Vahap Coşkun
‘Düşman siyaseti’ ve 15 Temmuz
Bugün bütün yaşananların ardından görünen o ki, Gülen kullanma/kullanılma mevzuunda partilere fark atmış. Partilerin onu kullanmasından çok daha fazla o partileri kullanmış. Siyasetteki düşmanlıklardan çok iyi faydalanmış, partiler arası kutuplaşma onun lehine çalışmış. Gülen, bir onun bir bunun yanına geçerek gerek devlet ve gerek toplum alanındaki tesirini artırmış.
‘Collective deception’
Why was Gülen appreciated by both the centre-right and the centre-left? What was the motive that drove both right-wing and left-wing governments to aid and assist Gülen, and to collaborate with him whenever needed? I believe the reason can be found in the way Gülen’s ideas were able to integrate conservatism, nationalism, and a kind of religiosity that took secularist sensitivities into account.
Zidane ile parlayan Real
Maç kadar maç sonu Zidane’nın basın toplantısı da zevkliydi. Real’li futbolcuların basın toplantısına taşıdıkları kupa sevinci ile hocalarına gösterdikleri sevgi görülmeye değerdi. Sıkı bir taraftarı olarak, kendi ömrümde, Real’de daha önce böyle bir havaya rastlamadığımı belirtmeliyim. Futbolcuların Zidane ile kurdukları bağ bir başka. Onu seviyorlar, onu sayıyorlar, ona hürmet ediyorlar.
As the West shed its mask of democracy
15th July was the Gulenist junta’s attempt to take Turkish society prisoner as a whole. And society for its part also resisted this treasonous attempt as a whole. All political parties and the entire media aligned themselves with the government against the coup. Not a single group applauded the putschists. Not a single social group greeted them with open arms.
‘Kolektif kandırılma’
Peki, Gülen neden hem merkez sağa, hem de merkez sola iyi geldi? Sağ ve sol iktidarları Gülen’e yardım etmeye, yeri geldiğinden onunla işbirliği yapmaya iten saik neydi? Sanırım sebebi, Gülen muhafazakârlığı, milliyetçiliği ve laik hassasiyete duyarlı dindarlığı iç içe geçiren fikir ve tavırlarında bulmak mümkün.
Ne istediler, niye verdiler?
Ezcümle Erdoğan, Cemaat’i yoğun saldırılar karşısında sığınılacak bir liman gördü. Ayrıca onları, topyekûn bir bakışla zarar vermeyecek bir “biz” düşüncesinin için yerleştirdi. Bu da Gülenistlerin devlet içindeki egemenlik sahalarını gün be gün büyüttü. Bir noktadan sonra başlayan kavga da 15 Temmuz’u doğurdu.
‘Benim kitabımda bu dersin yeri yok’
15 Temmuz’da kaba saba olarak tarif edilen demokrasiden nasibini almadığını düşündüğü “kuru kalabalıklar”, maliyeti çok ağır olsa da, meydanlarda demokratik iradelerinin zorbalarca gasp edilmesine izin vermedi. Sakallarına, cübbelerine, çarşaflarına, başörtülerine bakılarak küçümsenen insanlar, herkese muazzam bir demokrasi dersi verdi.
Batı’da demokrasi maskeleri düşerken
15 Temmuz, Gülenist cuntanın toplumu tamamen esir alma girişimiydi. Toplum da bu hain kalkışmaya bir bütün olarak karşı koydu. Siyasi partiler ve medyanın tümü darbeye karşı hükümetin yanında konumlandı. Tek bir grup bile darbecileri alkışlamadı. Hiçbir toplumsal kesim darbecileri bağrına basmadı
Asıl mesele, hukuk içinde kalmak
Halka böyle ağır bir zulmü reva görenlerin, hak ettikleri cezaya çarptırılmaları adaletin gereği. Ancak suçluların tespiti sürecinde titiz bir çalışma yürütülmesi, kuyumcu terazisi gibi hassas olunması şart.
Yanlış işler
İdama ilkesel olarak karşıyım. Başlıca iki sebepten dolayı: Biri, idamın geri dönüşü olmayan bir ceza olmasıdır. Bir karar verip infaz ettiğinizde daha sonra yanıldığınız ortaya çıksa bile bunu telafi etme şansınız bulunmuyor. Diğeri ise, idamın -iddia edildiği gibi- caydırıcı nitelik taşımamasıdır.
Kurtarıcılardan kurtulmak
Eğer iktidarı ve muhalefetiyle siyaset, halkın demokrasiyi sahiplenme arzusuna hürmet eder ve darbe karşıtı dayanışmayı toplumsal sorunların çözümünde bir manivela olarak kullanabilecek basireti gösterebilirse, o zaman bu şerden bir hayır çıkar.
‘Artık istediğinizi yiyebilirsiniz’
Daha önce olmayanlar oldu. Cumhurbaşkanı, halkın meydanlara davet etti. İktidar, darbecilere pabuç bırakmadı. Muhalefet, darbeyi reddetti. Medya, demokrasiyi savundu. Rehin alınmasına rağmen komuta kademesi darbecilere direndi. Emniyet güçleri, sivil iktidarın emriyle hareket etti. Ordudaki darbe karşıtları, peşi sıra televizyona çıkıp sivil iradeye bağlılıklarını bildirdiler. Ve halk sinmedi, sokaklara çıkarak kaderini zorbalara teslim etmeyeceğini gösterdi.
Demokratik rüşt
15 Temmuz günü, 27 Mayıs’ta, 12 Mart’ta, 12 Eylül’de ve 28 Şubat’ta yaptıklarını tekrardan yapmak isteyenler, namlularını halkın üzerilerine sürdüler. Fakat bu kez, toplum bir bütün olarak kendi aklını kullanma cesaretini gösterdi ve iradesini gasp edenlerin karşısında durdu. Siyasal iktidarın eski-yeni bütün mensupları, şapkalarını alıp gitmediler, asil bir şekilde halkın emanetine sahip çıktılar.
Fransa’da devrim yok!
Bazılarının tersine, tatsız-tuzsuz ve yıldızsız bir turnuva olduğu kanısında değilim. Güzel bir turnuvaydı, ben çok zevk aldım. Ama Fransa-2016’nın sahada devrimi işaret eden bir değişime sahne olmadığını da belirtmeliyim. Oysa birçok kupada, futbolun kaderine yön veren radikal değişimler yaşanmıştı.
Külter nerede? Çapraz neden tutuklu?
Devlet, Külter’in akıbetinin belirlenmesi için, kamuoyunu ve aileyi tatmin eden, etkin bir inceleme yapmalıdır. Devlet, “Külter nerde?” sorusunu mümkün olan en kısa zamanda cevaplandırılmakla mükelleftir.
Hendeklerin ardından (6)
PKK’nin Türkiye’de silahlara veda etmesinin zamanı geldi de geçti bile. İster içerden bakın, ister dışarıdan, varılacak sonuç bu!
Hendeklerin ardından (5)
HDP tabanı, 7 Haziran sonrasında olan-bitenden rahatsız. Aslında bir bütün olarak otuz yıldan fazla bir süredir sürmekte olan çatışmalı halden duyulan bir rahatsızlık, bir bezginlik var. Partisinin bu süreçte üzerine düşeni gereği gibi yerine getirmediği kanısında. Beklediğini bulamamaktan veya aldatılmaktan kaynaklanan bir serzeniş, partisiyle arasına bir mesafe koyma hali söz konusu.
Hendeklerin ardından (4)
PKK'nın ana bir hedefi vardı; bu hedefe ulaşmak için izlenen yolda meydana gelen kayıplar ve yıkımlar ödenmesi gereken bir bedel olarak düşünüldü. Lakin hedefe varılamadı ve her açıdan büyük bir tahribat yaşandı. Bu da bir sorgulamayı kaçınılmaz kıldı.
Hendeklerin ardından (3)
Kanımca PKK’nin amacı, bir ayaklanma tablosu ortaya çıkarmaktı. Sivillerin kitleler halinde devlete isyan ettiğini gösteren bir manzara yaratılabilse, PKK gayesine ermiş olacaktı. Bu Türkiye’yi hem içerde, hem de dışarda çok zorlayacak, köşeye sıkıştıracak ve PKK’nin elini güçlendirecekti. Ancak bu da olmadı, PKK bu hedefine de varamadı.
Hendeklerin ardından (2)
Sorunu çözme babında parlamentonun ve siyasetin iş görebilme ihtimalinin büyümesini PKK bekasına dönük bir tehdit olarak algıladı. Her meselenin halli için parlamentoyu ve siyaseti adres gösteren bir anlayışın hâkim olması halinde, kaçınılmaz olarak PKK’deki dağdaki varlığı ve elindeki silahı sorgulanacak, PKK kamuoyundan gelecek “Siyasetle bir çare bulmanın olanağı varken dağ başında işiniz ne?” sorusuna daha çok muhatap olacaktı.
Hendeklerin ardından (1)
PKK’nin çatışmaya mecbur kaldığı tezi de gerçeklerle örtüşmüyor. 7 Haziran’da HDP muazzam bir başarı elde etti. Bir kader anıydı bu; halkın siyasetin belirleyici olması gerektiğini istediğini haykırıyordu. Karar makamında olan PKK’ydi ve PKK’nin silahları geri çekip siyaseti öne çıkarmasının önünde hiçbir engel yoktu.
Ağır mahalle baskısı (2)
AKP’nin 22 Mayıs’ta yapılan olağanüstü kongresi, tüm bu söylenenleri kristalize eden bir görüntüye sahne oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kongreye gönderdiği mesaj, bütün bir salon tarafından ayakta dinlendi. Mesajın okunması ve alkışlanması esnasında, takriben beş dakika insanlar ayakta dikildiler. Şimdi, Cumhurbaşkanı bir mekâna girdiğinde ayağa kalkılmasını ve o oturuncaya kadar beklenmesini anlarım ve doğru bulurum. Fakat Cumhurbaşkanının olmadığı bir yerde mesajının ayakta dinlemesinin saygı ile bir bağlantısını kuramam.
Ağır mahalle baskısı (1)
Ezcümle baskı, sadece bir mahalleye özgülenemez, sadece bir mahallede görülmez. Dozajı değişmekle beraber her mahallede baskıya rastlanır. Türkiye’de laik, seküler ve “çağdaş” çevreler, sanki yalnızca muhafazakârlar ve dindarlar bu baskıya maruz kalıyormuş gibi bir tablo sunarlar. Oysa kendileri de en az onlar kadar bu baskıya düçar olabilirler.
Ali: Ötekilerin çığlığı
Ali’yi boks tarihinde emsalsiz kılan, arkasına aldığı bu ruh haliydi. Ve işte bu ruh halinden ötürü bugün hemen her Müslüman ülkede Ali’nin arkasından hayır duaları okunuyor. Hayatından kesitler aktarılıyor. Yaşamına yön veren ilkelerinden bahsediliyor. Ali’ye methiyeler yakılıyor.
Karşılıksız sevdanın hazin sonu
PKK ve HDP’nin içine düştüğü durum karşılıksız aşk gibiydi. Ve her karşılıksız aşk gibi bitmeye mahkûmdu.
Kupa Zizou’ya, Zizou kupaya yakıştı
Zizou hem sakin, hem de sinirliydi. Kişiliğinin bu iki yönünü en güzel resmeden maç, 2006 Dünya Kupası finaliydi. Rakip İtalya’ydı. Zidane, maçın 7. dakikasında kazanılan penaltıyı Panenka vuruşu ile ağlara gönderecek kadar sakin ve serinkanlıydı.
Sehpasız Menderes devri
56 yıl önce bugün çalan asker düdüğü, bu sehpasız devri bitirdi. 27 Mayıs, sadece Menderes ve arkadaşlarını katletmedi, milli iradenin ve demokrasinin de kalemini kırdı.
CHP, ne camiye yaranabildi ne de kiliseye
Her daim ve herkese mavi boncuk dağıtarak siyaset yapılamaz. Bu kıssadan CHP’nin payına düşen hisse bu olsa gerek.
Siyasetin kaderi yargının elinde
Hükümet, yaptığı yanlışın çok daha büyük sorunlara dönüşmemesi için birtakım tedbirler almak durumunda. Aksi takdirde eğer vekillerin yargılanması kontrolsüz bir hal alırsa, bugün kazanmış göründükleri güç savaşı yarın bumerang gibi dönüp Erdoğan ve AKP’yi vurabilir.
‘Yerel işbirlikçiler’
Cesetleri bile buharlaşan bu insanlar, HDP’nin ve dolayısıyla aynı çizgi üzerinde yürüyen PKK’nin tabanını oluşturuyordu. Ve PKK bugün yaptığını kapatmak adına, onlara “hain” deyip bir kalemde üzerlerini çiziyordu.