Atilla Yayla
FETÖ yargılamaları ve adalet (2)
Yargıç ve savcılar, başarılı bir öğrenim hayatı geçirirlerse, 23-24 yaşlarında mesleği icraya başlayabiliyor. Bu yaş çok erken. Dünyayı anlayacak birikime ulaşmaya ve insan dimağının yeterince olgunlaşmasına yetmez. Ayrıca hukuk fakültelerindeki eğitime egemen olan zihniyet, pozitivizm. Hukuk öğrencilerine büyük bir kibir aşılanıyor, hukukun toplumu öncelediği fikri dolduruluyor.
FETÖ yargılamaları ve adalet -1
FETÖ kolektivist bir örgüt, mensuplarını en küçük bir çıkış, kaçış noktası bırakmayacak şekilde kontrol altına alıyor. Bu çerçevede, çoğu zaman aileleri de bütün olarak elinde tutmaya çalışıyor. Sanırım bunun çok örneği var. Bu durumda şunu söylemek yanlış olmaz; kimse elde delil olmadan FETÖ üyesi olmakla suçlanamaz. Hakkında şüphe olanlarla ilgili polisiye işlem yapılabilirse de bu işlemler delil ele etmeye yönelik olmalı ve sağlam delile dayanmayanlar adliyeye intikal ettirilmeden ve tacize dönüştürülmeden sonlandırılmalıdır.
“Barış akademisyenleri” mi?
İmzacıların gereksiz ve haksız yere mağdur edildiği kanaatindeyim. Bu mağduriyetin, bildirinin muhtevasının önüne geçtiğini ve olayı çarpıttığını düşünüyorum. Gelgelelim, bildiricilerin kendilerini ”barış akademisyenleri” adıyla anması da tam bir Orwelyen çarpıtma örneği. Ne bildiri barış bildirisiydi, ne de bildiriciler de barış talep
Sermaye ve ekonomik kalkınma
Faiz paranın fiyatıdır. (a) Tasarruf sahibi açısından faiz, parayı kullanılmak üzere ödünç vermenin karşılığıdır. (b) Yatırımcı açısından faiz, yatırım fonlarını kullanmanın fiyatıdır. Mevduat sahipleri bankaya bir ücret karşılığı para yatırır; bankalar da bunları yatırımcılara gene bir ücret karşılığı aktarır.
Eleştiride hakkaniyet ve asalet
Eleştirinin de bir seviyesi, ahlâkı ve asaleti olmalı. Eleştiri ağzına geleni söylemek; hiç bilgi birikimine sahip olunmayan alanlarda cüretkârca ahkâm kesmek; insanların şahsiyetine, özel hayatına saldırmak; iftira atmak; aklınca alay etmek, küfretmek değildir. Fikirler karşı fikirlerle tartılır. Eleştirilerin kişiselleştirilmemesi, şahsiyata dökülmemesi, bilgiye dayanması olması gerekir. Benim prensiplerim belli: “Kişilere karşı nazik, fikirlere karşı acımasız olmak.” İnsanları yok etmeye değil fikirlerinin yanlış olduğunu göstermeye çalışmak.
FETÖ niçin ‘acele’ etti? (II)
FETÖ müthiş bir kibire kapıldı. Gazeteci görünümlü militanlar, hükümeti yıkmaktan; siyasetçiye itaat etmekle yükümlü polis şefleri, uluorta “başbakanın bileklerine kelepçeyi bizzat geçirmek”ten ve “bakanlar kurulunu emniyet müdürlüğüne toplamak”tan bahsetmeye başladı.
FETÖ niçin ‘acele’ etti?(I)
FETÖ neden beklemek yerine gitgide alenileşmesine ve deşifre olmasına yol açacak idarî ve hukukî görünümlü politik operasyonlara girişti? Neden gizli siperlerinde beklemek, rakiplerine ve düşmanlarına kolay kolay fark edilemeyecek, edilse de faili anlaşılamayacak pusular kurmaya devam etmek yerine açığa çıkıp tetiğe asıldı?
Türkiye ve NATO: nereye?
Türkiye bir dizi haksızlık ve yanlışlara tepki göstermekte haklı. Buna rağmen siyasî yönetim telâş ve aceleyle önemli sonuçları olacak kararlar almamalı. NATO ile ilişkileri kesmek, Batı’ya bütünüyle sırt çevirmek gibi bir yola asla gitmemeli. Bu Türkiye’ye fayda sağlamaz, zarar verir.
Sosyalizm neden demokrasiyle bağdaşmaz?
Sosyalizm bir “hakikat”e dayanırken demokrasinin hakikati yoktur. Liberalizmden aldığı esinle demokrasi, bir hakikatin krallığını kurmaya değil, farklı hakikat gruplarını bir arada ve barış içinde yaşatmaya çalışırken, sosyalizm çoğulluğun unsurlarından birini tek unsur hâline getirmeye çabalar.
Atatürk üzerinden mâkuliyetin kaybı
Mustafa Kemal’in 1924 Anayasası’nda 1928’de yaptırdığı değişiklikle “devletin dini İslâmdır” ibaresini kaldırtması yerinde bir adımdı. Ancak, bu, demokratik laikliğin benimsendiği ve ülkeye getirildiği anlamına gelmedi. Türk tipi laiklik, demokrasilerde olduğunun aksine, dinsel özgürlüğü esas almadı.
AKM’den Gezi Parkı’na yol var mı?
Polisin parkı zorla boşaltması esnasında kullandığı aşırı şiddet, işgalcilerden daha geniş bir toplu kesiminin dâhil olduğu bir karşı-şiddeti teşvik etti. Ancak, sadece bir cevap olması ve bir iki gün içinde dinmesi gereken (beklenen) bu karşı-şiddet, sistematik biçimde canlı tutuldu ve ülkenin her tarafına yayıldı.
Liberallerin yıllık kongresi
Kongre'de çok ilgi çeken bir konu FETÖ ile mücadelede doğrular ve yanlışlardı. FETÖ ile mücadele edilmesinin ve başta 15 Temmuz darbe teşebbüsünde yer ve rol alanlar olmak üzere FETÖ’cülerin cezalandırılmasının insanî, ahlâkî ve demokratik bir görev olduğunda herkes hemfikirdi. Fakat bununla yetinilmeyip hem mağduriyetlere yol açabilecek hem de FETÖ ile mücadeleye zarar verebilecek mevcut ve muhtemel yanlışlara da dikkat çekildi.
İyi ki cumhuriyet var!
29 Ekim kutlamaları üzerine yazıp çizdikleri, soldan da Kemalistlerden de iyice umudumu kesmeme sebep oldu. Yeni bir ses yeni bir nefes yok. On yıllardır aynı tekerlemeleri tekrarlayıp duruyorlar
Kartepe Zirvesi ve FETÖ’yü çözmek
Yaşadığımız ve püskürttüğümüz darbenin basmakalıp yaklaşımlarla ele alınmasına bir istisna, 26-28 Ekim’de geldi. İzmit Belediyesi öncülüğünde gerçekleştirilen “Uluslararası 15 Temmuz ve Darbeler Sempozyumu” dört salonda birbirinden ilginç panellere tanık oldu.
Sosyalizm neden kaçınılmaz olarak diktatörlük üretir?
Eşitliği kurduktan sonra topluma eşitlik adına müdahaleyi bırakırsanız, eşitsizlik yaratan faktörlerin tesirleri hemen ortaya çıkmaya başlar. Üretim araçlarının kamusal mülkiyet altında olması bunu önlemeye yetmez. İnsanlar davranış alışkanlıkları, tercihleri, hattâ şansları yüzünden eşitsizleşmeye doğru ilerler.
Ekim Devrimi’nin 100. yılı münasebetiyle: Sosyalizmin görmezden gelinen başarısızlık ve kötülükleri
Sosyalist sistemler en iddialı oldukları eşitlik alanında da büyük felâketler yarattı. Sosyalist ülkelerde eşitsizlik kapitalist ülkelerdekinden daha ağır biçimlere büründü. Kapitalist ülkelerdeki eşitsizliğin temelinde ekonomik faktörler yatarken, sosyalist ülkelerde eşitsizliğin kaynağı siyaset ve ideoloji oldu.
Ekim Devrimi’nin 100. yılı münasebetiyle: Sosyalist rejimler birer vahşet rejimiydi
Milyonlarca insanı bir ütopya uğruna acımasızca öldüren rejimler, ideolojik renkleri ne olursa olsun, birer vahşet rejimi olmaktan başka ne olabilir? Aynı veya benzer şeyleri faşistler tarafından yapılınca kınayan birçok kişi, iş sosyalist cinayet ve katliamlara gelince neden susuyor? Bu tavır insanlıkla, ahlâkla, adaletle nasıl bağdaştırılabilir?
100. yılı münasebetiyle: Ekim Devrimi niçin ele alınmalı?
Benim de paylaştığım bir görüşe göre aslında iki ana ideoloji mevcut: Liberalizm ve sosyalizm. Bir ülkede, entellektüel ve siyasal kültür ortamında bunlardan birinin ilerlemesi diğerinin gerilemesi anlamına gelir.
Demokrasi: Öz mü usul mü?
Demokrasi kimin yöneteceği ve bunun nasıl belirleneceğiyle; başka bir deyişle, kamu otoritesini kullanma makamına oturanların o makama nasıl gelip gidecekleriyle ilgili bir kurallar manzumesidir. Burada temel ilke bellidir. Önemli siyasal makamlara seçimle gelinir ve seçimle gidilir. Bunu kabul etmeyen hiçbir görüş ve akım demokrat olma iddiasında bulunamaz.
AK Parti ve belediye başkanları
Belediye başkanı parti tabanının eğilimlerine göre gidip gelemez. Seçilmenin de meşruiyetin de kaynağı seçmenler ve yarışmacı seçimlerdir. Ayrıca, belediye başkanları sadece onlara oy verenlerin değil tüm seçmenlerin belediye başkanıdır.
CHP’nin kendi adalet talebini sulandırışı
CHP, âdil ve etkin bir yargı sistemi meselesini bir yana bırakıp, adalet kavramı üzerinden günlük siyasete boğuldu. Ordu’da “fındık üreticisi için adalet,” Manisa’da “üzüm üreticileri için adalet” talep etti. Çanakkale’deki Adalet Kurultayı’nda, eğitimden sendikal haklara kadar uzanan bir yelpazede adalet temalı konuşmalar yaptı ve yaptırttı. CHP’nin bu faaliyet ve söylem stoku, adalet hakkında sadece ona mahsus olmayan bir kafa karışıklığını yansıtıyor.
KADEM’in örnek davranışı
Geçenlerde bir müftü bazı kadınları kılık kıyafetlerinden dolayı aşağılayan sözler sarfetti. Bu çirkin sözlere değişik toplum kesimlerinden sert tepkiler geldi. En anlamlı tepkilerden biri KADEM’in (Kadın ve Demokrasi Derneği) gösterdiği tepkiydi. _x000D_
_x000D_
FETÖ’nün tabanı ve tavanı
Gülen örgütünün tavanı –en azından beyin takımı- yurt dışında. Bazıları ABD ve AB’nin –bilhassa Almanya’nın- güçlü koruması altında rahat yaşıyor. Kriminal faaliyetlerine devam ediyor. Örgütün kırılan cephelerini onarmaya, Türkiye’yi tüm dünyadan muhasara altına almaya çalışıyor. Taban ise şaşkınlık ve korku içinde Türkiye’de yaşıyor. Devletin durup dururken üzerlerine geldiğini, Allah’ın bu “musibet” ile onları sınadığını zannediyor. Cemaat zannettiği örgütle bağlarını korumaya ve söylenenleri yapmaya çalışıyor._x000D_
_x000D_
Eğitimde ideal sistem var mı?
Türkiye eğitimde reformcu değil devrimci bir çizgiyi benimsiyor. Bir defalık atış ve mükemmelliği ulaşma. Bu ham bir hayal. Hayat böyle bir şeye müsaade etmez. Her görüş dinlendikten, tüm ihtiyaç ve talepler dikkate alındıktan sonra yekpare değil modüler bir sistem benimsense ve bu sistemde deneme yanılma sonucu düzeltmeler yapılsa, iyiye doğru daha çok mesafe alınır.
Türkiye’nin Kuzey Irak politikası ne kadar doğru?
Aşikâr ki -- ülkenin nüfus kompozisyonundan dolayı -- Bağdat’ta daima İran yörüngesinde bir yönetim iş başında olacak. Bütün bu şartlar altında bence Türkiye için doğru politika Kuzey Irak Kürtlerini ve Kürt yönetimini dışlamamak, düşmanlaştırmamak. Tarihî ve kültürel ortaklığımız olan bu halkı yanında tutmak. Müttefik olarak konumlandırmak.
PKK terörü çalışma hakkını gasp ediyor
Ne yazık ki bu adi saldırılar iç ve özellikle dış kamuoyunda hak ettiği ilgiyi görmüyor. İşçilerin alçakça katli karşısında bile bu ülkedeki bazı sözümona emek taraftarı çevrelerin, kişi ve kuruluşların kılı kıpırdamıyor.
Kuşatılmış Türkiye
Türkiye’nin demokratik açıdan mahzurlu ve aleyhine kolay propaganda malzemesi yapılabilecek hatalardan özenle kaçınması gerekir. Bu çerçevede, Cumhuriyet, Sözcü, Büyükada toplantısı gibi iddianameleri zayıf dâvâlarla gündeme gelmemek, en azından bu tür dâvâlarda tutuksuz yargılama yoluna gitmek lâzım. Sürmekte olan amansız mücadelenin tek alanı hukuk olamaz. Her şeye ceza yargısıyla çözüm bulunamaz.
Bankalar ve kârlılık
Devlet devamlı borçlanma ihtiyacı içinde. Bunun için tahviller çıkarıyor. Banka sahipleri bankacılık faaliyeti yapmayıp özsermayeleriyle sırf Hazine borçlanma senedi satın alsalar -hiç riske girmeden- hatırı sayılır getiri elde ederler. Durum buyken, yatırımcılar banka kurmak ve ayakta tutmak için çalışma yoluna gidiyorsa bu ülkeye büyük katkıdır. O yüzden özsermaye kârlılığının enflasyon oranı ve hazine borçlanma oranı gibi kıstas seviyelerden yukarı tırmanması arzuya şayandır; üzülecek değil sevinilecek bir durumdur.
Bankaların kârı, Türkiye’nin yararı
Finans sektörü modern ekonomide en önemli sektör. Sağlam bir finans sektörü olmayan ve sermaye stokunu artıramayan hiçbir ülke, ekonomik yarışta başarılı olamaz. Bunun fiilî anlamı ve gereği şu: Bankaların büyümesi. Başarılı olmanın en somut ölçüsü ise kâr etmek. Kâr eden her firma memlekete iyilik yapıyor demektir. Çünkü kâr, öz kaynakların etkin kullanıldığını gösterir. Bu her firma için olduğu gibi bankalar için de geçerlidir.
Olağanüstü Hal’in meşruiyetini koruma ihtiyacı ve görevi
OHAL gerekli ve herhlde 2018 Yazına kadar kaldırılamaz. Ama bu, olağanüstü halin işletilmesiyle ilgili bazı genel ve özgül değerlendirme ve eleştirilerde bulunmayı haksız ve gereksiz kılmaz. En önemli problem, çıkarılan KHK’larda, OHAL’in ilân sebepleriyle ilgisi ve ilişkisi olmayan konular ve kişiler hakkında düzenlemeler yapılması. Kanunla düzenlenmesi uygun olan hususlara kararnamelerle şekil verilmesi.