Yunus Emre Erdölen
Yapay zeka ile soykırım: Filistinlileri diri diri yakan İsrail neden pişman değil?
İsrail, bu hafta Refah’taki mülteci çadırlarını bombaladı, yaklaşık 50 Filistinli diri diri yanarak can verdi. İsrail her ne kadar “hata” diyerek iç soruşturma başlatsa da İsrail, kullandığı yapay zeka uygulamalarıyla kolektif sivil katliamlarını “meşru bir zaiyat” olarak görüyor, steril ve otomatik bir katliam çarkını işletiyor. “Lavender” yapay zeka uygulamasıyla sık sık değiştirildiği için takibi zor olan telefon numaralarını inceleyerek hata payı yüksek ölüm listeleri hazırlıyor, bu ölüm listesindekiler evlerine girdiği anda “Babacık nerede?” yapay zeka uygulamasından gelen bildirim üzerine ev bombalanıyor. Araştırmacı gazeteci Yuval Abraham’ın ortaya çıkardığı bu otomatik soykırımda İsrail, “tasarrufta” bulunmak adına etki alanı dar, hedef odaklı füzeleri tercih etmiyor, bir hedef başına 30-40 sivilin ölümünü soğuk ve mekanik bir şekilde göze alıyor.
ANALİZ | “Trump hapse girse de başkan seçilebilir”
Yunus Emre Erdölen, Trump'ın suçlu bulunmasını değerlendirdi: "ABD anayasasına göre Trump hapse girse de başkan seçilebilir, engel yok, hapisten yönetebilir. Ama 11 Temmuz'da alacağı cezaya göre, ikamet ettiği Florida'da oy kullanma hakkı kısıtlanabilir."
Holokost mağduru Theodor, Lübnanlı Amal Clooney ve Britanyalı Kerim’in insanlığa mirası: Netanyahu’nun sanık sandalyesi
Uluslararası Ceza Mahkemesi savcısı Karim Khan, İsrail Başbakanı Netanyahu, Savunma Bakanı Gallant ve üç Hamas yöneticisi hakkında savaş suçu işledikleri iddiasıyla tutuklanma talebinde bulundu. Hakkındaki tutuklanma talebi kabul edilirse, Netanyahu “Putin, Ömer el-Beşir ve Kaddafi’den oluşan “gurur” dolu listeye katılacak. Amerikalı senatörler ve İsrail tarafından tehdit edilen Pakistan kökenli Britanyalı savcı Karim Khan bu zor süreçte yalnız değildi. 94 yaşındaki Holokost mağduru Theodor Meron, George Clooney’in eşi olmanın ötesinde çok başarılı bir insan hakları hukukçusu olan Lübnanlı Amal Clooney de Khan’ın danışma kurulunda yer alarak tutuklama talebine destek verdi. Bir zamanlar İsrail devletine danışmanlık yapan Theodor Meron, 46 yıl önce İsrail’in işgal ettiği topraklarda Yahudi yerleşimleri kurmasının, Filistinleri sürmesinin ve evlerini yıkmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu söylemiş, İsrail’i uyarmıştı. İsrail, Meron’u dinlememişti.
Filistin için Biden hükümetinden istifa eden Amerikalı Yahudi bürokrat: Lily Greenberg Call
Amerikalı Yahudi bürokrat Lily Greenberg Call, ABD Başkanı Biden’a “eliniz kanlı” dedi ve İsrail’e verilen askeri destek sebebiyle Biden hükümetindeki üst düzey görevinden istifa etti. Lily, üniversitedeyken ABD’deki İsrail lobisi AIPAC’te görev almış, İsrail’e yönelik eleştirilerle mücadele eden kurumlarda çalışmıştı. Arapça öğrendi, Filistinli sınıf arkadaşlarıyla tanıştı, bakış açısı değişti ve zaman geçtikçe İsrail’e eleştirel yaklaşmaya başladı. Geçen hafta Nakba’nın 76. yıl dönümünde İsrail’e tepki gösterenYahudilere katılarak ABD kamuoyunu sarsan bir mektup yazdı, mesai arkadaşlarını Filistin’deki katliama ortak olmamak adına istifaya çağırdı, İsrail’in ve ABD’nin savaş politikalarının dünyadaki Yahudileri güvensiz hale getirdiğini vurguladı.
“Eurovision politiktir”: İsrail ve Filistin, Eurovision’da kozlarını nasıl paylaşıyor?
Eurovision, 160 milyon seyircisiyle dünyanın en büyük müzik şöleni. Her ne kadar yarışmayı düzenleyen Avrupa Yayın Birliği “Eurovision, politik değil” dese de yarışma Bülent Özveren’in “komşu komşuya veriyor” sözüyle özetlenebilecek kadar politik. Rusya ve Belarus, hukuk devletine ve uluslararası hukuka aykırı eylemleri nedeniyle yarışmadan diskalifiye olurken, aylardır Gazze’de binlerce sivili katleden İsrail’in yarışmaya katılmasına izin verildi. Bunun üzerine Filistin’in sesini Avrupalı sanatçılar ve Eurovision hayranları sahneye taşıdı. Kostümlere yazılan “ateşkes, barış, Filistin’e özgürlük” yazıları, bileğe takılan kefiyeler ve İsrail sahne alırken çıkan yuh sesleri. İsrail ve Filistin, bu sene Eurovision’a damgasını vurdu. Yarışmanın galibini de bu tartışma belirleyecek gibi duruyor.
Amerikan üniversiteleri ayakta: 1968 ruhu nasıl Gazze’nin sesi oldu?
Amerika bir haftadır Gazze için ayakta. Columbia’da başlayan Filistin gösterileri, Teksas’tan Ohio’ya, Georgia’dan California’ya bütün Amerikan üniversite kampüslerine yayıldı. Gösterilerin fitilini Columbia’nın ilk Arap rektörü Minuşe Şefik’in 56 yıllık bir geleneği bozarak kampüse polis sokup, 113 öğrenciyi sadece Filistin için çadır kurdukları için toplu bir şekilde gözaltına kurdurması ateşledi. NYU göstericileri engellemek için Batı Şeria duvarını andıran bir duvar inşa etti, Teksas’ta atlı polisler kampüse girdi, Princeton’da lisansüstü öğrenciler okul kampüsünden atıldı, Georgia’da öğrencilerinin tutuklanmasına tepki gösteren hocalar yerlerde sürüklenerek gözaltına alındı. Trumpçı-Cumhuriyetçi kanaat önderleri bile polis şiddetini kınamaya başladı. Amerika’da bir şeyler değişiyor. 1968’de olduğu gibi.
Ebrar Karakurt, Moskof ayazını unutur mu?
Bu hafta Rusya Kadın Voleybol Şampiyonası’na siyaset karıştı. Rusya’nın en eski kadın voleybol takımlarından Dinamo Moskova, yarıfinalde Ebrar Karakurt’un yıldız oyuncusu olduğu Locomotive Kaliningrad karşı 2-3 kaybetti. Fakat Dinamo oyuncuları yenilgiyi kabullenemedi. Önce Dinamo Moskova kaptanı Natalya Ebrar’a el hareketi çekti, ardından Dinamo CEO’su Elena Godiva Ebrar ve takım arkadaşlarının “eşcinsellik propagandası ve satanistlik” yaptıklarını söyledi. Varlığını Kremlin rejiminin istibdadına borçlu olan Elena Godiva nam-ı diğer Goncagül, yenilgiyi hazmedememiş, ağlayarak Kremlin’e ihbar mektubu yazmıştı. Eşcinsel hareketin terör örgütü kabul edildiği, eşcinsellerin 10 yıla kadar hapis cezasıyla yargılandığı Rusya’da gündem olan bu ihbar mektubu, Stalin döneminde eşcinsel olduğu iddiasıyla fişlenen ve sadece bu yüzden yargılanan 60 bin kişinin ve sosyal ölüme terk edilen eşcinsel yazarların, şairlerin yaşadıklarını hatırlatıyor.
Orta Amerika’da sessiz devrim: Guatemala halkı demokrasiye nasıl sahip çıktı?
3 ay önce 17 milyonluk küçük bir Orta Amerika ülkesi olan Guatemala’da sessiz sedasız bir demokrasi hikayesi yazıldı. Başkanlık seçimlerini %60 oyla hiç beklenmeyen bir isim kazandı: 5 dil bilen sosyal demokrat akademisyen Bernardo Arevalo. Arevalo bir darbe sonucu sürgüne yollanan ülkenin ilk demokratik yolla seçilmiş başkanı solcu Juan Jose Arevalo’nun oğluydu. Kampanyası boyunca “Pacto de corruptes” olarak bilinen ve ülkenin kaynaklarını sömürmek konusunda uzlaşmış sağcı, solcu siyasetçilerden oluşan ‘Yolsuzluk İttifakı’nı eleştiren Arevalo seçimleri farkla kazandı. Ama sevir teslim törenine sayılı günler kala seçimlerin galibi Arevalo’nun partisi kapatıldı, suikastle tehdit edildi, parti binaları basıldı, hakkında soruşturmalar açıldı. Arevalo’nun imdadına Guatemala’nın yarısını oluşturan Maya yerlileri ve TikTokçu gençler yetişti.
“The Zone of Interest”: Oscar ödüllü bir Holokost filmi, nasıl Gazze’nin çığlığı oldu?
Aşkenaz Yahudisi İngiliz yönetmen Jonathan Glazer, 2023 yapımı “The Zone of Interest” adlı Holokost filmiyle En İyi Yabancı Yapım Oscar Ödülü’nı aldı. Yaptığı konuşmada katledilen Filistinlilerinin sesi oldu, İsrail destekçileri tarafından “antisemist” ilan edildi. Auschwitz toplama kampının duvarlarının hemen dibinde her şey “normalmişçesine” yaşayan üst düzey bir Nazi ailesinin gündelik hayatını anlatan filmin, ilham kaynağı 14 yaşındaki bir Polonyalı direnişçi. 14 yaşındaki Polonyalı Alexandria, geceleri gizlice Auschwitz’teki Yahudilere yemek, ilaç ve kışlık kıyafet götüren, mektup taşıyan küçük ama cesur bir çocuk. Jonathan Glazer, Gazze’de katledilenleri hatırlattığı Oscar konuşmasını şöyle bitirmişti: “Bugün nasıl direnmeliyiz? Alexandria gibi.” Alexandria bugün yaşasaydı, Gazze’ye gider yardım eder, yemek dağıtırdı. Ve büyük ihtimalle yemek dağıtırken İsrail tarafından öldürülürdü. Geçen hafta SİHA ile katledilen Polonyalı Damien Sobo ve 6 yardımsever Dünya Mutfağı çalışanı gibi.
Gurmeler için yerel seçim atlası: Üsküdar, Jutro Je, “Make Refah Great Again” ve “Sandığa Gitmeyenler Partisi”
31 Mart’ta İmamoğlu 12, Yavaş 30 puanlık bir farkla seçimleri kazandı. Bu büyük oy oranları seçimin tek sürprizi değildi. CHP, yıllar sonra Gaziosmanpaşa, Üsküdar, Eyüpsultan, Bayrampaşa gibi belediyeleri aldı. Sahil şeridi duvarı yıkıldı, Bursa, Balıkesir, Kütahya, Manisa, Uşak, Denizli CHP’ye geçti. Adıyaman ve Afyon’un kırmızıya boyanması herkesi şaşırttı. CHP’li Muhittin Böcek, Antalya “lanetini” kırdı ve kent tarihinde art arda seçilen ilk Büyükşehir belediye başkanı oldu. AK Parti, tarihinde ilk kez Adana’da hiçbir belediyeyi kazanamadı. Yeniden Refah, Kayseri, Konya, Maraş ve Rize’de ikinci parti oldu, ilçe belediyeleri kazandı. Vahap Seçer Mersin’de rekor kırdı, Ahmet Akın Balıkesir, Mustafa Bozbey Bursa, Zeydan Karalar Adana’da fark attı. Tekirdağ’da DEM Parti, İYİ Parti’yi geçti. MHP, Kırklareli’ni kazandı. Çanakkale’de İYİP-CHP düellosu sert geçti. 31 Mart akşamı sadece CHP 1. parti, Yeniden Refah 3. parti olmakla kalmadı, aynı zamanda ülkede yeni bir muhalefet partisi daha kuruldu: “Sandığa Gitmeyenler Partisi”
Senegal demokrasisi uçurumun kenarından nasıl döndü?
Geçen hafta %54 oy alarak başkanlık seçimlerini kazanan 44 yaşındaki DiomayeFaye, Senegal’in ve Afrika’nın seçilmiş en genç devlet başkanı oldu. Afrika’nın daha önce hiç askeri darbe yaşamamış nadir ülkelerinden biri olan Senegal demokrasisi, aslında uçurumun kenarından dönmüştü. İki dönem sınırı nedeniyle görev süresi dolan mevcut devlet başkanı Macky Sall, anayasaya aykırı bir şekilde seçimleri 1 sene ertelemiş, seçimlerin ertelenme kararı oylanırken polis meclisi basmış ve muhalefet vekillerini sürükleyerek oturumdan çıkarmış, muhalefetin en güçlü adayları siyasi yargılamalar neticesinde hapse atılmıştı. Neyse ki nüfusun %60’ını oluşturan 25 yaş altı gençlerin barışçıl sokak gösterileriyle sandığa sahip çıkması, Anayasa Mahkemesi’nin seçimlerin ertelenme kararını iptal etmesi, mahkeme kararının hükümet tarafından uygulanması ve eski siyasetçilerle, sivil toplumun toplumsal uzlaşı çağrıları Senegal’in kaderini değiştirdi.
ABD’nin İsrail çıkmazı: Kim, kimin içişlerine karışıyor?
Geçen hafta Senato Çoğunluk Lideri ve ABD’nin en üst düzey Yahudi devlet görevlisi New York Senatörü Chuck Schumer, Netanyahu’ya istifa çağrısı yaptı, Netanyahu ve radikal sağcıları iki devletli çözüme engel oldukları için Hamas’a benzetti. Bugüne kadar Washington’daki en sıkı İsrail destekçilerinden biri olan Chuck Schumer’in bu çıkışı İsrail’i öfkelendirdi. İsrail tepkisini “ABD, içişlerimize karışmamalı.” diyerek gösterdi. İsrail, hem Amerikalıların vergilerinden elde edilen milyarca dolarlık askeri yardımlarla korkunç bir katliam yürütüyor hem de Amerikalıların kırk yılda bir yaptığı küçücük eleştirilere dahi tahammül edemiyor. Üstüne üstlük İsrail ile iyi ilişkilerin korunması için kurulan lobi örgütü AIPAC, İsrail’i eleştiren bir avuç Kongre üyesinin siyasi kariyerlerini bitirmek için 100 milyon dolarlık bütçe dahi ayırdı. Netanyahu’nun Obama döneminde adeta Amerikalı bir ana muhalefet lideri gibi ABD siyasetine müdahale ettiği günlerin anısı ise hala taze. Dürüstçe sormak lazım: Esas kim, kimin içişlerine karışıyor?
İrlanda neden 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde “kadının yeri evidir” dedi?
İrlanda halkı geçen hafta 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde sandık başındaydı. Halkın %73’ü “kadının yeri evidir” diyen ve çalışmak zorunda kalmayarak ev işlerini ihmal etmemeleri için kadınların devlet tarafından desteklenmesini öngören anayasa hükmünün değiştirilmesine “Hayır” dedi. İrlanda’nın ilk eşcinsel başbakanı Leo Varadkar büyük bir hüzünle referandum sonucunu açıkladı. İrlanda hükümeti de dünya kamuoyu da büyük bir şok yaşamıştı: 2015’te eşcinsel evliliği halk oylamasıyla onaylayan ilk ülke olarak tarihe geçen, daha öncesinde kürtaj, boşanma ve evli kadınların istihdam edilmesi yasaklarını referandumlarla kaldıran İrlanda, nasıl 9 sene sonra böylesine cinsiyetçi bir anayasal hükmün değişmesine karşı çıkmıştı? 50 yıl önce toplumsal ve siyasal gücünü kaybeden Katolik Kilisesi tekrardan sahneye mi çıkmıştı? Kaybeden gerçekten de feminizm miydi?
Amerikan Yüksek Mahkemesi, “367 krizini” nasıl atlattı?
ABD Yüksek Mahkemesi, bu hafta oybirliğiyle verdiği kararıyla Trump hakkında verilen siyasi yasakları kaldırdı, ABD demokrasisini uçurumun kenarından aldı. Trump’ın seçimlere girmesini engellemek isteyenler, ABD İç Savaşı’ndan sonra köleliği savunup bağımsızlığını ilan eden Güneyli siyasetçiler için öngörülen bir arındırma hükmüne dayanıyor, hakkında kesin bir mahkeme kararı olmadan Trump’ın pusuladan silinmesini savunuyordu. ABD Yüksek Mahkemesi hem bu iddiaları reddedip Trump’ın önündeki engelleri kaldırdı, hem de 2007’de Türkiye’de 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün seçilmesini engellemek için suni bir şekilde üretilen “367 krizi” gibi gerçeküstü ve teknik bir anayasa hukuku tartışmasının önüne geçti. Artık Demokratların, Trump’ı yenmek için ellerinde tek bir koz kaldı: Seçimleri kazanmak. Tabii hala “demokrat” kalmak gibi bir dertleri varsa…
Biden, İsrail uğruna neleri yaktı?
25 yaşındaki Amerikalı asker Aaron Bushnell, üniformasını giydi ve “Özgür Filistin” sloganı atarak kendini İsrail’in ABD Büyükelçiliği önünde yaktı. Hayatını kaybeden Bushnell, “Şeker” isimli kedisini komşusuna, ev yapımı biralarını ise yakın arkadaşına miras bıraktı. Sovyetlerdeki muhaliflerin, Çin’de Tibetli rahiplerin oy kullanamadıkları, sokağa çıkamadıkları için son çare tepkilerini kendilerini yakarak göstermesini öven ABD medyası, Bushnell’in akıl sağlığını, dini cemaat bağlantılarını gündeme getirdi, Filistin için kendini yaktığına geniş yer ayırmadı, aynı zamanda ABD ordusunun başkomutanı olan Biden baş sağlığı mesajı yayınlamadı. Bushnell, Biden hükümetinin kamuoyunun ve solcu, genç ve Müslüman destekçilerinin tepkisine rağmen İsrail’i desteklemesine tepkiliydi. Zira Biden, İsrail’e verdiği şerhsiz askeri ve siyasi destekle sadece Filistinli sivilleri, gencecik bir Amerikan askerini değil, kendi siyasi geleceğini ve 2024 seçimlerini kazanma şansını da yaktı.
Tek adamlar, neden çiçekleri sevmez?
Putin’in Rusyası artık hiç olmadığı kadar Stalin’in Rusyasına benziyor. Navalny’nin cenazesi hala annesine teslim edilmedi. Rejim annesinin kalabalık bir cenaze ile oğlunu herkesin ziyaret edebileceği merkezi bir yere gömmesini istemiyor, annesi ısrar ederse cesedin çürüyeceğini söyleyip tehditler savuruyor. Zira Putin için hala ülkesini terk etmemiş bir avuç muhalif, birkaç buket çiçek ve bir ceset, sürgündeki binlerce muhaliften çok daha tehlikeli. Navalny’nin destekçileri ise Rusya’nın büyük şehirlerinde Stalin döneminde hayatını kaybedenler için yapılan anıtlara Navalny anısına çiçekler bırakıyor. Zaten Navalny de tam da bu nedenle canı pahasına ülkesine dönmüştü.
Amerika’nın Super Bowl röntgeni: 123 milyon seyirci, 1.5 milyar tavuk kanat, 2 İsrail propagandası, 1 tarikat reklamı, 21 yaralı ve 1 ölü
58 senedir olduğu gibi bu sene de Super Bowl siyasetten azade değildi: İsrail devleti 14 milyon dolar harcayarak 2 tane reklam yayınladı, Taylor Swift ve Amerikan futbolcusu sevgilisinin liseli aşık sahneleri Trumpçıları öfkelendirdi, Kennedy ailesinin asi çocuğunun reklamı Biden seçmeninin aklını çeldi, dini içerikli reklamlar ABD’yi ikiye böldü. Amerikan liberalizminin görsel bir şölen eşliğinde kutlandığı bu gece Amerika’nın zaaflarını ve zayıflıklarını da gözler önüne serdi. Zira Super Bowl geceleri her sene ABD’nin düzenli bir şekilde röntgenini çekiyor, toplumsal fay hatlarını dürüst bir şekilde yansıtıyor. Bu nedenle ABD’de yaşananları anlamak için Super Bowl gecesini izlemek yeterli.
Taylor Swift, Donald Trump’a karşı: Amerika’nın ruhu kim?
Seçim yasaklarıyla ve ceza davalarıyla boğuşan Trump’ın Kasım 2024 seçimlerinde rakibi ABD Başkanı Joe Biden. Fakat Trump, neredeyse her ankette 5 puan önünde olduğu Biden’dan korkmuyor. Trump’ın en çok çekindiği isim kendisi gibi bir fenomen olan Taylor Swift. 34 yaşındaki Taylor Swift, milyonlarca kişilik sadık hayran cemaatiyle en az Trump kadar sahici bir Amerikan ikonu. Trump’tan farklı bir Amerika’nın ruhunu temsil eden Swift, kırdığı Grammy rekorlarıyla, ünlü bir Amerikan futbolu yıldızı olan erkek arkadaşının Super Bowl maçında vereceği destekle neredeyse her gün ABD’nin gündemini belirliyor. Biden’in heyecanlandıramadığı gençleri, solcuları ve kadınları sandığa taşıyabilecek bir isim olarak görülüyor.
Shelby Parkı’nda neler oluyor? ABD İç Savaşı yakın mı? Teksas bağımsız olacak mı?
Türkiye iki haftadır ABD’de yaklaşan iç savaşı, Teksas’ın bağımsızlık ilan etme ihtimalini konuşuyor. Televizyonlardan meclis kürsülerine herkesin merak ettiği uyuşmazlık, ABD’nin anayasal sisteminden kaynaklanıyor. Federe bir devlet olan Teksas eyaleti, sadece bir ayda 250 bini aşan kaçak göçmenleri engellemek için eyalet ordusunu harekete geçirdi, sınıra dikenli tel ördü. ABD federal hükümeti ise sınır güvenliğinin kendi yetki alanında olduğu gerekçesiyle Yüksek Mahkeme’ye başvurdu. Teksas ise mahkeme kararını uygulamıyor. Evet, ABD bir iç savaşa gitmiyor, fakat büyük bir siyasi kriz kapıda.
Peki neden Güney Afrika?
Uluslararası Adalet Divanı dün Güney Afrika’nın açtığı davanın ara karar duruşmasında, İsrail’in Soykırım Sözleşmesi’ni ihlal ettiği iddiasıyla yargılanmasına hükmetti ve İsrail aleyhine geçici tedbir kararları aldı. Bu başarıyı elde eden Güney Afrikalı siyah avukatların anne babalarının 1994 yılına kadar oy kullanma hakkı yoktu, evlerine, tarlalarına el konulmuştu. Ve ne tesadüf ki 1987 yılına kadar İsrail de Güney Afrika Apartheid rejiminin en büyük silah tedarikçisi ve müttefikiydi. Yıllar sonra devran döndü, Mandela’nın evlatları İsrail’i sanık sandalyesine oturttu. Fakat herkesin cevabını merak ettiği bir soru var: Neden Gazze’ye 7 bin kilometre uzaklıktaki Güney Afrika, Filistin davasında en önde? Bu sorunun cevabı, kurulduğu ilk günden beri güçlü bir şekilde iktidarı denetleyen, dünyaya içtihat ihraç eden Güney Afrika Anayasa Mahkemesi’nin hikayesinde saklı. Zira ancak, kapıdan çıkınca savunacağı hukuk kurallarını evinin içinde de uygulayan bir ülke Batı’ya, söz konusu İsrail olunca askıya aldığı hukuk kurallarını hatırlatabilirdi.
Epstein Dosyası: Küresel bir pedofili skandalı, elitlerin itibarını nasıl sıfırladı?
Tutuklu yargılanırken hücresinde ölü bulunan pedofili Jeffrey Epstein’in suç ortağı Glishaine Maxwell’e karşı açılan bir davanın dosyasında yer alan belgeler geçen haftalarda kamuoyuna açıklandı. Belgelerde ismi geçen Bill Clinton, Trump, Ehud Barak, Prens Andrew, Michael Jackson, Steven Hawking gibi isimlerin Epstein ile bağlantıları seneler sonra tekrar dünyanın ilgisini çekti. Dosyadaki çoğu bilgi yeni değildi, zira Epstein’in 2008’de çocuk fuhşu zanlısı olduğunu itiraf etmesine rağmen elit kurumlar ve kişilerle iletişimini koruduğu, İsrail eski Başbakanı Ehud Barak, Bill Gates, Noam Chomsky gibi kişilerle ile toplantı yapıp görüştüğü, Harvard’da bağış yapmaya devam edip bir araştırma merkezini ofis gibi kullandığı çoktan ortaya çıkmıştı. Sinagoglardaki gizli tünellerden çocuk satılan pizza dükkanlarına kadar uzanan deli saçması komplo teorilerini bir kenara koyduğumuzda ortaya çıkan yalın gerçekler çok daha korkunç: Dünyanın gözü önünde adım adım örülen bir çocuk istismarı ağı ve her şeye rağmen zengin ve güçlü arkadaşları tarafından korunup kollanan bir pedofili.
Yunus Emre Erdölen, Trump’ın Iowa zaferini yorumluyor: Hava -20 ve Trump rakipsiz
https://twitter.com/serbestiyetweb/status/1747214052000923956?s=20
New York’un ortasında Mesih kavgası: Ortodoks Haredi Yahudileri neden sinagogun altında gizli tünel kazdı?
Bu hafta New York’tun Brooklyn semtinde Haredi Ortodoks Chabad cemaatine ait bir sinagogun altında 60 metrelik gizli bir tünel bulundu. Ortodoks Yahudiler, tünelin kapanmasını engellemek için polisle çatıştı, 12 kişi gözaltına alındı. Tünelin ve tünelden çıkan Yahudilerin videolarını izleyen New Yorklular başta olmak üzere bütün dünya bir sorunun cevabını merak ediyor: Ortodoks Yahudiler neden bu tüneli kazdı? Bu sorunun cevabı 250 yıllık bir cemaati New York’un orta yerinde birbirine düşüren Mesih kavgasında saklı.
Seçim bağımlıları için 2024 dünya seçim atlası: 4 milyar seçmen sandık başına gidiyor, demokrasi yüzyılın sınavını veriyor
2024 yılında 76 farklı ülkede 4 milyar insan oy kullanmak için sandık başına gidecek. Türkiye yerel seçimler için, Rusya, ABD, Tayvan, Meksika, Ukrayna başkanlık, Hindistan, İngiltere, Pakistan, Güney Afrika meclis seçimleri için oy kullanacak. Rusya, İran, Venezuela ve Belarus gibi muhalif adayların siyasi yasaklarla, suikastlar ve hapis cezalarıyla muhatap olduğu ülkelerde sonuçlar şimdiden belli. Biden ve Trump’ın yeniden karşı karşıya geleceği 2024 ABD başkanlık seçimleri ise başa baş geçecek. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde radikal sağ, Güney Afrika’da radikal sol güç gösterisi yapacak. Tayvan seçimlerinin sonuçlarına göreyse Filistin ve Ukrayna’dan sonra dünyada üçüncü bir savaş cephesi açılabilir.
Bildiğimiz dünya başımıza yıkılırken: Amerikalı milyarderler neden 2024’e yeraltı sığınaklarında girecek?
ABD’nin popüler bilim dergilerinden The Wired, geçen hafta dünyanın en zengin altıncı insanı olan Facebook kurucusu ve Meta CEO’su Mark Zuckerberg’in Hawai’de 5 bin metrekarelik bir yeraltı sığınağı inşa ettiğini ortaya çıkardı. Bu yeraltı sığınağı, içinde onlarca binanın ve birbirine asma köprüyle bağlı kendi kendine yetebilecek su ve tarım sistemi olan 270 milyon dolarlık bir “kaçış şehrinin” sadece bir bölümü. Mark Zuckerberg, 2023’ü geride bırakıp 2024’e girdiğimiz bugünlerde yeni yılı sığınak ve kaçış planı yaparken karşılayan tek milyarder değil. Amazon’un kurucusu Jeff Bezos, yıllardır yaşadığı Seattle’i terk edip zenginlerin malikanelerinin bulunduğu “zengin sığınağı” adası Indian Creek’e taşınıyor, PayPal kurucusu Peter Thiel Yeni Zelanda’da yeraltı malikanesi inşa etmeye, Elon Musk da Mars’ta yerleşim kurmaya çalışıyor. Amerikalı milyarderler bizim bilmediğimiz neyi biliyor da kaçış planları hazırlıyor? Bu soruya komplo teorilerinden azade bir yanıt vermek için bir adım geriye gitmek ve sadece geride bıraktığımız 2023 senesini bir gözden geçirmek yeterli. Zira gizli saklı bir şey yok, bildiğimiz dünya başımıza yıkılıyor ve yenisi de kurulamıyor.
Günümüzün Hannah Arendt’i, Rus Yahudi yazar Masha Gessen: Putin’in, İsrail’in ve Alman Yeşillerinin yutamadığı demir leblebi
ABD vatandaşı Rus Yahudi yazar Masha Gessen, The New Yorker’da yazdığı bir haftasonu yazısında Gazze’yi “Nazi işgali altındaki bir Doğu Avrupa Yahudi gettosuna” benzetti, İsrail’i sert bir şekilde eleştirdi. Alman Yeşillerin siyasi düşünce kuruluşu Heinrich Böll Vakfı da bunun üzerine Masha Gessen’e verilecek olan Hannah Arendt Ödül Töreni’nden çekildi. Geçmişte İsrail’i eleştirdiği için susturulmaya çalışılan Amerikalı Yahudi filozof Hannah Arendt bugün yaşasa Masha Gessen’i ayakta alkışlar, The New Yorker’daki bir yazısını kendisini asla anlamamış olan Alman Yeşillerine ayırırdı.
Amerikan Rüyası değil, Küba Sevdası: ABD’nin tecrübeli diplomatı nasıl Küba ajanı oldu?
Geçen hafta Miami’de sakin bir emeklilik hayatı yaşayan 73 yaşındaki emekli Amerikalı diplomat Manuel Rocha, Küba ajanı olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı. Manuel Rocha, 20 sene ABD Dışişleri Bakanlığı’nda çalışan, Küba’da diplomatlık, Beyaz Saray’da Latin Amerika ve Küba alanında Ulusal Güvenlik Konseyi Direktörlüğü ve Bolivya’da büyükelçilik görevlerini üstlenen başarılı bir diplomattı. FBI, Rocha hakkında gelen bir bir operasyon başlattı ve kimliğini gizleyen bir FBI ajanı kendini Küba istihbarat ajanı olarak tanıtarak Rocha’ya bir whatsapp mesajı yolladı, iletişime geçerek olta attı. Manuel Rocha da gizli FBI ajanıyla buluşup 40 sene boyunca Küba istihbaratı için çalıştığını, Küba devrimini desteklediğini, ABD’yi düşman olarak gördüğünü, fark edilmemek için fanatik Trumpçı ve sağcı taklidi yaptığını itiraf etti, “adaya” selam yolladı. Bütün bu itirafları da FBI ajanı tarafından kayıt altına alındı. Manuel Rocha şimdi yabancı bir devletin ajanı olarak ABD’ye karşı komplo kurmak suçlamasıyla yargılanıyor.
Bir “dünya entelektüeli”ne veda: Kütüğü Kanada, evi Türkiye
Robert Kolej’in efsane hocalarından Kanadalı Cyrus Carter, Çarşamba günü vefat etti. 30 senedir Türkiye’de yaşayan Carter’in “kütüğü Kanada, evi Türkiye’ydi.”Kendisi gibi donanımlı ve açık görüşlü yüzlerce öğrenci yetiştiren Mr. Carter, “evine” erken veda etmese 1 ay sonra emekli olacaktı. Cyrus Carter gerçekten “dünyadaki dar görüşlülüğe, onlar-biz düşüncesine karşı son kalelerden biriydi”. Bunu anlamak için hayat hikayesine, felsefesine ve öğrencilerinde bıraktığı izlere bakmak yeterli.
İsrail’e “bizim için öldürme” diyen Amerikalı Yahudiler: Hannah Arendt’ten Einstein’a 75 yıllık miras
Batı Filistin’de katledilen çocuklara sırtını dönmüşken yüzlerce Amerikalı Yahudi İsrail’i ve Netanyahu’ya destek veren Biden hükümetini protesto etmek için Kongre’yi, tren garlarını, Noel pazarlarını, köprüleri basıyor, Filistinliler için dua ediyor, gözaltına alınma pahasına oturma eylemi yapıyor. İsrail’e “bizim için öldürme” diyen Amerikalı Yahudiler, 1948’de İsrail bağımsızlığını ilan ettiğinde ABD’yi yükselen İsrail radikal sağına karşı uyaran Hannah Arendt ve Albert Einstein gibi liberal sol Amerikalı Yahudilerin mirasını yaşatıyor. Barış için Yahudi Sesi örgütü de New York’ta anti-siyonist Hasidik Yahudi cemaatleri gibi dini argümanları kullanarak İsrail’i eleştiriyor, liberal sol gençlerin yoğun katılımıyla kitle eylemleri düzenliyor. İsrail’e koşulsuz destek veren Biden’ın, Arendt’in sancağını devralan Amerikalı Yahudileri ne zaman dikkate alacağı meçhul. Fakat kendi kavmine karşı çıkabilecek kadar vicdanlı insanların sesi dünyanın hiçbir yerinde kısılmadıkça işlerin daha da kötüye gideceği, geçmişteki acıların tekrar tekrar yaşanacağı kesin.
Amerikalı İslamofobik emekli diplomat Stuart Seldowitz, neden New York’un helal et pişiren Müslüman sokak satıcılarını hedef seçti?
Bu hafta New Yorkluların bir numaralı gündemi, New York’taki Müslüman sokak satıcılarını taciz edip Müslümanlara ve İslam’a hakaret eden, İsrail’in daha fazla Filistinli çocuk katletmesi gerektiğini söyleyen adamdı. Videoların sosyal medyada yayılmasıyla birlikte İslamofobik adamın kimliği de ortaya çıktı: 30 yıl Dışişleri Bakanlığında çalışan emekli Amerikalı diplomat Stuart Seldowitz. Seldowitz sıradan bir diplomat değildi. Clinton döneminde İsrail-Filistin arasındaki barış görüşmelerini yürüten İsrail-Filistin bürosunda çalışmış, Obama döneminde 3 yıl Ulusal Güvenlik Konseyi Güney Asya Direktörü olarak görev almış, 3 kez meslek onur ödülüne layık görülmüştü. Emekli olduktan sonra Ortadoğu’da savaştan etkilenen sivillere insani yardım yollayan bir danışmanlık şirketinde çalışmaya başlamıştı. Peki yıllarca faşist zihniyetini kibar dilinin ve güler yüzünün arkasında başarıyla saklayabilen bu emekli diplomat, neden New York’un Müslüman sokak satıcılarını görünce kendine hakim olamamış ve itibarını sıfırlayacak bir nefret saldırısına imza atmıştı? Cevabı New York’un kent kültüründe saklı.