Vahap Coşkun
Diktatörlük dönemlerinde kişisel sorumluluk
Her insani faaliyet iki kısımdan oluşur: Liderin yaptığı “başlangıç” kısmı ve çok sayıda insanın katıldığı “icra” kısmı. Ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir lider, başka insanların yardımı olmadan başladığı işi iyi ya da kötü sonuna kadar götüremez. Tayin edici olan, liderin niyetlerini gerçekleştirmek için girdiği yolda ona itaat edenlerin olmasıdır.
Akşener’in imtihanı
İYİ Parti kısa süren bir yükselme döneminde sonra duraklama ve gerileme dönemine girmiş görünüyor, oyu Haziran’dan bu yana düşüyor. Üç temel neden sayılabilir: Sebeplerden ilki, Akşener’in cumhurbaşkanlığı yarışında erken havlu atmasıdır. İkinci önemli sebep, partinin sağlam bir kimlik inşa edememesidir. Üçüncü sebep, İYİ Parti’nin kendini bir nevi taşra siyasetine sıkıştırmasıdır.
İsviçre çakısı
PKK’nin şiddeti, devletin elindeki bir İsviçre çakısı gibi, birçok işe yarıyor. Devlet bunu, bütün bir toplumu baskılayan ve itiraz seslerini kesen bir susturucu olarak kullanıyor. Peki devlet, kendisine bu kadar büyük bir alan ve yapıp-ettiklerine meşruiyet sağlayan PKK’nin silahından rahatsızlık duyuyor mu ya da çekiniyor mu? Zannetmiyorum. Aksine devleti endişeye sevk eden bir şey varsa, o da silah ve şiddet değil, sivil ve demokratik siyasettir.
Kürt anahtarı ve demokrasi kapısı
Kürtlerin elindeki anahtarın birtakım kapıları açması için, Türkiye siyasetinin de HDP’nin de aşması lazım gelen bariyerler var. Bunları aşıp aşmayacakları, seçimlere gidilirken böyle zor bir işe soyunup soyunmayacakları şüpheli. Ama şüphe edilmeyecek bir husus var: Türkiye’nin içine düştüğü cendereden ancak Kürtleri kapsayan bir siyasetle çıkılabilir.
Faydasız ittifak
İttifak “bileşenleri”, HDP’nin Türkiyelileşme siyasetine hizmet etmiyor. Diyalog ve uzlaşma çabalarını öne çıkarmak yerine sert, yargılayıcı, kutuplaştırıcı, buyurgan ve intikamcı bir dile müracaat ediyorlar. İttifakın tanıtım toplantısında bileşen sözcülerinin yaptıkları konuşmalara bakınız; bu konuşmaların HDP hakkındaki kalıpların kırılmasına, HDP’nin bugüne kadar ünsiyet kuramadığı kesimlerle arasında köprüler kurulmasına ve HDP’nin Türkiyelileşmesine bir katkıda bulunduğu söylenebilir mi?
Âşıklar Bayramı: Evlatlar da yarım kalır
Kemal Varol’un aynı adlı romanından Özcan Alper’in çektiği “Âşıklar Bayramı” filmi: “Babalar hep yarım kalır” ama babalar da evlatlarını yarım bırakır; bazen hayatlarıyla bazen ölümleriyle. Ya da Yusuf’un hikâyesinde olduğu gibi, hem hayatları hem de ölümleriyle…
Kazın ayağı
Meselenin bam telini, HDP’nin sayısal gücünü yanına almak isteyenlerin “HDP nerede duracak ve HDP’ye nasıl muamele edilecek?” sorularına nasıl bir cevap verdiği oluşturacak. Gözü kapalı bir destek verilmeyecek; “HDP oyunu versin, sonrasına bakarız” tavrına, 2019’da rıza gösterildi, ama 2023’te öyle olmayacak. Kazın ayağı, bu kez farklı görünüyor.
Siyasette yalan
İktidarın özgürlüğü ve bilgiye erişimi baskılama gücüne bağlı olarak, bir olgu halkın gözünden saklanabilir veya farklı bir formda sunulabilir. Yalanın olanakları genişleyebilir, teknikleri daha ikna edici bir boyut kazanabilir ve hatta siyaset bir bütün olarak bir yalanın emrine amade kılınmış da olabilir. Ama yalanın sistematiği ne denli gelişmiş olursa olsun, bir olguyu tamamen insanların zihninden çıkarmak mümkün olmaz.
Bucak ile kol kola “temiz ve demokratik” siyaset
Sedat Edip Bucak sembol bir isim! O, bir “aşiret reisi” denip geçilebilecek bir şahıs değil; o bir “marka” ve bu marka herkese çok şey anlatır, özellikle de Kürtlere. Genel Türkiye kamuoyu Bucak’ı daha ziyade Kasım 1996’da Balıkesir-Susurluk’ta meydana gelen trafik kazası ile tanır. Bucak, devlet merkezli karanlık ilişkilerin göbeğinde yer alır. Kürtler için ise Sedat Bucak ismi, Mehmet Ağar ile özdeşleşen 1990’ları hatırlatır; Kürtlere reva görülen baskıyı ve kendini hukukla bağlı saymayan bir devletin ne kadar zalimleşebileceğini sembolize eder.
Toplumun geniş bir kesimini dışlayarak ‘merkez’ olunabilir mi?
Bir merkez partisinin asla yapmaması gereken şey bir toplumsal kesimi toptan dışlamaktır. Merkezde oturmak isteyenlerin, köprüleri atmak gibi bir lüksleri yoktur. Bir toplumsal kesimi bütünüyle damgalamak, onunla veya onun temsilcileriyle ilişki kurulmasını otomatikman gayri-meşru saymak, merkezdeki bir siyasetçinin tarzı olamaz. İyi Partililerin hâlihazırda tuttukları yol onları merkeze götürmez; Kürtleri görünmez kılarak veya ötekileştirilmelerine taş taşıyarak merkez inşa edilmez.
Cadılardan korkup kadınları yakmak
Bir ifade, ahlaken kınanmayı gerektirebilir; fakat toplumdaki farklı grupların kınaması ve tartışmasıyla düzeltilecek bir ifadeyi hukuken cezalandırmak büyük bir yanlış olur. Eğer her hadsiz açıklamada veya her sakil beyanda kolluk güçleri insanların ağızlarını kapatmak için devreye girerse, bunun neticesinde herkesin özgürlüğü tehdit altına girer.
Kutu içindeki kemikler
PKK, yedi yıl önce akıl dışı bir kararla şehir merkezlerinde hendekler açtı, barikatlar kurdu. Kürt çocuklarını hendek-barikat efsaneleriyle bile bile ölüme gönderdi. Rahat koltuklarında ve sıcak mekânlarında oturan kimileri de “devrimci halk savaşı” sloganının çığırtkanlığını yaptı. Sonu felaket oldu. Hakan Arslan da o meşum hendek-barikat çatışmalarında hayatını kaybetmiş. Kemikleri İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan Diyarbakır Adliyesi’ne gönderilmiş. Dosyaya bakan savcı da bu kemikleri bir kutu içinde babası Ali Rıza Arslan’a teslim etmekte herhangi bir sorun görmemiş.
Yahya Kemal’in hatıraları (2): “1903’de Gençtürklük fikir sahasında bir hiç, fiil sahasında yine hiçti”
Yahya Kemal, 1912’de “Müslümanlaşmış ve kendi vatandaşlarım için fazla mütehassis bir ruha rücu etmiş” olarak uzun sayılabilecek Avrupa hayatını sonlandırır ve İstanbul’a döner. Vatanına kavuştuktan sonraki altı yılı, 1912-1918 arasını, “millî acılar devresi” olarak tanımlar. Osmanlı, bu altı senede üç savaşa girer, savaşların en büyüğü Birinci Dünya Savaşı’dır. Yahya Kemal, İTC’de egemen olan iki düşüncenin imparatorluğun savaşa girmesinde çok önemli bir rol oynadığını belirtir: İlki, imparatorluğun geleceğini teminat altına almak için “müspet bir savaşa” girmek gerektiğini bildiren düşüncedir.
“O bayrağı öpebilir misin?”, “İstiklal Marşı’nı biliyor musun?..”
Oğuzhan Uğur’un “Mevzular: Açık Mikrofon” adlı programında HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na yöneltilen sorular ve tepkiler, 10 yıl önceki bir toplantıda bir akademisyen tarafından bana yöneltilen bir soruyu tekrar hatırlattı ve anladım ki bu fasılda hiç mesafe kat edememişiz: “Vahap Coşkun’a sormak istiyorum. Arkanda bir Türk bayrağı var; sen o bayrağı öpebilir misin?..”
En heyecan verici taahhüt
Yeni bir çözüm süreci için muhalefetten adım atması bekleniyor. Lakin muhalefet, bilhassa da beklentilerin odağındaki CHP, kendi çözüm stratejisini ortaya koymuyor. Geniş kesimleri bir araya getirecek bir süreci nasıl tanzim edeceğini açıklamak, yöntem ve içeriğini somutlaştırmak, hakikatle yüzleşmek ve bunun gereklerini yerine getirmek ise muhalefete ivme kazandırabilir.
Yahya Kemal’in hatıraları (1): “Annemim resminden mahrumum. Onun bir resmi hayatımın en büyük yadigârı olurdu”
Yahya Kemal’in el yazısıyla kâğıtlara döktüğü hatıraları, ölümünden 14 yıl sonra “Çocukluğum, Gençliğim, Siyâsî ve Edebî Hatıralarım” adıyla yayınlanır. Kapsamlı bir başlık taşıyan bu kitapta Kemal, hem özel hayatının kapılarını açarak bizi çocukluk ve gençlik yıllarına götürür hem de edebiyata ve siyasete dair fikirlerini bizimle paylaşır.
21 yılın ardından
AK Parti açısından 21 yılın en hazin yanı, bir zamanlar CHP’de en çok eleştirdiği şeye dönüşmesi, yani bir devlet-partisi olmasıdır. Evet, AK Parti bugün dört dörtlük bir devlet partisidir. Devlet partilerinin ideolojik katılıkları yoğunlaşır ve toplumsal refleksleri zayıflar. AK Parti’nin de yaşadığı bu; devlet katında güçlendikçe toplum nezdinde güç kaybediyor. O nedenle o çok sözü edilen “fabrika ayarlarına dönmek” AK Parti için o kadar kolay bir iş değil. Zira ne fabrika eski fabrika ne de ayarlar eski ayarlar…
HDP neden muhalefete, “AKP’ye dönüp ‘Siz Öcalan’la görüşüyorsunuz, biz de görüşmek istiyoruz’ deyin” çağrısında bulundu?
HDP’nin Öcalan’ı merkeze almasının ve tecridin kaldırılması yönündeki taleplerde ısrarcı olmasının bir nedeni siyasi bulanıklığın bitirilmesidir. Öcalan ile bir tek iktidarın temsilcilerinin teması var. İktidar elindeki bu olanağı, seçimlere gidilirken kendi hesaplarının bir aracı kılıyor. HDP, bu nedenle, Öcalan’ın ne dediği ve ne yapacağı hususunda spekülasyonlar yapmak yerine, onun söylediklerinin kamuoyunun bilgisine sunulmasını ve tartışmaların gizli kapaklı ve dedikodu düzeyinde değil, aleni ve ciddi bir biçimde yürütülmesini savunuyor. HDP bu nedenle muhalefete de çağrıda bulunuyor.
Yeni demokratik ittifak ihtiyacı
Bir dönem liberaller, muhafazakârlar ve Kürtler arasında fiili olarak oluşan ve demokratik taleplerin taşıyıcılığını üstlenen işbirliğinin çökmesiyle demokrasi geriledi, hukuki ve siyasi birçok kazanım yitirildi. Memleket bir anaforun içine düştü. Dün olduğu gibi bugün de bu anafordan çıkış, ancak demokratik esaslı işbirlikleri ile mümkün olabilir.
CHP’nin kabuğunu kırmak
Kılıçdaroğlu, CHP’nin kuruluş kodlarıyla halkın teveccühüne mazhar olamayacağını görüyor. Halka ters düşen yüzüyle partisinin demokratik bir siyasette iktidar koltuğuna oturamayacağını biliyor. Helalleşme söylemiyle, CHP’nin bu sert kabuğunu kırmaya çalışıyor. Şüphesiz, bu kolay olmayacak. Ama derinleştirildiği ve kapsayıcılığı artırıldığı ölçüde bu helalleşme ülkeye de CHP’ye de iyi gelecek.
Hukuk
“Hukuk, doğal bir meşru müdafaa hakkının organizasyonudur. O, ortak bir gücü, bireysel güçlerin yerine geçirme organizasyonudur. Söz konusu ortak gücün amacı, sadece bireysel güçlerin doğal ve meşru olarak yapmaya hakkı olan şeyleri yapmakla sınırlanmıştır: Kişilik, özgürlük ve mülkiyet haklarını korumak ve adaletin hepimize hükmetmesini sağlamak.”
ANALİZ | Rawest’in dört ildeki anketi: Bölge siyasi dönüşüme gebe
Rawest Araştırma’nın Haziran ayının son haftasında Diyarbakır, Mardin, Urfa ve Van illerinde yaptığı anketin sonuçları siyaseten çok şey söylüyor. HDP oylarını muhafaza ediyor. Bu başarı tabanın parti aidiyetinin güçlü olması ve genç seçmenlerin ilgisinin sonucu. AK Parti, 11 puan gerilemiş, çünkü AK Parti artık bir devlet partisi. CHP oyunu dört kat artırmış ama hal yüzde 10’un altında. Ana muhalefet partisi hala güvenilir bir mekan değil. AK Parti’nin kaybı % 11 iken Gelecek ve DEVA partilerinin oy toplamı ancak % 6-7’yi buluyor. 2018’den bu yana İYİ Parti’de ise yaprak bile kımıldamamış; % 1.8 olan oy % 2.1 olmuş.
Demirtaş’ın yeni liderlik testi
HDP, Demirtaş’ın zaman zaman partisiyle zıtlık arz eden çıkışları konusunda kamuoyu önünde herhangi bir rahatsızlık dile getirmiyor. Demirtaş’ın HDP’den, HDP’nin de Demirtaş’tan ayrı düşünmediği belirtiliyor. Parti sözcüleri de, Demirtaş’ın hakkını ve hukukunu savunmaktan taviz vermiyor. Ancak, görebildiğim kadarıyla, Demirtaş’ın konuşma iştahı HDP’de bazı sıkıntılara yol açıyor. Bu sürecin, Demirtaş için yeni bir liderlik testi olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Çıkış yolunu aramak
Çözüm sürecinde silahların kısmi olsa da devre dışına çıkması HDP’nin siyaset sahasını genişletmiş ve 7 Haziran 2015’te partiye tarihindeki en büyük seçim zaferini getirmişti. Fakat 7 Haziran’dan sonra PKK şehirlerde hendekler kazmaya başlamış ve çatışma süreci tekrardan alevlenmişti. HDP bu kritik kavşakta siyaseti savunma adına gerekli ve yeterli tepkiyi koyamayınca, partiyi çok daha ilerilere taşıması muhtemel dalga dinmiş ve parti siyasi bir tıkanıklık dönemine girmişti. Demirtaş’ın son günlerde sıklaşan açıklamaları, bu tıkanıklığı aşma ve bir çıkış yolu bulma arayışı olarak okunabilir.
Odadaki fil
Gelecek Partisi’nin Kürt meselesinin çözümünü de merkeze alan yeni bir demokratikleşme süreci başlatma gibi bir politikası varsa, bu politika silahsızlandırmayı da kapsamak durumundadır. Silahsızlandırma, bu işin olmazsa olmazıdır. Silah, odadaki fildir. Görmezden gelinemez. Yanından geçip gidilemez. Arkasından dolaşılamaz. Silahları tamamen susturmadan, ülkede istikrar sağlanamaz. Mevcut şartlarda silahsızlandırma üzerine konuşmadan, gerçekte Kürt meselesi konuşulmuş olmaz.
Kürtlerin Türkiye medyası algısı
Kürtlerde Türkiye medyasına karşı kategorik bir karşıtlık bulunmuyor; Kürtler aldığı tavra göre medyayı değerlendiriyor. Çözüm süreci, bunun teyidi niteliğinde; derinlemesine görüşmelerde ana-akım medyanın çözüm sürecine verdiği destek teslim ediliyor. Ana-akım medya ile İslami-muhafazakâr medya gruplarının ortalamanın üzerinde bir performans sergilediği belirtiliyor.
Yeni dönemde HDP
HDP’nin Türkiye’nin AK Parti-MHP ortaklığındaki iktidardan kurtulması gerektiği konusundaki kanaati kesin. Mamafih, parti, iktidar değişimlerinin her zaman bir çözüm üretmediğinin de ayırdında. Değişim, salt bir iktidarın gitmesi ile sınırlı düşünülmemelidir. Türkiye’nin esas derdi, cumhuriyetin bir asırdır demokrasi ile buluşamamasıdır. Siyasetin vazifesi, evvela bunu tespit edip, bir fırsat kapısı açma potansiyeline sahip önümüzdeki seçimleri demokratik cumhuriyeti kurmak için kullanmaktır.
Kürtler ve muhalefet
Muhalefet, iktisadi krizin olduğu, hukuki güvenliğin ortadan kalktığı ve özgürlüklerin berhava edildiği bir ortamda, iktidarın kaçınılmaz bir yenilgiye uğrayacağına ve kendisinin de doğal olarak seçimi kazacağına inanıyor. Bu da bir rehavete neden oluyor, muhalefetin Kürtlere dönük bir dil geliştirmesini engelliyor. Erken zafer havası, temelsiz bir özgüven ve can sıkıcı bir duyarsızlık gibi pek de tekin olmayan duygular, muhalefeti iktidardan daha fazla hırpalayabilir. O duygularla bugünden yüzleşmek lazım, yoksa yarın çok geç olabilir!
Toplumsal barış için dengeli iktidar
İktidarın mutlak gücünü artırmayı ve sivil-siyasi muhalefeti elden geldiğince etkisizleştirmeyi amaçlayan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, son derce eklektik bir yapıya dayanıyor. Hemen her sistemde iktidara yarayan hangi unsur varsa, bu unsurların seçilip sisteme monte edildiği görülüyor. Bütün yetkiler tek bir odakta, cumhurbaşkanında toplanıyor. Sistemde cumhurbaşkanını sınırlayacak herhangi bir denge ve denetleme mekanizması bulunmuyor.
Bu kez pabuç pahalı
Siyasi manzara HDP’nin dünkü (3 Temmuz) 5. Büyük Kongre’sinden sonra artık daha berrak: Eğer Millet İttifakı ya da Altılı Masa, cumhurbaşkanı adayının belirlenme sürecinde HDP ile sağlıklı bir görüşme zemini oluşturamaz ve dahası HDP’nin tasvip etmeyeceği bir isimde karar kılarsa, HDP seçimlere kendi adayıyla katılacak. HDP için bu karar hem bir riski hem de bir fırsatı barındırıyor.