Bekir Sıdkı
Suriye’deki Dürziler neden günlerdir sokaklarda?
Suriye’nin Suveyda ve komşusu Deraa illerinde 10 gündür protestolar sürüyor. Doğrudan Beşşar Esed ve rejimini hedef alan protestolarda “Suriye bizimdir, Esed hanedanının değil!” ” Halk rejimi devirmek istiyor!” (Arap Baharı’nın en gözde sloganı) gibi sloganlar atılıyor. Pazar günü şehirde yaşayan emekli subaylar toplanarak ‘geçici bir yönetim heyeti’ oluşturacaklarını duyurdular. Ve bunun için Suveyda’nın ezici çoğunluğunu oluşturan Dürzilerin ruhani liderlerinin de onayını aldılar. ‘Şeyhul akl’ denen bu din adamları halk nezdinde büyük bir itibara haizdir. Dürzi bayraklarıyla caddeleri dolduran Suveyda halkı geri dönüşü olmayan bir yola girmiş durumda. Medeni kanunda özel bir statü sahibi olan Dürziler baş kaldırınca; rejimin, kendisini ‘azınlıkların koruyucusu’ olarak tanıtan argümanı da büyük bir darbe yedi.
Suriye’de yeni bir muhalif hareketlilik: Esad’ın yandaşları da baş kaldırıyor
İlk çıkışı Lama Abbas adında yandaş bir kadın gazeteci yaptı. Suriye halkının yaşadığı vahim koşullardan uzun uzun bahsetti ve bu durumu doğrudan siyasi otoriteye bağladı. (…) Abbas video yayınını akşam saatlerinde yaptı. Ardından sosyal iletişim mecralarında kıyamet koptu. Muhalifler bu beklenmedik yayını paylaşırken yandaş kesim ona ateş püskürüyordu. Onu kalleşlikle, satılmışlıkla, terör seviciliğiyle suçlayanlar oldu. Resmi makamlar ise sessiz kalmayı yeğledi. Ama daha birkaç saat geçmeden, sabahın ikisinde Abbasların kapısı çaldı.
Suriyeliler Tedamun semtindeki çukura mı dönsünler?
Ortada Suriyelilerden bir rahatsızlık olduğu kesin. Ama bu durum, siyasi hesaplara araç edilerek çözülecek bir sorun değil, hele hele bazı kesimlerin dediği gibi Esed rejimiyle görüşülerek çözülecek bir sorun hiç değil. Esed kontrolündeki milyonlarca insanın yüzde doksanının açlık sınırı altında olması sorununu çözsün, ucube af kararlarından vazgeçsin, belki bunlar daha gerçekçi birer hedef olabilir
“Suriye’nin neresindensiniz?”
Göç araştırmaları uzmanı Murat Erdoğan, geçen hafta Serbestiyet'te yayımlanan söyleşisinde, 'Türkiye'de bir Suriye milliyetçiliği doğuyor' anlamında bir söz söyledi. 'Nihayet bütün Suriyelileri birleştirecek bir üst kimlik inşa ediliyorsa bu güzel bir haber' dedim kendime. Çünkü aslına bakılırsa böyle bir şey maalesef yok. Zaten bu olursa Suriye sorunu da çözülmüş olur, dolayısıyla Türkiye'deki ve başka ülkelerdeki Suriyelilerin belki büyük bir bölümü ülkelerine dönerler.
İsrail’de epey kalabalık bir Arap toplantısı
Geçen hafta İsrail’in güneyinde İsrail, ABD, Mısır, Fas, BAE ve Bahreyn dışişleri bakanları bir araya geldi. Bu toplantıyı mümkün ve acil kılan iki can yakıcı konu, Ukrayna savaşı ve doğurduğu yeni küresel kutuplaşma ve ABD ile İran arasında nükleer sorunu müzakerelerinin sona yaklaşmasıydı. İsrail ve Körfez ülkeleri ABD'ye şöyle diyor: Madem İran’la yaklaşmakta olan sözleşmeyle bizim güvenlik kaygılarımızı gözardı ediyorsunuz, biz de Ukrayna konusunda Rusya’ya karşı sizinle saf tutmak istemiyoruz. İsrail dahil bütün Arap ülkeleri, Rusya ve Çin gibi baskıcı rejimlerin yönettiği ülkelerin yanında kendilerini daha rahat hissedeceklerdir.
Esed’in “mikropları”, Putin’in “sinekleri”
Putin’in kendi halkı hakkında sarf ettiği sinek benzetmesi hiç de yabancı gelmedi bana. Halk ayaklanmasının başlamasından 3 ay sonra Esed de rejim muhaliflerinin 'mikrop' olduklarını söylemişti: “Bir toplumu bulaşmış olduğu mikroplardan tamamen arındırmak belki mümkün değildir, ama büyük bir kısmını temizledikten sonra geri kalanlarını etkisiz hale getirebiliriz…” Bu aşağılayıcı dilin çok bildik bir rolü var: Muhalifleri insanlık sıfatından soyutlayarak yok edilmelerini meşrulaştırmak...
Sakın yukarı bakma! Çünkü çok yukarılara bakarsan boynun kırılır!
Herkes Don’t Look Up, “Yukarı Bakma” filmini konuşuyor. Filmin adı Arap ülkelerinde yaygın olan bir atasözünü hatırlattı bana: “Çok yukarılara bakarsan boynun kırılır…” Bu daha çok hırslı, hayatta daha yüksek yerlere varmak için çabalayan insanları frenlemek amacıyla söylenen bir sözdür. Aslı bilinmemektedir ama despot rejimlerin ağır gölgesinde geliştirilmiş bir savunma mekanizması, bilgelik süsüyle kamufle edilmiş bir hayal kırma metodu olarak da yorumlanabilir.
Muzun dayanılmaz karizması
Muz 70’li yılların sonuna kadar Suriye’de yasaklı meyve gibiydi. Pahalı manavlarda görünürdü, taşradakiler varlığını bile bilmezdi. Sonra yerli muz üretildi ama muz yine de lüks ve karizmatik bir meyve olarak kaldı. O sokak röportajından anlaşılan, Türkiye’deki hikâyesi de benzermiş. Muz yeme videoları paylaşan 18 Suriyeli genç 'halkı kışkırtmak, düşmanlık ve nefret duygularına sebep olmak'la suçlanıyormuş. Meğer sadece muzun tarihinde ve prestijinde değil başka şeylerde de benzeşiyormuşuz.
Suriye’ye ‘ölümlerine dönenler’ ve Suriye’den kaçmak isteyenler
Uluslararası Af Örgütü, 'Kendi Ölümüne Gidiyorsun' adlı yeni raporunda, Suriye’ye dönen bazı mültecilerin Esed rejimi tarafından tutuklandıklarını, kaybedilip işkenceden geçirildiklerini, tecavüze uğradıklarını ortaya koydu. Türkiye’de mültecilerin Suriye’ye gönüllü dönmesi konuşulurken, Suriye’de yaşayan rejim yanlıları bile gıda yokluğu ve güvenlik sorunları yüzünden ülkeden kaçmanın yollarını arıyor. En son Deraa’da aşiret liderleri şehrin 50 bin kişilik nüfusunun Ürdün’e veya Türkiye’ye gitmesi için BM’den yardım istedi.
Ah şu Suriyeliler!
Ayrımcılık ya da daha vahim boyutuyla ırkçılık Suriyelilerin gelmesiyle ortaya çıkan yeni bir olgu değil Türkiye’de. Başka birçok ülkede de olduğu gibi. Aslında Suriyeliler gelince eski "ötekilerin" yükleri belki görece hafiflemiş durumda (Kürtler hariç). Çünkü Suriyeliler birçok bakımdan daha ucuz maliyetli, daha elverişli günah keçisi. Halbuki daha vicdanlı bir bakış açısıyla bakılabilir Suriyeliler olgusuna. 12 eylül sonrasında Suriye’ye kaçan binlerce Türkiyeli gence kucak açmıştı Suriyeliler.
Suriye sorunu insani yardım boyutuna indirgenince…
Rusya Suriye’ye insani yardımlar konusunda neden küstah bir mahalle kabadayısı gibi davranıyor, davranabiliyor? Bu sorunun cevabını karşı tarafın tavrında aramalıyız. Suriye sorununu insani yardım boyutuna indirgiyorsan, Rusya da sana karşıklıksız hiçbir şey vermeyecektir. Seni kapısına kadar getirterek pazarlık yapacaktır.
Suriye’de yeni bir dönemin şifreleri
Kanıyla pusulaya mühür vuranlar, daha sert dönemlerde bile görülmemiş sayıda posterler, abartılan oy rakamları... Esed rejimi sanki herkese meydan okurcasına, “Evet yalan söylüyorum ve bunu bildiğinizi biliyorum, ama inanıyor gibi görünmek zorundasınız. Beni olduğum gibi kabul etmek zorundasınız, başka seçeneğiniz yok” diyor. Suriye’de geçen Mayıs ayında başkanlık seçimi etrafında yaşanan birçok ayrıntı, karanlık seksenler ve doksanlara geri dönüş gibi görünüyor.
Beşşar Esed yok olmuş bir ülkede 7 yıl daha iktidarda kalmak istiyor
Suriye’deki seçimlerle ilgili haberlerde sözcüklerin sayısından daha çok yalan var. Öncelikle "Suriye" diye bir ülke yok artık. Suriye halkı ya da Suriye toplumu diye bir şey de kalmadı. 2011’de halk ayaklanması başladığında Suriyelilerin ezici çoğunluğu rejimi değiştirmek istemişti, 2016’ya vardığımızda rejim halkı değiştirmeyi başardı. Esed’in "rakipleri" bile Suriye’den "Suriye el-Esed" (Esed Suriyesi) diye bahsetmekten çekinmiyor.