Sinan Hakan

Cumhur İttifakı’na rağmen AK Parti’de değişim mümkün müdür?

“Muhafazakar Kürt seçmen” olarak tanımlanan ama esasında muhafaza ettiği en önemli hususun “dini geleneğiyle iç içe geçmiş etnik kimliği” olduğu göz ardı edilen bu seçmen kitlesi, kendini zamanla Cumhur İttifakı söylemlerindeki “ötekiler” arasında hissetmeye başladı. Gelinen noktada, Kürt meselesinde geçmişte büyük devrimler gerçekleştirmiş olan AK Parti’nin, müstakil siyasal bir parti olarak “Beka meselesi”, “Türklük-Türkiyelilik”, “Türkiye Yüzyılı” gibi paradigmal başlıklarda ve de Kürt meselesinde kendi Kürt seçmeninin aidiyetini muhafaza edecek bir siyasal formülasyon geliştirememesi, söylemlerinin ittifak ortağı MHP’nin söylemleriyle ayırt edilemeyecek derecede benzeşmesi, bu kitleyi dönüşü olmayan bir ayrılığa zorluyor.

Bir İstanbul masalı: Kürtler (4 ve son)

İstanbul Kürtleri artık belirli bir sosyo-ekonomik düzeyi yakalamış; sivil alanda önemli ölçüde örgütlenmiş; dünya ile iletişim halinde okuyan ve kendi aydınlanma sürecini yaşayan yeni nesillerini yetiştirmiş; varoşlardan merkeze uzanmış; kentlileşirken “kendini” de muhafaza edebilmiş; yeri geldiğinde siyaset üstü refleksler gösterebilecek dinamik bir kitle olarak karşımızda duruyor.

Bir İstanbul masalı: Kürtler (3)

1994’te Necmettin Erbakan: “Bu ülkenin evlâtları asırlar boyu mektebe besmeleyle başladılar. Siz geldiniz bu besmeleyi kaldırdınız. Ne koydunuz yerine? Türküm, doğruyum, çalışkanım. Sen bunu söyleyince öbür tarafta da Müslüman evlâdı, ya öyle mi? Ben de Kürdüm, daha doğruyum, daha çalışkanım deme hakkını kazandı…”

Bir İstanbul masalı: Kürtler (2)

Bu varlık mücadelesi dâhilinde “siyaset” henüz başat bir faktör haline gelmemişti. Aynı köyden olmak; aynı kazadan, şehirden, bölgeden olmak ve nihayetinde, Ardahan’ından Cizre’sine, Sivas’ından Antep’ine kadar Kürt olmak, en temel motivasyon olarak şekilleniyordu.

Bir İstanbul masalı: Kürtler (1)

1980’ler ve 90’larda, güncelin ve tarihin yüreklerine kazıdığı acılara, inşaat duvarlarını örerken, demir bağlarken, harç dökerken yanık sesleriyle söyledikleri stranlarla meydan okuyan bu Kürt gençlerine, ne hükümet/ler ne de kentin egemenleri önem atfetmişti. Bilim camiası da İstanbul’un değişen sosyolojisini okumada pek gayretkeş olmamış; hele İstanbul’u alın teriyle bina eden bu Kürt gençlerinin İstanbullulaşma sürecini kayda değer bulmamıştı.