Ana SayfaYazarlarCHP’nin kendi adalet talebini sulandırışı

CHP’nin kendi adalet talebini sulandırışı

 

Siyasette içerik kadar görünüm, müktesebat kadar imaj da önemli. Hattâ kısa vâdede görünüm ve imaj her şeyden daha mühim. Bunu gösteren iç ve dış, tarihî ve güncel birçok örnek bulmak mümkün.

 

CHP’nin Ankara-İstanbul arasında gerçekleştirdiği “Adalet Yürüyüşü” siyaset açısından yararlı bir eylemdi. Bir ölçüde aceleye getirilmekle beraber, iyi gitti. Kılıçdaroğlu kimsenin — belki kendisinin bile — beklemediği ölçüde başarılı bir fiziksel performans sergiledi. Eylem özellikle İstanbul’daki CHP’li belediyelerin büyük maddî desteğiyle tamamlandı. Öyle sanıyorum ki CHP umduğunu, hattâ daha fazlasını buldu. Eylemin — adalete bir katkı yapıp yapamayacağından bağımsız olarak — geniş bir medya ilgisi görmesi, CHP’nin ülkedeki ve dünyadaki imajına müspet katkılarda bulunması pek mümkündü. Nitekim öyle de oldu. Gazeteler günlerce haber yaptı. Televizyonlar tartışma platformlarını parti temsilcilerine açtı. Kısacası yürüyüş CHP’ye imaj bakımından son derece yararlı oldu.

 

Siyaseti iyi bilen bir partinin-ekibin yapması gereken, bu eylemin üzerine yeni eylemler inşa ve eylemin gereklerini icra etmekti. Yürüyüş değil ama bu daha somut ve daha küçük çaplı çabalar, adalete gerçekten katkı sağlayabilirdi. Neler yapılabilirdi diye sorulsa, ilk akla gelenler şunlar olabilir(di): CHP önemli FETÖ dâvâlarına düzenli gözlemci göndererek bir taraftan FETÖ mensubu cani ve darbecilerin hak ettikleri gibi cezalandırılmasını isteyebilir, bir taraftan da mahkemelerin adil yargılama kurallarına uygun olarak işlemesi için talepte bulunabilir(di). Yetkin, partizan olmayan uzman ve akademisyenlere, adalet sistemimizin ve  yargı çalışanlarının genel ve öznel problemleriyle ilgili raporlar yazdırıp kamunun tartışmasına açabilir(di). Bu raporlara dayanan somut reform paketleri hazırlayıp hükümeti bu istikamette adımlar atmaya zorlayabilir(di). Bunların hiçbiri yapılmadı. Yapılmasına niyet dahi edilmedi.

 

Buna karşılık CHP iştahla adalet kavramını sulandıracak adımlar attı. Hâlâ da aynı istikamette ilerlemekte.

Bu adımlar neler?

CHP Ankara-İstanbul yürüyüşünün ana teması olan âdil ve etkin bir yargı sistemi meselesini bir yana bırakıp, adalet kavramı etrafında tartışılması çok da doğru olmayan konularda adalet kavramı üzerinden günlük siyasete boğuldu. Ordu’da bir yürüyüş yapıp “fındık üreticisi için adalet” istedi. Manisa’da “üzüm üreticileri için adalet” talep etti. Çanakkale’de Kurban Bayramı öncesinde düzenlediği ve günler süren Adalet Kurultayı’nda, eğitimden sendikal haklara kadar uzanan bir yelpazede adalet temalı konuşmalar yaptı ve yaptırttı.

 

CHP’nin bu faaliyet ve söylem stoku, adalet hakkında sadece ona mahsus olmayan bir kafa karışıklığını yansıtıyor. Fındık ve üzümün taban fiyatının adalet meselesi sanılması, bunun sonucu. CHP adlî adalet denen ve adaletin özünü teşkil eden adalet meselesinin sınırları dışına taşarak, adaletle ilgisi ve ilişkisi olup olmadığı çok tartışmalı — bana göre ilgisiz olduğu çok açık — konuları adalet kavramı altında siyasî malzeme hâline getiriyor. Böylece gerçek  adalet kavramının altını oyuyor.

 

Fındık ve üzüm üreticilerinin maddî kazançlarının, çok soyut ve genel anlamda adaletle — daha doğrusu “sosyal adalet” denilen anlayışla —  belki bir ilişkisi olabilir ama somut olarak fındık ve üzüm fiyatının adaletle bir ilişkisi yoktur. Malların fiyatını, tanımı yapılamayacak bir adalet kavramı veya adalet dağıtan özne değil, arz-talep kanunu belirler. Arz sabitken talep artarsa fiyat yükselir. Talep sabitken arz artarsa fiyat düşer. Dünyanın hiçbir siyasî gücü ve entellektüel mülâhazası bunu değiştiremez. Politikacılar devlet müdahalesiyle kısa vâdede durumu değiştirdiklerini zanneder, ama gerçekte olan değişme değil yanılma-yanıltmadır.

 

Fındığa daha yakından bakalım. Destekleme alımına tabi tutulan her malda olacağı gibi fındıkta da, devlet müdahalesi geçmişte fındık üretim alanlarının insanlar tarafından “garantili gelir” güdüsüyle suni olarak genişletilmesine yol açtı. Yani, talepten fazla fındık üretilmesinin  sebebi devlet politikaları oldu. Başka bir deyişle, fındık fiyatını düşüren aslında devlettir. Şimdi de devletin taban fiyat uygulaması adalete değil piyasanın çarpıtılmasına hizmet ediyor. Bu yüzden problemler doğuyor. Sonra problemlerin kaynağı olan devlet, adalet adına piyasaya tekrar müdahaleye çağırılıyor. Daha doğrusu, fındık üreticisini sübvanse etmeye dâvet ediliyor. Bunun maliyeti ise, kaçınılmaz olarak fındık işiyle hiç alâkası olmayan kişilere — vergi mükelleflerine — fatura ediliyor.

 

Durum bu olduğuna göre, akıllı bir partinin bu meselelerde yapması gereken devleti geri çekip piyasa güçlerinin işlemesine müsaade etmektir. Oysa CHP devletçilikte iktidar partisine fark atıyor.  Devletin mutlaka müdahil olmasını, vergi mükelleflerine daha fazla yük bindirecek harcamalar yapmasını istiyor. Bunu da çarpıtılmış bir adalet kavramı adına yapıyor. Bu tavır CHP’yi kendi kendisiyle çelişkiye düşürüyor; uzun vâdede toplumsal hayat için çok daha önemli olan adalet talebini sulandırıyor. 

- Advertisment -