Cahit Koytak

Balçıktan kuş yapmak

bakın, diyorum ki size, / bana bir damlacık hakikat getirin, / ama insanın çamuruna / Tanrı’nın üflediği nefesten / yalnızca bir nefhacık hakikat

Oyun

kimseden iyi değil, fakat / her zamankinden, - şükür, / daha çok ve sahiden benziyor / benim içimdekilere,

Şehrin kırk kapısı

Yıkın hepsini, yıkın bunları, / Şehir ortaya çıksın! / Tanrı’nın şehri ortaya çıksın, / Tanrı’nın geri döneceği şehir…

Görmesini bilene

Senin soluğunun geçişini / resmediyor olmalı / içini ayna gibi berrak / tutmasını bilene,

Dar zaman

karganın, serçenin, cırcır böceğinin / ağzından kapılacak / daha nice nükte, nice öykü, / nice ahenk, nice türkü…

‘Enternasyonel’

Bugünden geleceğe taşan, / Hayatın çöllerini aşıp / Sanatın vadilerine ulaşan, / Topraktan, insandan, zamandan süzülüp / Tanrı’ya doğru akan / Irmağın çağıltısıyız biz;

Günlük gazetede şiir

düşün, Beyoğlu’da, iki yönde / içiçe sayısız ırmak gibi, / insan, hayat, rüya… ve binlerce hikâye / akıp dururken, birden herkes donup kalıyor ve göklere dikiliyor bakışlar

Şairin duası

ün düşkünü, ödül düşkünü nadan kulların gibi, Tanrım, ne olur, dünyada nâsın, ahrette de, sevdiğim ustaların gözünde rüsva eyleme beni!

Cam çocuklar

cam çocuklar yaratmışsın, Allah’ım, en ufak sadmede kemikleri ince ipek derileri içinde cam gibi hurdahaş olan...

Sözün halleri

İşsiz güçsüz ve evsiz Serserinin tekisiniz siz de.

Yerde yazılan kitap

seni tanıyan, tanımayan, / kitaplarını okuyan okumayan, / evlerine misafir olan, olmayan, / herkes, her şeyi biliyor, / herkes her şeyi / gereğinden fazla biliyor hatta,

‘Büyük gelecek’

Yüreğimse hep, susmayı öğütledi, Sessizliğin dilini öğretmek istedi bana: / “Ah yapabilsen, bir yapabilsen bunu! / Sevgili’nin dilinden dökülenler, o zaman / Kevser ırmağının suları gibi / Çoşup çağıldayacaklar!

Cennette sessizlik

Tanrı’yla, önce çığrışarak, / sonra onun sessiz ve kıpırtısız diliyle / konuşmayı deneyen / Filistinli, Felluceli, Srebrenicalı, / Halepli anaların çoğalttığı sessizlik...

Yoksullar için bilmem kaçıncı tez

Öyle bir hayat, öyle bir şiir ırmağı, / Öyle bir hikmet çağıltısı ki, / Ateşe göğüs germesini biliyor, İbrahim gibi, / Ve ateşin içinde horon tepmesini / Seninle birlikte ve senin yerine, halkım!

Körlüğün aynaları, bilginin vahaları, ‘şiirin faydaları’

Arada yalnızlığını kırpar / Kırpar adam yaparsın, / Kral yaparsın, çoban yaparsın / Sonra kızıla boyarsın hepsinin gözlerini!

‘Büyük hikâye’

hikâyeyi hikâye yapan her neyse, o / bende başlayıp, bende mi bitiyor ?

Çayır kelebeği

yahut bir opera aryasına dönüşsün / vuruntusu, yüreğin, / yıldızsız bir gecede cehennemden yükselen / ve ‘alevleriyle cenneti aydınlatan’…

Handa kocayan gezgin

Ben de günün birinde işte / O defteri buluverdim, dostlarım, / O defteri ve bu şarap mahzenini, / İçimdeki mağaralardan birinde.

Postmodern masallar

Başka masallardan farkı, bizimkilerin, / ‘Bir varmış, bir yokmuş’la değil de, / ‘Bir varmış, hep varmış’la başlıyor hepsi

Parkta oturan adam

kimse, olayı niye o kadar / büyüttüğünü sormuyor ona, / kimse, “evet, hepimiz hatalıydık, / ama ben ne yapabilirdim tek başıma?” demiyor.

Tereke

Birbirini kesen, / Birbirinin içinde uzanan / Tozlu yollar bırakıyorum / Ve bitmeyen yol türküleri...

Aşk hikâyesi

ilk defa Tanrı’yla konuşmanın / bir yolu olabileceğini / düşünmeye başlıyor

Kitap kurdu / Sinema kuşu

bazen yekûndan düşmem gerekiyor / kimi kareleri, kimi sahneleri, kimi sekanslarıyla / bu ‘kendim’ dediğim şeyi.

Rüzgârın oğlu

“ben rüzgârım, rüzgârın oğluyum ben, otları hışırdatır, ağaçları sallarım

Gün ortasında fenerle

Hamlet’in ölüsünden türemiş kurtların, / böceklerin sırtında / panayıra taşınan silahları gömecek / yer arayıp bulalım / insanlığın çölleşen vicdanında!

Alçak sesle ve divanece

dereler, derecikler gibi işte / hayat hep sana akıyor, / fakat hayatın, döne dolaşa, içinde / aktığı vadiler biziz, Allah’ım!

Ne kalır?

Biz gideriz, onlar kalır: / Yarım bırakılan çığlıklar, / Yarım bırakılan şiirler / Tamamlasın diye diriler!

Pastoral

aşkın bütün yalınlığı, / dehrin bütün çağıtısıyla / taa buradan, / buralardan duyabileyim seni.

Simsar

Benlik davası için pazara süren / Cehennem lisanslı panayır simsarı, seni!

Yerin ve göğün dibi

Ne zaman yalnız hisseder kendini mavi gök? / ne zaman aşksız, / ne zaman içi boşalmış?