Roni Margulies
İngiliz zenginlerinin cömertliği!
Liz Truss’ın ekonomi programı uygulansaydı milyonlarca kişi emekli maaşını ve evini kaybedecekti. Peki milyonlarca kişinin emekli maaşını ve evini kaybetmesi İngiltere’nin zenginlerinin çok umurunda mıdır? Bu soru üç gün önce karşıma çıksaydı cevabım olumsuz olurdu, “değildir, niye olsun ki?” derdim. Ve şimdi görünen o ki, yanılırdım.
Kır faresinden Homo sapiens’e
1860’ta tarihe Huxley-Wilberforce tartışması olarak geçen ilginç bir tartışma yaşandı. Darwin’in teorisiyle ilgili bir konferansa dinleyici olarak katılan ikiliden Wilberforce kalkar ve Huxley’e büyükbabası tarafından mı, büyükannesi tarafından mı maymundan geldiğini sorar. Huxley, atasının bir maymun olmasından hiç utanç duymayacağı, ama yetenekleriyle zekâsını gerçeklerin üstünü örtmek için kullanan bir insanla ilişkili olmayı utandırıcı bulduğu cevabını verir. Wilberforce yaşıyor olsaydı, insanın sadece maymundan değil, 15 santimlik faremsi bir şeyden de geldiğini öğrendiğinde ne düşünürdü? “Keşke sadece maymun olsaydı” der miydi acaba?
Ölürüm Türkiyem
Herkesin bildiği gibi, Türk devletinin Kürtlerle bir sorunu yoktur, Kürtleri çok sever. Mümkün olsa her birini her gün tek tek kucaklamak, bağrına basmak ister. Sadece “terörist” Kürtleri sevmez devlet. O başkadır, o başka. Terörist başka şey, Kürt başka şey. Oysa Afyonkarahisar İl Jandarma Komutanı Albay Yılmaz Kırgel, ister terörist ister futbolcu olsun, bütün Kürtleri “eze eze” yenmek istemektedir. Demek ki, Kırgel Türk devleti gibi düşünmemektedir.
“Demokrasiler” anlamlı bir kavram mı?
“Demokrasiler” o kadar içi boş, ayağı hiçbir yere basmayan bir kavram ki, hiçbir analiz yapmaya müsait değil, hiçbir şeyi netleştirmiyor, anlaşılmasına yardımcı olmuyor, basit bir “Ben Batı’yı ve demokrasiyi severim” iyiniyetinden ibaret kalıyor.
Türk milleti soydaşlarının arkasındadır
Ermenistan ile Azerbaycan arasında, 13 Eylül’de sınır bölgesinde çatışma çıktı. Hemen aynı gün Türkiye’den tepkiler gelmeye başladı. Ama bu tepkiler “Dalaşmayın uşaklar” şeklini değil, “Yaşasın Azerbaycan! Kahrolsun Ermenistan!” şeklini aldı. Dünyaya ırk, soy ve Türklük temelinde bakan politikacılar, yani Cumhur ve Millet ittifaklarının bütünü, Türkiye sınırları içinde yaşayan ve Türkiye vatandaşı olan ama Türk soyundan olmayanlar hakkında ne düşünür? Örneğin Kürtler veya Ermeniler hakkında ne düşünür?
Bir gece ansızın gidebilirsiniz!
Yunanistan Başbakanı Mitsotakis “Dayılık yok” demiş. Niye yokmuş, anlayamadım. Bazı devlet adamlarında dayılıktan başka bir şey yok ki! Dolayısıyla, benim derdim başka; dış değil, iç politikayla ilgili. “Bir gece ansızın gelebiliriz” tehdidi sadece Türkiye’nin zavallı komşuları için değil, bizzat Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için de anlamlı. Ve 1923’ten beri hep anlamlı olmuş.
Sürekli üzgün ve kaygılı mısınız?
Daha covid-19 bitmeden maymun çiçeği çıktı, ne durumda olduğunu bilmiyorum, kafayı yemek istemediğim için bilerek izlemiyorum. İklim değişikliğini, ne olduğunu ve etkilerinin ne olacağını uzun zamandır biliyoruz. Kafayı yememek için benim bulduğum bir çözüm var. Pasif bir şekilde felaketleri izleyip sessizce delirmek yerine, hiç durmadan direnmek, mücadele etmek, dünyanın başına gelenleri engellemenin tek yolunun kolektif ve kitlesel bir hareket olduğunu hiç unutmamak. Tavsiye ederim.
Ne mutlu Süleyman Soylu olmayana
Dostum ve yoldaşım Atilla Dirim’in Süleyman Soylu’ya Twitter’da verdiği cevap: “Süleyman Soylu ‘Biz sizin gibi LGBT çocuğu değiliz, biz Ayetel Kürsilerin çocuğuyuz’ demiş. Benim çocuğum da bir LGBTİ+ çocuğudur, kimseye zararı dokunmayan vicdanlı ve iyi bir insandır, çok şükür bir Süleyman Soylu değildir. Ne mutlu bana!”
Babadağ’da bir fmrhhnç
İngiltere’de şu anda iktidardaki Muhafazakâr Parti yeni bir başkan seçiyor ve seçilen kişi Başbakan olacak. Sona kalan iki adaydan biri olan Rishi Sunak, Boris Johnson’ın kabinesinde Maliye Bakanı, yani Başbakan’dan sonra “iki numara” idi. Şimdi belki de Başbakan olacak. Sunak’ın “Hint kökenli” ailesi İngiltere’ye 1960’larda Doğu Afrika’dan göçmüş. İngiliz medyasında Sunak’ın “Hint kökenliliği” ile ilgili tek bir satır (TEK BİR SATIR) görmedim. Ama Babadağ’ın yeni kaymakamının “Ermeni kökenliliği” hakkında Türk medyasındaki velveleyi gözden kaçırmak mümkün değildi.
Ortodoks sol ve Mustafa Kemal
Ne yalan söyleyeyim, ben kendimi taş gibi, çok ortodoks bir solcu olarak düşünürüm. Ve hayatımda hiç Cumhuriyet gazetesini, ortodoksluk bir yana dursun, hafifçe bile solcu olarak düşünmemişimdir. Cumhuriyet yazarı/okuru türünü ise her zaman siyasî muarızım olarak görmüşümdür. (Muarız biraz eski bir kelime oldu; isterseniz basitçe ‘düşman’ diyebiliriz).
“Kavgaya hazır olmalısınız”
“... Bütün dünyaya hükmediyorlar. Yahudi demek sinema, edebiyat, medya, felsefe, sanat, banka, ticaret, gıda, teknoloji, sanayi demek. Bütün su başlarını onlar tutmuş. Yahudilerle kavga ettiğinizde bütün bunlarla kavgaya hazır olmalısınız…” Bu sözler, manyak ve habis bir komplo teorisyenine değil, geçenlerde ölen ve arkasından müthiş övgüler düzülen, müthiş gözyaşları dökülen Rasim Özdenören’e ait.
Küçük ılık su birikintisi
“İçinde türlü türlü amonyak ve fosforlu tuzlar bulunan, ışık, ısı, elektrik gibi şeylerin de mevcut olduğu küçük bir ılık su birikintisinde bir protein bileşiminin kimyasal olarak oluştuğunu ve daha da karmaşık değişimler geçirmeye hazır olduğunu tasavvur edebilirsek…”
“Halk harekete geçti!”
Gerçek devrimler, tarihteki bütün devrimler, Şubat 1917’deki gibi veya Tunus’ta 2011’de gerçekleşen ve Arap Baharı’nı başlatan devrim gibi başlar. Kimse karar veya emir filan vermez; kimse genç bir adamın kendini yakmasının 23 yıllık bir diktatörlüğün yıkılmasına yol açacağını kırk yıl düşünse tahmin edemez. Büyük kitlelerin sokaklara dökülmesini sağlayan o “Yetti artık!” ânının ne zaman ve nasıl geleceğini kimse önceden bilemez.
Biz Türkler niye böyleyiz?
Soruyu Batılılaşmış, kentli, eğitimli, kabaca orta sınıf diyebileceğimiz kesimin benzer sorusuyla karıştırmayalım. Onların sorusu aslen sınıfsal. “Burası Türkiye!” (yani burada her şey olabilir, “bunlardan” her şey beklenir) ifadesiyle dile getirilen, bulunduğu yeri ve bu yeri paylaştığı vatandaşları beğenmeme durumunun yansıması. Kapitalizmin geç gelişmesinin ve Kemalizm’in yarattığı bu kesimi ve sorunlarını ilginç buluyorum, ama konumuz bunlar değil. “Biz niye böyleyiz?” sorusunu bunların dünya görüşü temelinde sormuyorum.
Yüksek ateşten mütevellit rüya
Türk faşizmi ilginç bir özelliğe sahip. Batı ülkelerinde faşizmin devlet karşıtı bir yanı vardır; ezik ve lümpen kitleleri seferber edebilmek için büyük sermayeye, bankalara ve bunları koruyan devlet aygıtlarına düşman bir söylem kullanır. Bizde ise bu yanı hiç yoktur faşizmin; her zaman devletle el ele, kol kola olmuştur, devletin bekasını her zaman en öne koymuştur.
Değiştirilmeyi bekleyen dünya
Günümüzün dünyasına anlam vermek gerçekten de mümkün değil. Niye böyle olduğunu anlamak mümkün, ama bunu anlamlı, normal, kaçınılmaz bulmak mümkün değil. Sekiz değil seksen milyar insanı bile besleyebilecek bir dünyada, milyonlarca insanın açlıktan ölmesi nasıl normal olabilir?
Türkler azınlık durumuna düşer mi?
Yerel nüfusun, memleketin “gerçek” sahiplerinin azınlığa düşürüleceği teorisi Rize kaynaklı değil. Katilin Almanca veya İngilizce bir yana dursun, Türkçe’yi bile doğru dürüst konuşamadığını varsayarsak, bu teoriden nasıl haberi olmuş? Anlaşılan teori Türk sağında da tedavüle girmiş. Batı’da ise epey zamandır tedavülde. “Replacement” teorisi olarak anılıyor, yani “bir şeyin yerine yenisini koymak,” “bir şeyi bir başkasıyla değiştirmek.”
Saab Restoran’ın tabelası ve Malcolm X
“Malcolm X’in anısına bugünlerde yapılacak şey deneme yarışmasında ‘sözümüz var’ hamaseti yapmak değil, Kızılay’a gitmek. Ama işte onun için sahiden cesaret lazım” demiş Yıldıray. Yani günümüz Türkçesiyle söylersek, “Boş boş konuşmayın, sıkıyorsa Somalili esnafın tabelalarını ve haklarını savunun, ırkçılığa karşı bir şey yapın” demiş.
Marksist olmanın müthiş heyecanı
Kendimle epey zamandır beraberim, artık iyi biliyorum ki haklı veya haksız olmaktan, yanılıyor veya yanılmıyor olmaktan tamamen bağımsız olarak, acımasızca mantıklı ve tümüyle tutarlı bir şekilde davranan bir beynim var. Bence haksız değil haklı, yanılıyor değil yanılmıyor, ama böyle bir iddiayla herkesi gıcık etmenin anlamı yok; şu kadarını söyleyeyim: Bu beyin 1975 yazının sonunda artık marksist olduğumuza karar verdi ve kararını bana bildirdi.
An gelir Attila İlhan ölür
Türk solunun geniş kesimleri anti-emperyalizmi dünya kapitalizmine karşı bir mücadele olarak değil, Türkiye’nin millî bağımsızlık mücadelesi olarak görür (dolayısıyla da Kemalizm’le, milliyetçilikle, Türk devletiyle bir sorunu yoktur). Attila İlhan bu görüşün insanı kaçınılmaz olarak nerelere savuracağını, ne kadar sağcılaştıracağını örnekledi sadece. N’apalım, büyük şairler aynı zamanda büyük siyasî düşünür olmak zorunda değil. Biz de Attila İlhan’ın siyasî yazılarını okumak zorunda değiliz. Şiirlerini okumanın zevki bize yeter.
İyi Müslüman, kötü Müslüman
Mesele sadece açlık, yoksulluk da değil. (Aktif AKP’liler ve aktif yalakaları için besbelli ki değil.) Maddî koşullara zenginliğin cazibesi de dahildir. “İktidardan pay ve refah devşirme” fırsatı, bu fırsatın açacağı kapılar ve getireceği para maneviyatı sarsar, zayıflatır, maddiyatı acilleştirir, güncelleştirir. Büyük çoğunluğun önünde böyle bir fırsat zaten yoktur; inançlarımız doğrultusunda yaşamaya, iyi insan olmaya devam ederiz. Bilmem Ne Bakanı atanan kişi için ise ahiret çok uzak, servet çok yakındır; kıyamet çok hafif, para çok ağırdır.
Milliyetçilerin kaçırdığı dev fırsat
İngiliz arkeolojisinin büyük ustası Colin Renfrew, proto Hint-Avrupa dilinin MÖ 6000-7000 yıllarında Anadolu’da konuşulduğunu savunur. Türk milliyetçiliği yılmamalıdır; “dünyanın yarısının konuştuğu diller Türklerden kaynaklanmaktadır” iddiası ısrarla gündeme getirilmelidir. 1930’larda Güneş Dil Teorisi’yle kaçırılan fırsat bu sefer yakalanmalıdır.
Göçebe Türklerin oturduğu çadır
Misak-ı millî sınırlarının bir adım içindeyken üzerinde durduğum toprağı çok sevip iki adım attıktan sonra Bulgaristan, Gürcistan veya İran toprağını daha az sevmeyi makul bulmuyorum. Tevfik Fikret’in sözleriyle, “Vatanım ruy-i zemin, milletim nev'i beşer…” Tanıştığımızda bazılarını sevebilir, bazılarını sevmeyebilirim, ama bütün insanlar benim vatandaşımdır. Gördüğümde bazı yerleri güzel bulabilir, bazılarını bulmayabilirim, ama dünyanın bütün toprakları benim vatanımdır.
Yurt ve şeref uğrunda ölüm
Asker olmak, silah kullanmanın ve insan öldürmenin çeşitli yöntemlerini bilmek demektir. İyi asker olmak, bu yöntemleri iyi bilmek demektir. ‘Asker millet’, tüm üyeleri insan öldürmeyi iyi bilen bir millet anlamına gelir. “Her Türk asker doğar” biraz abartılı bir ifadedir bence. Bir mitingde duyduğum “Her Türk bebek doğar” ifadesi daha doğrudur. İnsan öldürmenin yöntemleri doğumdan epey sonra öğrenilir çünkü.
Özü de sözü gibi Türk olanlar
Açık ki, Mustafa Kemal ve çevresindeki kurucu kadrolardan Şükrü Elekdağ, Uğur Dündar ve Hande Karacasu’ya kadar tüm Türk büyüklerinin aklında ‘Türk’ ırksal/etnik bir kavramdır, ‘şunun bunun kanıyla karışmamış’ olmakla ilgilidir. Ve Sözcü gazetesinin sadece milliyetçi değil, hem milliyetçi hem ırkçı olduğu su götürmez bir gerçektir.
Uşak Valisi’nin büyük suçu
İçişleri Bakanlığı’nda bu işler nasıl oluyor, bilemiyorum, ama görevden alınan Uşak Valisi yakın zamanda Doğubayazıt’a Kamu Lavaboları Müdür Yardımcısı olarak atanırsa hiç şaşmam. Suçu gerçekten çok ağır çünkü. Ne mi yapmış? Yanlış kişiyle evlenmiş! devlet büyüklerimizi ve devletimizi hayal kırıklığına uğratan bir eski valiyi gerçekten de savunmak istemem, ama eğri oturup doğru konuşalım, o zamanlar hiç de fena görünmüyordu Hüseyin Bey.
Kültürel ve fikrî bir çöl
İsmail Kılıçarslan’ı Yusuf Kaplan’a benzeyen bir adam hâline getiren, iki laf etmeden önce otuz defa özür dileyecek kadar omurgasızlaştıran, Reisçilik etmeyenin linç edilmekten korkar olduğu bir mahalle ne sosyal iktidar, ne kültürel iktidar, ne fikrî iktidar kurabilir. Ne kurar? Bakın işte çevrenize. Kültürel ve fikrî bir çöl.
Bizim İHA’larla düşürdülerse…
Şahit olmadıysanız, sahneyi hayal etmeye çalışın lütfen. Fox TV’de savaş tartışılıyor. Konunun uzmanı olarak Deniz Ülke Arıboğan davet edilmiş, konuşuyor. Ukrayna’nın Rus uçağı düşürdüğünün söylenmesi üzerine Arıboğan heyecanlanıyor. Fiziksel duruşu ve ses tonu değişiyor, hafifçe Rambo’ya benzeyen bir ifadeyle, “Nasıl düşürdü, ona iyi bakmak lazım. Bizim İHA’larla düşürdülerse… Eğer Türkiye’nin ürettiği İHA’larla, SİHA’larla düşürdülerse, bunların satışları da çok farklı bir çerçevede değerlendirilebilir” diyor.
Dünya barışının düşmanları kim?
Bildiğimiz dünyada 2022 ilkbaharında açık ki “dünya barışının baş düşmanı NATO” değil! Savaşı başlatan, komşusu olan ülkeye 190.000 askerle saldıran, ülkeyi işgal ederek binlerce sivili öldüren, milyonlarca kişinin evini terk edip kaçmasına, göçmesine sebep olan, koca şehirleri harabeye çeviren açık ki NATO değil. NATO böyle şeyler yapmaz mı? Elbette yapar ve yapmıştır. Çok daha kötüsünü yapmıştır. Ama 2022 ilkbaharında savaş başlatan, ülke işgal eden, insan öldüren NATO olmamıştır.
Yusuf ile Hıncal
Bir Yahudi’nin, paranoid-şizoid gücünü kullanarak efelenmesi, “Ben Türk’üm, var mı bana yan bakan?” diye ortalıkta dolanması açık ki Hıncal Bey’i (Uluç) sevindirecek, ama Yusuf Bey’i (Kaplan) üzecektir. Ben ise sadece birini değil, ikisini birden üzmek isterim. Ne yapmalı? Bilemiyorum ki.