Akın Özçer
Korsika daha çok özerklik peşinde
İspanya’da Katalunya’nın tek yanlı bağımsızlığının yol açtığı kriz Korsikalı seçmene de yansımış durumda. Per a Corsica ittifakında azınlıkta da olsa bağımsızlıkçıların da olması doğal olarak Katalan sorununu akla getiriyor.
ABD’nin karbon demokrasisi
Washington’la yaşadığımız sorunlar aslında Türkiye’ye özgü değil. ABD’nin dünyaya kendisini, Western filmlerinin kahramanı gibi, uluslararası ilişkilerin yanlı bir yargıcı olarak konumlandırarak bakmasından kaynaklanıyor. Bu çarpık bakış, Washington’daki iktidarlara, BM Yasası’nın temelini oluşturan ülkelerin eşitliği ilkesinden başlayıp, uluslararası hukukun etrafından dolaşarak, gücü elverdiği ölçüde dünyada her istediğini yapabileceği siyasi opsiyonlar sunuyor.
İki yumurta
Yumurta metaforundan yola çıkılınca Amerikan derin devletinin elinde “neden sadece iki yumurta olsun?” sorusu da akla geliyor. Çok değil biraz düşününce FETÖ’nün de aslında devletin yönetimini içerden ele geçirmeye yarayan bir başka araç olduğu anlaşılıyor. Bu örnekleri, başka bir deyişle eldeki araçları çoğaltmak mümkün. Aslında burada düşünerek çoğalttığımız değil gerçekte var olan araçlar söz konusu.
Katalanlar Katalanlara karşı
21 Aralık özerk parlamento seçimlerinde Puigdemont’un partisi PdeCat’ın yenilgiye uğraması kaçınılmaz olmakla birlikte Bağımsızlık Bloğu’nun azınlığa düşmesi, dolayısıyla Anayasa Bloğu’nun salt çoğunluğa ulaşması pek mümkün görünmüyor. Anayasa Bloğu içinde ise C’s ‘in liderliğinin pekişeceğine kuşku bulunmuyor. Bu, ayrılıkçı Katalanların sürdürdüğü ve yurt dışında yankı bulan “İspanyollar Katalanlara karşı” propagandasını yerle bir eden önemli bir gelişme.
Ayrılıkçı siyasetçiler tutuksuz mu yargılanmalı?
Katalan özerk parlamento seçimlerinin 6 hafta gibi kısa bir süre sonra yapılacak olması ayrılıkçı politikacıların tutuksuz yargılanmasını zorlayan önemli bir siyasi gerekçe oluşturuyor. Çünkü tutuklu bulunan siyasetçilerin hepsi, masuniyet karinesi geçerli olduğu için partilerinin seçim listelerinin ilk sıralarında yer alıyor.
Pandora’nın kutusu Flamanya’da mı açılıyor?
Flamanların tarihinde Kraliyet ailelerinin ilişkileri sonucu girmiş oldukları karanlık bir İspanyol boyunduruğu ve boyunduruktan kurtulmak için İspanya’ya karşı verdikleri uzun bir savaş dönemi var. Dolayısıyla De Wever’in Puigdi ve Katalan bağımsızlıkçılarla yakın ilişkisi sadece merkezi otoriteden benzeri politikalarla bağımsızlık olmak gibi ortak bir hedefe dayanmıyor. Puigdi ile De Wever’in kısaca “İspanyol düşmanlığı” olarak ifade edilebilecek başka bir ortak noktalarının da olduğu anlaşılıyor.
Belçika’nın kanatları altında bir ayrılıkçı
Yazımı kaleme aldığım sırada görevden alınan özerk hükümetin Puigdi’nin yanındaki 4 bakanı (Clara Ponsati, Antoni Comín, Lluis Puig y Meritxell Serret) dışında kalan üyeleri Audiencia Nacional’ de, özerk parlamento Başkanı Carme Forcadell ile Başkanlık Divanı üyeleri ise Yüksek Mahkeme’de (Yargıtay) ifade vermeye başlamışlardı. Öğlen saatlerinde Forcadell ’in ifadesine gelecek hafta devam olunacağı açıklanmıştı. Puigdi ve Belçika’da kalan üyeler için ise yargıç kararıyla “Avrupa Yakalama Emri” ODE (orden de detención europea) çıkarılması bekleniyordu._x000D_
_x000D_
Puigdi’nin harakirisi
Tek yanlı bağımsızlık ilanının siyasi ve cezai sonuçları olacak kuşkusuz. Yukarıda belirttiğim gibi, Devlet Başsavcılığı (Fiscalía General del Estado) en ciddi anayasa suçu olan “devlete karşı ayaklanma” gerekçesiyle, sadece Puigdemont başta olmak üzere yönetici arkadaşları değil, suça iştirak etmiş olan “herkes” hakkında dava açacak.
Dayatmaya devam mı, tamam mı?
Katalan Ulusal Meclisi ANC (Asamblea Nacional Catalana) adını taşıyan bağımsızlık yanlısı derneğe ait olan bu belgede, “bağımsızlık sadece adil değil, bugün artık bir gereksinim de oldu” deniliyor ve halk “bağımsızlık sana bağlı, hepimize bağlı” denilerek sokağa çağrılıyor. Sanki sokaklarda gösteri yapmak suretiyle bir bölgenin bağımsızlığı mümkün olurmuş gibi…
155. maddenin yol haritası
Ana hatlarıyla aktardığım yol haritasında yer alan ve adım, adım uygulanması öngörülen bu önlemleri özerkliğin askıya alınmasından çok “devletin özerkliğe geçici müdahalesi” olarak değerlendirmek daha doğru olur. Mutlaka askıya alınmaktan söz edilecekse bunun “kısmi” bir “askıya alma” olduğunun da altını çizmek gerekiyor._x000D_
_x000D_
Ve 155. madde için düğmeye basıldı
Katalunya’nın özerklik statüsünün askıya alınabileceğinden bölgeye asker gönderilebileceğine kadar varan aşırı yorumlar da var. Daha önce anayasa hukukçularının görüşleri çerçevesinde altını çizdiğim gibi, Alman Temel Yasası’nın 37. maddesinden esinlenen bu madde ayrılıkçı özerk topluluğun statüsünün veya organlarının askıya alınmasını öngörmüyor. Bu tür bir yorum öncelikle 78 anayasasının oluşturduğu Özerklikler Devleti’ne (Estado autonómico) aykırı görünüyor. Asker gönderilmesi ise demokratik bir hukuk devletinde silah taşımayan ayrılıkçılara karşı kullanılabilecek bir önlem değil._x000D_
_x000D_
Katalunya artık en zengin özerk topluluk değil
Katalunya gayri safi hasılasıyla İspanya’nın en zengin özerk topluluğuydu. Bağımsızlıkçı siyasetçiler de bu nedenle İspanya’yı Katalunya’nın ayakta tuttuğunu, bağımsız bir ülke olabilirse İspanya içindeki bir özerk topluluk olarak kalmaktan daha zengin olacağını öne sürüyorlardı. Bu belki çok da yanlış bir değerlendirme değildi ama bir şartla: bağımsızlığın İspanya ile bir anlaşma sonucu gerçekleşmesiyle. Puigdemont ve arkadaşlarının yaptığı gibi neredeyse imkânsız olanı dayatarak değil. Sonuç olarak bağımsız Katalunya tatlı bir hayaldi. İspanya neden ülkesinin bölünmesini kabul etsindi ki?
Companys’in gölgesi
Puigdemont’un Başbakan Rajoy’un sorusuna şu veya bu şekilde yanıt vermesiyle Katalunya’nın bağımsızlık macerası sonlanmış, 1978 anayasasının özerk toplulukların bağımsızlıklarına cevaz vermediğine ilişkin yazdıklarım ve söylediklerim doğrulanmış olacak. 1978 anayasası özerk topluluklara ne kadar geniş yetkiler tanırsa tanısın, bu yetkiler zaman içinde ne kadar artarsa artsın, ayrılıkçılığa kapalı bir anayasa. O bakımdan gerek Katalunya, gerek Bask Ülkesi’nin bağımsızlığının bu anayasa değiştirilmeden -ki bugün ve yakın gelecekte mümkün görülmüyor.
Puigdemont evdeki bulgurdan mı olacak?
Bugün İspanya’nın siyasi gündemindeki en önemli konu Generalitat (özerk hükümet) Başkanı Carles Puigdemont ve koalisyon ortağı Oriol Junqueras’ın, uluslararası hukuka ve anayasaya aykırı olmasına...
Bağımsızlıkçıları demokratlar mı destekliyor?
Katalunya’da bağımsızlıkçı siyasi grubun yaptığı bu oldu bitti (fait accompli) layıkıyla değerlendirilmez, “bağımsız Katalunya fena da olmaz” noktasına gelinirse, bunun bir gün bumerang gibi dönüp bizi vurması da önlenemez. Medyamızda konuya böyle yaklaşanlara tepki gösterenler ve uyarıcı yazılar kaleme alanlar da var. Bunlardan en çok dikkatimi çekeni, başlığında her şeyi özetlediği için Mehmet Tezkan’ın “Katalonya sandığı Diyarbakır’a konsa” başlıklı yazısı. Bugün İspanya ile empati yapmayıp Katalan bağımsızlıkçılardan yana yazıp çizenlerin, Tezkan’ın dile getirdiği olasılıkta bunun demokrasinin gereği olduğunu söyleyeceklere ve polisi orantısız güç kullandığı gerekçesiyle eleştireceklere tepki göstermeye de hakları olmaz elbette.
Bir İspanya, iki Katalunya
İspanya’da her ne kadar radikal Sol parti Podemos bu konuda ikircikli bir politika izliyorsa da ülkenin bölünmesini savunan önemli bir toplum kesiminin bulunduğunu söylemek mümkün değil. Katalunya ise bu konuda neredeyse ortadan ikiye bölünmüş durumda. Katalanların bir kesimi anayasal çerçeveyi, bir başka kesimi de bağımsızlığı savunuyor. Bu gerçeğin ışığında Katalanların tümünün bağımsızlık istediği, İspanyollarınsa buna izin vermediği gibi yorumlar yapmanın doğru olmadığını altını çizmekte yarar var._x000D_
_x000D_
Katalan sorunu ve Erdoğan
Katalan sorunu bağlamında bağımsızlıkçıların yaptığı Rajoy-Erdoğan benzetmesinin hiçbir anlamı yok. Yapılması şartsa o benzetme İspanya ile Irak ve Katalunya ile IKBY arasında yapılabilir. Katalan referandumu uluslararası hukuka ve ülke anayasasına aykırılığı bakımından Barzani’nin referandumuna benziyor. İki ülkenin demokrasi düzeyleri farklı olsa da Rajoy’un Katalan referandumuna muhalefeti özünde Irak Başbakanı İbadi’nin İKBY’nin yaptığı halkoylaması ve sonuçlarına karşı çıkışıyla aynı yönde. Dolayısıyla Rajoy’u İbadi ile karşılaştırarak eleştirmek herhalde çok daha uygun olur.
Neden herkese kahve kalmadı?
Bir kez daha yinelemem gerekirse, benzeri sorunlar ve özellikle Katalan referandumu İspanya gibi doğrudan değil belki ama dolaylı olarak Türkiye’yi de ilgilendiriyor. Çünkü ülke anayasalarına aykırı referandumların engellenmesi ve tek yanlı bağımsızlık ilanlarının tanınmamasına ilişkin mevcut uluslararası teamülün istisnalar yaratılmadan devamı ulusal çıkarlarımız açısından büyük önem taşıyor.
Amaç 1 Ekim’in sadece 9 Kasım’ın gölgesi olması
1 Ekim’in yapılıp yapılmayacağıyla ilgili tahmin çıtasını her iki taraf açısından da abartılı şekilde yüksek tutmamakta yarar var. Bu bağlamda Jesús García’nın analizi akla yatkın, 1 Ekim’in 9 Kasım’ın gölgesinde kalma olasılığı da yüksek görünüyor. 1 Ekim’de sandığa giden seçmen sayısı daha düşük, dolayısıyla yasadışı referandum temsil niteliğinden yoksun olacak büyük olasılıkla. Bu da İspanya’nın devlet olarak meşru hedefine ulaştığı anlamına gelecek doğal olarak. Ama sokakta çıkması olası çatışmaların mümkün olduğunca önüne geçilebilmesi kaydıyla elbette.
Katalan referandumuna da karşı değil miyiz?
Türkiye’nin İspanyol anayasasına aykırı 1 Ekim referandumuna karşı olduğunu sadece diplomatik temaslarla İspanya’ya duyurmasının değil, aynı zamanda resmi bir bildiriyle uluslararası kamuoyuna açıklamasının da önem taşıdığı. Bu, sadece dost ve müttefik bir ülkeyle dayanışmanın değil, ayrıca ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı konusunda ilkeli bir duruşun da gereği çünkü.
11 Eylül kimlere neleri hatırlatıyor?
11 Eylül ezbere seçilmiş bir tarih değil. Fazla ayrıntıya girmeden belirtmek gerekirse, 11 Eylül 1714, Utrecht Barış Anlaşması ile sonuçlanan İspanya veraset savaşında Arşidük Carlos yanlısı Katalan ordusunun (coronela) savunduğu Barselona’nın Borbon’ların eline geçtiği tarihi simgeliyor. Katalanların kentin bir yıldan fazla süren kuşatmasında gösterdikleri direnç ve kahramanlık 1980’de özerk parlamento tarafından ölümsüzleştirilmiş bulunuyor. Bunda Barselona ile Madrid’in o savaşta karşı cephelerde yer almış olmasının da rolü var kuşkusuz.
Tropikal kasırgalar
Dünyanın yegâne süper gücü, İklim Anlaşması’ndan kendi iradesiyle çekilmesi nedeniyle bundan sonra kaçınılmaz olarak karşı karşıya kalacağı daha şiddetli tropikal kasırgaların neden olacağı zararları karşılamak için yeterli bir bütçe bile ayırmış değil. Harvey ve İrma kasırgalarının arka arkaya geldiği, ülkenin imkânlarının kısıtlı, karşılaşılan güçlüklerin büyük olduğu söylenebilir belki ama bunun daha çok Washington’un insan odaklı olmayan siyasi tercihlerinin sonucu olduğunu savunmak da mümkün.
1 Ekim’de Katalunya ’da ne olacak?
Yazımı kaleme aldığım sırada Parlament Başkanı Carme Forcadell ve Başkanlık Divanı üyeleri hakkında anayasaya itaatsizlik gerekçesiyle Başsavcılık tarafından 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldığı bildiriliyordu. İspanyol devletinin anayasa suçu oluşturan Parlament ’in söz konusu kararından itibaren işlenecek suçlara karşı bu tür davalar açması mümkün. 1 Ekim’de ve yukarıda altını çizdiğim gibi belki o tarihten de önce Katalunya ’da neler olacağını hep birlikte göreceğiz.
Avrupa Birliği mi, IV. Reich mı?
Almanya’nın Türkiye ile ilişkileri 24 Eylül seçim kampanyası nedeniyle gerdiği, seçimlerden sonra ilişkilerin yumuşayacağı görüşüne katılmak pek mümkün değil. Kaldı ki iktidardaki CDU/CSU seçimlerin favorisi olduğu gibi, koalisyon ortağı ve alternatifi ana muhalefet partisi SDP’nin de devlet politikası izlenimi veren Türkiye ile gerginlik politikasını paylaştığı görülüyor. Bu yaklaşım, temel amacın Türkiye’nin, daha doğrusu kullandığı oyu beğenmediği Türk seçmenin burnunu sürtmek suretiyle Erdoğan ve AK Parti’nin iktidardan düşürülmesini sağlamak olduğu izlenimi veriyor ne yazık ki.
Türkiye İran’la “ittifak” arayışında mı?
Suriye politikasındaki değişikliğin İran’la yakınlaşmada rolü olduğuna işaret eden Sharmaj, Prof. Bağcı’ya atfen iki ülkenin birbirlerini “düşman” değil, hep “ rakip” olarak gördüklerine ve bugünkü ittifakın anahtarının da “Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğü” olduğuna dikkat çekiyor.
Hitler’in esinlendiği ırkçı Amerikan yasaları
Irkçı grubun Charlottesville gibi sosyolojik yapısı kendi görüşleriyle bağdaşmayan bir kentte böyle bir gösteriye nasıl kalkıştığı, Başkan Trump’ın neden sadece bu ırkçı grubu değil ama çatışan tarafları kınamış olduğu ayrı bir tartışma konusu. Bu yazımda özellikle, “ırkçı grubun gösterilerinde neden Nazi Almanyası’nın sembollerini kullandığı” ve “Amerikan ve Alman ırkçıları arasında nasıl bir bağ olduğu sorularını yanıtlamaya çalışacağım.
Merkel’in ortağı kim olacak?
Sonuç her türlü sürprize açık olmakla birlikte bugünkü görüntünün CDU/CSU’nun bir kez daha sandıktan çıkacağı yönünde olduğunu kabul etmek gerekir. Der Spiegel’e göre, Merkel için tek tehlike 24 Eylül’e kadar seçmen tutumlarını köklü olarak etkileyebilecek yeni bir tartışma konusunun ortaya çıkması. Ama Merkel şu anda Schulz önünde yüzde 33’e karşı 59’luk seçmen tercihine sahip olarak son derece şanslı görünüyor.
Türk-Alman geriliminde oy tartışması
Konunun özüne, çifte vatandaşlarımızın kime oy vereceği tartışmasına dönersek, Şansölyer Merkel’in Herford’daki parti mitinginde dediği gibi, “Türkiye kökenliler de dahil tüm Alman vatandaşlarının özgür seçim hakkı var” elbette. Ama ardından söylediği “hiçbir müdahaleye müsamaha göstermiyoruz” cümlesi pek bir şey ifade etmiyor. Kastettiği, Erdoğan’ın sözleri ise, 16 Nisan referandumuna müdahale etmiş olan Merkel’in bunu söylemeye hiç hakkı yok.
Latin Amerika’yı ABD’ye karşı birleştiren Başkan
Kabul etmek gerekir ki Maduro’nun Washington’un etkisinde olduğunu söylediği Latin Amerika ülkelerini ABD’ye karşı yanında yer almaya ikna etmesi için bir mucize gerekliydi. İşte Trump, Mercosur ve Lima kararlarının köşeye sıkıştırdığını bizzat Maduro’nun kabul ettiği Venezuela’ya, anlamsız kibriyle, askeri müdahale olasılığından söz ederek o mucizeyi gerçekleştirmiş, Chavist rejime adeta bir “can simidi” atmış oldu.
Fransa’da nepotizm sona eriyor mu?
Le Monde’un bu konuyla ilgili başyazısında altının çizildiği gibi, Fransa’da seçilmişler bu yasayla 4 Ağustos 1789’dan beri ilk kez bazı ayrıcalıklarını yitirmiş bulunuyor. Nepotizmin ve genel anlamda kayırmacılığın önüne geçilebilmesi bakımından bunun önemli bir adım olduğuna kuşku yok. Ama Adalet Bakanı Nicole Belloubet’nin de belirttiği gibi, bir yasayla ortalığın birden güllük gülistanlık olmasını beklemek doğal değil. Parlamenterlerin tutum ve davranışlarının evrim geçirmesi de şart. Ana muhalefet partisi Cumhuriyetçiler’in (LR/ Les Républicains) 60 mensubunun daha aynı gün (9 Ağustos) Anayasa Konseyi’ne, aile bireylerinin çalıştırılmasının yasaklanmasının “ayırımcılık” olduğu gerekçesiyle yasanın iptali için başvurduklarına bakılırsa bu evrimin hiç de kolay olmayacağı ortada.