Vahap Coşkun
Güneş’in kıymetini bilmek
Hak eden her zaman hak ettiğini elde edemiyor. Şenol Güneş de onlardan biri; Türkiye futbolunun kadri bilinmeyen kıymetlerinden biri. Hem futbolculuk hayatında hem de antrenörlük kariyerinde çok önemli başarılara imza atmasına rağmen, hep bir kenarda tutulmak istendi, isteniyor.
Cirminden fazla yer yakmak
“MHP, AKP’nin payandasına dönüştü” demek, bir ezberdir, bir kolaycılıktır, gerçeğe de tekabül etmez. MHP, kendi sözüne azami derecede değer kazandırdı, 40 milletvekili ile dördüncü parti olmasına karşın kendi politik doğrultusunu Meclis’e kabul ettirebilme ihtimali olan bir oyun kurdu.
Süngünün üstüne oturmak
PKK zihniyetinde demokrasi (!) iki grup için geçerlidir: İlki, PKK’nin dogmalarını sorgusuz sualsiz kabul edenlerdir. PKK’nin yaptıklarına ve söylediklerine “eyvallah” demek kaydıyla, önünüzde muazzam bir “demokratik” alan açılır. İkincisi ise, PKK için tehlike oluşturmayacak kadar zayıf olanlardır. PKK, bir renk olarak bunlardan istifade eder, “demokratik” iddiasının bir nişanesi sayarak vitrine koyar.
En büyük kötülük
Tamam, saf olabiliriz. Evet, insanların beyanlarına büyük bir değer biçebiliriz. Ama aklımızla da alay edilmesin lütfen! Külter’in söyledikleri akla ziyan! Herhalde buna inanan tek bir kişi bile yoktur. Külter anlattığı öyküyle, merkezinde yer aldığı olayın bulanık noktalarını durulaştırmadı tersine daha da koyulaştırdı. Tutulabilir hiçbir tarafı yok. Her yanından çelişki akıyor. Eşelendikçe alttan çok daha kötü kokular gün yüzüne çıkacaktır.
TS için sabır yılı
TS için lig çok tatsız-tuzsuz başladı. TS, tarihinin en kötü lig başlangıcını yaptı. 6 maçın 4’ünden mağlubiyetle ayrıldı. Attığı üç gole karşılık kalesinde 10 gol gördü. Her mağlubiyetten sonra takımın daha iyi olmasını beklenirken, ne yazık ki TS –istikrarlı bir şekilde –hep bir gol fazlasıyla yenik düştü. (1-0, 2-0, 3-0, 4-0) En farklı mağlubiyetleri ligin iki yeni takımından aldı (Aytemiz Alanya’ya 3-0, Kardemir Karabük’e 4-0 kaybedilmesi) ve bu da sinirleri daha da gerdi.
Milli güvenliğin asıl tehdidi
OHAL, hiç de başta beyan edildiği üzere, salt devlete sızmış darbecilere karşı yürütülmedi. Aksine darbe ile hiçbir bağlantısı olmayan kişi ve kurumlar da OHAL’in gadrine uğramaya başladı. Hukuk sınırlarının dışına taşan OHAL tatbikatları, mağdur yelpazesini genişletti ve mağdurların sayısını daha da kabarttı.
Muhtemel bir siyasi sürecin imkânı*
Siyasi rasyonalite, PYD/YPG’nin Türkiye ile çatışmaya girmekten uzak durmasını gerektiriyor. İki sebepten: Birincisi, PYD/YPG’nin bugüne kadarki kazanımlarının altında ABD ile kurduğu ilişki yatıyor. ABD, IŞİD’e karşı savaşta PYD/YPG’yi bir kara gücü olarak kullanıyor ve ona siyasi ve askeri destek sunuyor. Bu destek olmasaydı, PYD/YPG’nin Suriye coğrafyasında bu derece etkin bir konuma erişemezdi. Fakat eğer PYD/YPG, Türkiye ile çatışmaya girerse ABD’nin bu oyun değiştirici kuvvetini arkasında bulmayacaktır.
Ölçü kaçmasın!
Olağan ya da olağanüstü fark etmez, hukuk her zaman ölçülü davranmayı emreder. Ölçülü kaçırmamak için mutedil hareket etmek lazım.
Fırsatçılıktan hayır çıkmaz
Bayram vesilesiyle ziyaret ettiğim her evde ve girdiğim her ortamda, siyasi aidiyetlerinden bağımsız olarak, açığa alınan öğretmenlerden ötürü hükümete karşı çok büyük bir tepkinin oluştuğunu gördüm. Bu kararı savunacak tek bir AKP’li yerel yöneticiye ise rastlamadım. Onlar da karardan mustariplerdi, yapılanın çok büyük bir yanlış olduğunu ve bir an önce bundan dönülmesi gerektiğini söylüyorlardı.
Muhataplık meselesi
Kürtlerin talepleri söz konusu olduğunda hükümetin masanın bir tarafına Kürtleri koyup, kendisini masanın karşı tarafında konumlandırması, başlı başına büyük bir yanlış olur. Hükümet bu yanlıştan sakınmalı, kendisini taleplerin muhatabı olarak görmeli ve yapılması icap eden yasal ve anayasal düzenlemelere önayak olmalıdır.
Barış ve ekonomi
Başbakan’ın “çözüm” hakkında sürekli negatif tonlamalarla konuşmasının ciddi bir handikap oluşturduğunu dikkat kesilmek lazım. İnsanların kulak kesildiği, duymak istediği, geleceğe dair umutlar beslemesine kaynaklık edecek laf bu değil.
Herkesin faydası şiddeti terk etmede
Örgüt taassubu gerçeği görmeyi engeller. Hele bir de dışarıdan coşkulu bir şekilde gaz verenler varsa idrak da körelir. Görmek çabasında olanlar için ise vaziyet ayan beyan ortada: Türkiye’de şiddete dönmek ve giderek şiddet çıtasını yükseltmek, PKK açısından iki sonuç üretiyor: Bir taraftan PKK’nin Türkiye’deki siyasi ve toplumsal tabanını daraltıyor, diğer taraftan da Suriye’deki kazanımlarını tehlikeye atıyor.
Savaşların en güzelini kazanmak
Hükümet adına görüşmeleri yürüten baş müzakereci Humberto de la Calle, süreci “Savaş bitti. Şimdi barışa şans verme zamanı” şeklinde özetledi. FARC’ın baş müzakerecisi İvan Marquez’in ifadeleri ise daha çarpıcıydı: “Savaşların en güzelini kazandık: Kolombiya’nın barışını” .
Menbiç’in intikamı
Menbiç, IŞİD için önem arz eden bir bölgeydi. Kendisi için stratejik değeri haiz bir toprağı yitirmesini IŞİD’in kolaylıkla hazzetmeyeceği açıktı. Dolayısıyla, aynen Kobani’den sonra yaptıklarına benzer eylemlere girişmesi sürpriz değildi. Bunu da Antep’te yaptı.
Darbe mağduru bir yazı
O gün bugündür darbeyi konuşuyoruz ve kesin olan şu ki, daha uzun bir süre de konuşmaya devam edeceğiz. Fakat bir taraftan da hayat akıyor ve giderek normal ritmini bulmaya çalışıyor. Mesela bizde liglerin başlama düdüğü çaldı. Bu vesileyle, geç kalmış olsa da, Fransa’da sahnelenen oyuna ve aktörlerine dair değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmak isterim…
Üst akıl ve karşıtların üst aklı
Nasıl ki üst-akıl söylemi taraftarlarına zihni bir konfor sağlıyorsa, her şeye kadir bir Erdoğan profili de, Erdoğan karşıtlarını rahatlatıyor. “Kartaca yıkılmalıdır” diyen ve başkaca bir söze de ihtiyaç duymayan Romalı senatörün rahatlığı gibi bir rahatlık bu.
‘Üst-akıl’ ve taraftarları
Üst akıl, sahip olduğunuz bir İngiliz anahtarı ya da İsveç çakısı gibidir. Onunla her kapıyı açar, her işinizi tamama vardırırsınız. Sual ne olursa olsun, sizin cevabınız da değişmez, failiniz de. Cevabınızın doğruluğundan şüphe de etmezsiniz, bu cevap çoğu kez sizi yanlış sulara sürüklese de…
‘Düşman siyaseti’ ve 15 Temmuz
Bugün bütün yaşananların ardından görünen o ki, Gülen kullanma/kullanılma mevzuunda partilere fark atmış. Partilerin onu kullanmasından çok daha fazla o partileri kullanmış. Siyasetteki düşmanlıklardan çok iyi faydalanmış, partiler arası kutuplaşma onun lehine çalışmış. Gülen, bir onun bir bunun yanına geçerek gerek devlet ve gerek toplum alanındaki tesirini artırmış.
‘Collective deception’
Why was Gülen appreciated by both the centre-right and the centre-left? What was the motive that drove both right-wing and left-wing governments to aid and assist Gülen, and to collaborate with him whenever needed? I believe the reason can be found in the way Gülen’s ideas were able to integrate conservatism, nationalism, and a kind of religiosity that took secularist sensitivities into account.
Zidane ile parlayan Real
Maç kadar maç sonu Zidane’nın basın toplantısı da zevkliydi. Real’li futbolcuların basın toplantısına taşıdıkları kupa sevinci ile hocalarına gösterdikleri sevgi görülmeye değerdi. Sıkı bir taraftarı olarak, kendi ömrümde, Real’de daha önce böyle bir havaya rastlamadığımı belirtmeliyim. Futbolcuların Zidane ile kurdukları bağ bir başka. Onu seviyorlar, onu sayıyorlar, ona hürmet ediyorlar.
As the West shed its mask of democracy
15th July was the Gulenist junta’s attempt to take Turkish society prisoner as a whole. And society for its part also resisted this treasonous attempt as a whole. All political parties and the entire media aligned themselves with the government against the coup. Not a single group applauded the putschists. Not a single social group greeted them with open arms.
‘Kolektif kandırılma’
Peki, Gülen neden hem merkez sağa, hem de merkez sola iyi geldi? Sağ ve sol iktidarları Gülen’e yardım etmeye, yeri geldiğinden onunla işbirliği yapmaya iten saik neydi? Sanırım sebebi, Gülen muhafazakârlığı, milliyetçiliği ve laik hassasiyete duyarlı dindarlığı iç içe geçiren fikir ve tavırlarında bulmak mümkün.
Ne istediler, niye verdiler?
Ezcümle Erdoğan, Cemaat’i yoğun saldırılar karşısında sığınılacak bir liman gördü. Ayrıca onları, topyekûn bir bakışla zarar vermeyecek bir “biz” düşüncesinin için yerleştirdi. Bu da Gülenistlerin devlet içindeki egemenlik sahalarını gün be gün büyüttü. Bir noktadan sonra başlayan kavga da 15 Temmuz’u doğurdu.
‘Benim kitabımda bu dersin yeri yok’
15 Temmuz’da kaba saba olarak tarif edilen demokrasiden nasibini almadığını düşündüğü “kuru kalabalıklar”, maliyeti çok ağır olsa da, meydanlarda demokratik iradelerinin zorbalarca gasp edilmesine izin vermedi. Sakallarına, cübbelerine, çarşaflarına, başörtülerine bakılarak küçümsenen insanlar, herkese muazzam bir demokrasi dersi verdi.
Batı’da demokrasi maskeleri düşerken
15 Temmuz, Gülenist cuntanın toplumu tamamen esir alma girişimiydi. Toplum da bu hain kalkışmaya bir bütün olarak karşı koydu. Siyasi partiler ve medyanın tümü darbeye karşı hükümetin yanında konumlandı. Tek bir grup bile darbecileri alkışlamadı. Hiçbir toplumsal kesim darbecileri bağrına basmadı
Asıl mesele, hukuk içinde kalmak
Halka böyle ağır bir zulmü reva görenlerin, hak ettikleri cezaya çarptırılmaları adaletin gereği. Ancak suçluların tespiti sürecinde titiz bir çalışma yürütülmesi, kuyumcu terazisi gibi hassas olunması şart.
Yanlış işler
İdama ilkesel olarak karşıyım. Başlıca iki sebepten dolayı: Biri, idamın geri dönüşü olmayan bir ceza olmasıdır. Bir karar verip infaz ettiğinizde daha sonra yanıldığınız ortaya çıksa bile bunu telafi etme şansınız bulunmuyor. Diğeri ise, idamın -iddia edildiği gibi- caydırıcı nitelik taşımamasıdır.
Kurtarıcılardan kurtulmak
Eğer iktidarı ve muhalefetiyle siyaset, halkın demokrasiyi sahiplenme arzusuna hürmet eder ve darbe karşıtı dayanışmayı toplumsal sorunların çözümünde bir manivela olarak kullanabilecek basireti gösterebilirse, o zaman bu şerden bir hayır çıkar.
‘Artık istediğinizi yiyebilirsiniz’
Daha önce olmayanlar oldu. Cumhurbaşkanı, halkın meydanlara davet etti. İktidar, darbecilere pabuç bırakmadı. Muhalefet, darbeyi reddetti. Medya, demokrasiyi savundu. Rehin alınmasına rağmen komuta kademesi darbecilere direndi. Emniyet güçleri, sivil iktidarın emriyle hareket etti. Ordudaki darbe karşıtları, peşi sıra televizyona çıkıp sivil iradeye bağlılıklarını bildirdiler. Ve halk sinmedi, sokaklara çıkarak kaderini zorbalara teslim etmeyeceğini gösterdi.
Demokratik rüşt
15 Temmuz günü, 27 Mayıs’ta, 12 Mart’ta, 12 Eylül’de ve 28 Şubat’ta yaptıklarını tekrardan yapmak isteyenler, namlularını halkın üzerilerine sürdüler. Fakat bu kez, toplum bir bütün olarak kendi aklını kullanma cesaretini gösterdi ve iradesini gasp edenlerin karşısında durdu. Siyasal iktidarın eski-yeni bütün mensupları, şapkalarını alıp gitmediler, asil bir şekilde halkın emanetine sahip çıktılar.