, güven ve istikrar vaat etmeyen” bu oyunun birincil nedeni, oyuncu gurubunun eksik ve gedikleri. Bu arkadaşlarımız demek ki, doğru dürüst kendini vererek, önemseyerek ne çalışıyor ne besleniyor ne de dinleniyor? İkinci nedeni dile getirmek bile istemiyorum; çünkü hiç kimse Diyarbakır şehrini ne küçümseyebilir de ne de kendini bir nimetmiş gibi sunabilir.”
Beşiktaş hafif kaldı
Bronckhorst ve Farioli, iki teknik adam, daha iyi bir oyun görüşü elde etmek için hemen her seferinde geriye doğru oynamakta bir sakınca görmediler. Farioli’nin Ajax’ı geriye doğru bir dikey bir yatay pastan sonra, çoklu oyuncu grubuyla birinci bölgeden ikinci bölgeye kolayca topu ve takımı taşırken; Bronckhorst’un Beşiktaş'ı, geriye doğru oynarken, bu alanı kat etmek niyetiyle değil, savunmanın daha garantili yerleşimi imkanı olarak kullanmaya çalışıyordu.
Okan Buruk taraftar gibi
Galatasaray’ın PAOK maçında sahnelediği oyun,tam da taraftarın istediği tek taraflı dengesiz bir oyun oldu. Okan Buruk, bu oyun sadece hücumdan ibaretmiş gibi, tek mekaniği saldırıymış gibi, yorumlamış ve takımın bütün dinamiklerini bu oyun için cüretkarca seferber etmişti. Dikine düz paslar, kolayca üçüncü bölgeye ulaşıyor ve oradan da en kenara inip fişek gibi cezsahasının merkezine yollanıyordu. Bu eylem dizisinde bütün amaç topu altı pasın içine aktarmak ve oradan herhalde biri vurur diye umutlanmaktan öteye geçmiyordu. İkinci ve üçüncü gol bu mantığın beyhude bir hamallık olduğunu gösterse bile, takım bütün maç boyunca aynı şeyi tekrar, tekrar yapmaktan vazgeçmiyordu.
Diyarbakır Valisi ve TFF Başkanı ilk kez Amedspor maçını izledi: Normalleşme rüzgârı ve Amedspor
“Başkan seçilirsem, ilk izleyeceğim maç Diyarbakır’da Amedspor maçı olacak’’ diyen Hacıosmanoğlu sözünü tuttu. Diyarbakır Valisi Murat Zorluoğlu, geçmiş valilerden farklı olarak bir tür devlet temsiliyeti olarak fotoğraftaki yerini aldı. Amedspor en çok normalleşen koşullarda başarıya daha yakın olur. Sportif enerji çok ciddi bir yumuşama zeminine vesile olabilir. Amedspor ve futbol, normalleşme ve yumuşamanın ilk kilometre taşı rolünü oynayabilir. Talihsizlik takımın on kişi kalmasıydı. Takım on kişi kalmasaydı, bu maçtan da bir puan çıkarmak mümkün olacaktı.
Amedspor esnek değildi
Futbol oyunun temel besini pastır. Pas kalitesi bu kadar düşük olunca, hocanın tasarladığı oyunu okumak da mümkün olmaz. Maç başlamadan önce ekrana yazılan dizilim 4-2-3-1 şeklindeydi. Reel oyunda bunu görmek mümkün olmadı. Dolayısıyla alan kat etmek için topun nasıl dolaşacağına tanık olamadık. Defansın direnç merkezini, rakip ceza sahası çevresine inmeden ateşli meşalesini göremedik. Defans topu kazanmak yerine topu uzaklaştırmak için aktif rol aldı. Hiç kimse kusura bakmasın bu defans filan değil. Bu defansif oyun hiç değil. Çünkü uzaklaştırma vuruşları oyun kurucu olamaz. Orta saha ve hücum vasatın altında kaldı. İlk maçı diyelim ve ikinci maça daha umutla bakalım.
Ersun Yanal’ı anlamak..
Ersun Yanal’ın 1. Lig düzeyinde sonuç alabileceği oyunları tasarlama bahsinde pek zorlanacağını sanmıyorum. İkinci olarak tasarladığı oyunlar hakkında rıza üretmek ve oyuncuları bu oyunun görev ve sorumluluklarına ikna etmek meselesinde de bir dirençle karşılaşacağını düşünmüyorum. Geriye yetenek havuzuna, maç ve oyunların talepleri için ciddi bir liderlik yapmak kalıyor ki, bu nokta da Yanal’ın karizması, iletişimi ve sorun çözme potansiyeli ‘’dokunulmazlık’’ seviyesinde bir tamlıkla tescil edilmiştir.
Şampiyon neden İspanya?
Dünya futbol oynama pratiğinin evrileceği tarz artık çok belli; Bütün işaretler kahramanları değil, orduları gösteriyor. İspanya’nın aradan sıyrılmasının sırrı, yetenekli oyuncularına kahraman muamelesi yapmaktan kaçınmasıydı. Lamal gibi müthiş yetenekler bile, önce kollektif yapının bir parçası olduklarını hiç unutmadan, pas dolaşım modelinin bir işareti olmayı sindirmeyi başardılar.
Oleyy İspanya
Kadınların, “22 oyuncunun bir top peşinde koşuşturması’’ dedikleri ruhsuz şey, ruh kazandı, tutku üretti. İspanyolların sadece hücum estetiği değil, topla birlikte geri dönüşleri bile, aynı görkem, aynı duru güzellik ve aynı berraklıkta su gibi aktı.
Lamine Yamal’in golü sadece vuruş tekniğinin şahaneliği bakımından değil, içeri süzülüşü ve ayağının içini bir kepçe gibi kullanarak topa verdiği hafif tatlı falso ile henüz 16 yaşında biri için ayakta alkışlanmayı hak ediyor.
Türkiye Montella’ya teşekkür etmeli
Montella işin yarısını bitirmiş. Şans verilirse, ikinci yarısını da tamamlayabilir. Yeter ki o sabır ve istikrar bir irade olarak ortaya konsun.
Ersun Yanal ve Amedspor
Türkiye'deki ''hücumcu Yanal'' algının aksine Ersun Yanal, savunmacı teknik direktörler kategorisine dahil edebileceğimiz bir futbol oyun anlayışına sahiptir. Fatih Terim gibi orta yolcu teknik adamlardan farklı olarak Ersun Yanal, bir fikir ve tercih sahibidir. Baskılamayı seven, oyunda ve takımda dengeden yana olan Yanal, skor üretmeyi bu disiplin içinde anlamlı bulan bir zihniyetin temsilcisidir. Bu amaçla oyuncu grubunu en yüksek rekabete fiziksel olarak hazırlamak ve basit bir oyun planı ile rakiplerine karşı üstünlük arayışını, ilke olarak benimser.
Ferdi Kadıoğlu: Büyük oyuncu
Ferdi Kadıoğlu bütün maçı aynı tempo ve aynı ritimle oynayarak, inanılmaz bir yetenek olduğunu dünya futbol pazarına adeta altın bir tepsi içinde gösterdi. 90+ bilmem kaçıncı saniyesinde kendi yarı sahasından aldığı ve driplingle rakip yarı sahasına kadar taşıyıp, Barış Yılmaz’a ‘’al da at’’ dercesine bıraktığı top ve gösterdiği olağan üstü dirilik, bu işten anlayan kişilerin gözünden kaçmamıştır. Bu maçın en büyük keyfi ve kazancı Ferdi Kadıoğlu’nu izlemek oldu. Gerisi ilahi tesadüflerin belirlediği metafizik bir maç oldu.
Bellingham Southgate’i ipten alabilecek mi?
Maçın hikayesi de en az atılan gol kadar absürt ve herkes için sürpriz oldu; İmparatorluk ordularının piyade taburlarını andıran hantal ve yavaş oyun, eğer bir İngiliz özgüven gösterisi değilse, bu antikalığın ömrü fazla uzun olamaz; yok eğer durum özü itibarıyla Southgate’in oyun bilgisi ve algısına, doğrudan işaret ediyorsa,-ki ben böyle olduğuna inananlardanım- İngiliz futbol kamuoyunun buna fazla tahammül göstereceğini sanmıyorum.
Almanya ‘devam’, İtalya ‘tamam’ dedi
Öyle anlaşılıyor ki, ‘’doğaçlama’ ’artık, giderek oyun ve pozisyon bilgisi ve ihtiyacı olmaktan çıkıyor. Oyuncularda gelişen atletik özellikler, pas, pasın yönü ve şiddetini, oyun ve pozisyonların temel ihtiyacı haline getiriyor.
Almanya ve İsviçre bu prensiplere yakın oldukları için yola devam ettiler; İtalya ve Danimarka uyum sağlayamadıkları için evin yolunu tuttular.
Nagelsmann’ın dansı devam ediyor mu?
İsviçre maçı birçok yönüyle, Kroos katkılı oyunun test maçı oldu; çok da başarılı bir test olduğu söylenemez. Bunun nedeni, bütün Alman oyuncularda görülen yüksek derecedeki oynama ihtiyacıydı. Herkes bir an önce final vuruş öncesinin aktörü olmaya heves edince, neredeyse bütün roller ve görevler birbirine karıştı.
Demode oyun, Portekiz’in ekmeğine yağ sürdü
Maçtan sonra futbolcu eskisi yorumcuları dinliyorum “baskılı arzulu” oyun demogojisinedevam ediyorlar. Bir ekolun, bir sistemin, bir geleneğin olduğu yerde belki bir parça, tali meseleler olan “baskılı ve arzulu, iştahlı” oyun karakterinden söz edilebilir. Oyunun kendisiyle oyunun karakteri arasında bir ayırıma gitmeyi bile bilmeyen zihniyet, maalesef hala işbaşında ve hala kulaklar onlarda.