Yıldıray Oğur

Beynimizin o lobu ne işe yarar?

Yıllarca “siyasetin alanının daralmasından”, “milli iradeye karşı vesayet odaklarından”, “atanmışların seçilmişlere üstünlüğünden” şikayet edenler, bugün “sandık her şey değildir” “seçildin diye her şey bitmiyor” tezlerinin arkasına saklanıp seçilmiş başkanların koltuklarının atanmış valilere verilmesine mazeret üretiyor. AK Parti iktidarının 17 yılda en az üç kez çözüm için PKK ile müzakere yaptığını unutup, “sorun diyalogla çözülür”, “HDP’ye baskı PKK’ya yarar” demek, emekli asker ağzıyla “liberallerin yanılgısı” diye yaftalanıyor.

Bunu bir yerlerden hatırlıyoruz ama…

Yeni seçilmiş, haklarında herhangi bir yargı kararı olmayan belediye başkanlarını, halkın kayyımlara hayır dediği bir seçimden sonra bir kere daha görevden almak, halka “bu işler artık siyasetle, demokrasiyle falan olmuyor” dedirtmekten başka bir işe yaramaz.

Bazıları devlet sever

İşin tuhafı, bugün AK Parti ile farklı düşündüğü için Haşim Kılıç, partinin 18’inci kuruluş yıldönümü videosunda böyle resmedilirken, 367’ye “evet”, başörtüsü yasağının kalkmasına “hayır” diyen, AK Parti’nin kapatılması için oy veren eski mahkeme üyesi Alifeyyaz Osman Paksüt Beştepe’deki resepsiyonlarda görünüyor.

Bir meydanın başına gelenler…

Aslında Beyazıt Meydanı, Türkiye gibi son 150 yıldır bir türlü belini doğrultamamış halde. 19’uncu yüzyılda artık eski görkemli günlerinden uzakta Ramazan eğlencelerinin, açık hava pazarlarının, hayvan pazarlarının kurulduğu meydanın dokusundaki ilk radikal değişiklik 1866 yılında 400 yıllık Eski Saray’ın duvarlarının yıkılıp yerine bugün İstanbul Üniversitesi’nin rektörlük binası olan Harbiye Nezareti ve giriş kapısının inşa edilmesi oluyor:

Rusyacılık vatanseverlik mi?

Rusya’nın NATO ittifakında bir gedik açmak için Türkiye’yi NATO’dan uzaklaştırmaya çalışması belki Dugin gibi Rus milliyetçilerinin hedefi olabilir. Ama herhalde öncelikle Türkiye’nin çıkarlarını savunduğunu iddia edenler için 70 yıla yaklaşmış bir ittifakı bu kadar kolay çöpe atmak, Rus tezlerini hararetle savunmak o kadar kolay olmamalı.

Süleymaniye’de bir bayram sabahı göçmenler…

Acaba Türkiye’nin ilk Pakistan büyükelçisi olan Yahya Kemal, dün sabah Süleymaniye Camii’nde olsaydı ne düşünürdü? Çünkü camiyi “Tâ Malazgird ovasından yürüyen Türkoğlu”larından çok Afgan, Pakistanlı ve Bangladeşli genç göçmenler doldurmuştu. Onlar da Alparslan’la aynı yollardan geçerek Horasan illerinden, Malazgirt ovalarından yürüyerek İstanbul’a ulaşmışlardı.

Ağızlarda kalan o ekşimiş tat…

CHP’ye yakın entelektüeller ve partinin şehirli, eğitimli çekirdek tabanı, geniş ve kalıcı ittifaklar kurmak için gerekli esnekliğe imkan vermeyen bir katılık içinde. Çünkü özellikle seküler orta sınıf daha geniş kitlelerle ittifak kurmaya ihtiyaç duyacak kadar gündelik hayatında bir sorun yaşamıyor. Ülkedeki hak ihlalleri, eksik demokrasi sorunları hala uzaklarda, tweet atılarak tepki gösterilebilecek mesafede olup bitiyor.

Milli bir spor dalı: Batı karşıtlığı

Bugün hamasete, kendi kendine propaganda kolaycılığına kaçmadan, okumamakta bile irfan bulmak gibi sufli popülizmlere kapılmadan, milli sporumuz Batı karşıtlığını sorunların üzerine bir şal gibi örtmeden bu cesur tespitleri Türkiye’de dillendirecek bir siyasetçi ve entelektüel hakkında neler söylenirdi?

Türkiye’yi aramızda paylaşabilir miyiz?

Hoşumuza gitmese de, ideallerimize ters düşse de, sadece dünyayı farklı anlamlandırma biçimleri, insanların farklı değer sistemleri olduğunu daha da önemlisi olabileceğini kabul etmekten, mutlak hakikati, ahlakı, erdemi temsil ettiğimiz, tarihin doğru tarafında durduğumuz iddiasından vazgeçmekten bahsediyoruz.

1071’inci imzacı Ali Kemal Bey olabilir mi?

Ama ahlaken en kötü olanı galiba 1071 akademisyenin bildirisi. Çünkü bu 1071 akademisyen, iki yıl önce bir bildiriye imza attıkları için üniversitelerden ihraç edilen, başka üniversitelerde de çalışmalarına izin verilmeyen, pasaportlarına el konulduğu için yurt dışına dahi çıkamayan, yokluğa mahkum edilmiş o 404 akademisyenin meslektaşları.

Cumhurbaşkanlığı Sistemi: Neye niyet, neye kısmet!

Çarpık bir kuvvetler ayrılığı sistemi ortadan kaldırılmaya çalışılırken, mevcut kontrol ve denge mekanizmaları da tümüyle bozuldu.

Uzungöl’ün uzun hikâyesi

54 yıl önce “burası kalkınmaz, sele de çare bulunmaz” diye Van’a yerleştirilen Şerahlılar, artık bir turizm cenneti olan memleketleri Uzungöl’de geçen haftalarda Irak Kürdistan’ından gelmiş turistlere yapılanları izlerken ne düşündüler acaba?

Çankırılı, Oxford mezunu bir Trump

İngiliz muhafazakarları zeki, entelektüel, sempatik, uçarı halini severken, ana akım medya, liberaller ve solcular göçmen karşıtı, kolonyalist, İslamofobik, sürekli çam deviren bir Trump’ları olduğu için kahroluyor.

Buzdolabının kapısı aralanıyor mu?

2015’de çözüm sürecini bitiren Suriye olmuştu, kapısını aralayan yine Suriye olabilir. Türkiye çözüm süreciyle PKK’yı silahsızlanmaya ikna etmeye çalışırken, Suriye savaşıyla bölgede silahın değeri artmıştı. Bütün krizler de Suriye meselesi etrafında çıkmıştı.

Bu dünyada var olabilmek için…

Halbuki daha ülkendeki Kürtlerle, ülkene sığınmış kapı komşusu Suriyelilerle, yanı başındaki Irak Kürdistan’ıyla birlikte yaşamayı beceremeyip, 72 milletin hamiliğine soyunmak, üstün açıkken bile görülemeyecek bir hayal.

“Demokrasi öpücüğü”ne ne oldu?

O gece hiçbir siyasetçi tankın üzerine çıkmadı, parti liderleri sokaklarda halkla birlikte direnmediler. Ama herkes görevini yaptı. Buna rağmen darbenin haberinin yeni alındığı saatlerde, ortada henüz bir direniş yokken, havaalanına inmiş bir parti liderini kimsenin yapmadığı bir şey için suçlamak, delilsiz darbecilerle anlaşarak kaçtığını iddia etmek, hele de bunu 15 Temmuz’un yıldönümünde tekrarlamak “gerçeğe, hakka ve adalete uygun değil.”

Cihat’tan adalete bir 15 Temmuz hikayesi…

Muhammed Cihat, 16 Nisan günü öğle saatlerinde diğer darbeci askerlerle birlikte gözaltına alınıp, Başkent Spor Salonu’ndaki gözaltı merkezine götürülmüş, iki gün boyunca polislere sivil bir öğrenci olduğunu, darbecilere direnmek için Genelkurmay’a girdiğini, darbeciler tarafından gözaltına alındığını anlatmış ama o şartlarda kimseyi inandıramamıştı.

Neyi kaybettiğimizi hatırlamak…

Önce 17 yıllık AK Parti iktidarının büyük bir kısmında ekonominin patronu olanı Ali Babacan, ardından Merkez Bankası’nın başkanı Erdem Başçı, son olarak da bu ekonomi kurmay kadrosundan kalan son isim olan Mehmet Şimşek görevden alındılar. Bu tasfiyelerle ilgili ortada hala makul bir sebep yok. “Faiz lobisinin adamı” oldukları iddia edildi ama bugün Merkez Bankası’nın faizi, onların dönemindeki faizin iki katı. Enflasyon ve dolar da onların görev yaptığı yılların iki katı üstünde.

Paylaşılması dikkat çekecek bir yazı…

Ama anlaşılan raporu hazırlayanların kafasında o farklar artık kapanmış. İktidarı eleştirmek, kırmızı düşman kuvvetleri gibi takip edilmek, fişlenmek için yeterli sebep. O yüzden düşmanı teşhir ederken hiçbiri ahlaki, hukuki sınır tanımamışlar. Ama rapordaki insanı güldüren şu cümleler, mantık, zeka gibi filtrelerinin de kapandığını gösteriyor: “Son dönemde Karar gazetesinin haberlerini ve özellikle Mehmet Ocaktan’ın yazılarını beğenmiş ve paylaşmıştır. “Twitter’da Yıldıray Oğur’un tweetlerini sıkça paylaşması dikkat çekidir.”

Ümmet için de demokrasi…

Bugün de Türkiye, ancak bu demokrasi farkını ortaya koyarak İslam dünyasına ve ümmete yardım edebilir. Yoksa hamasetle, elinin uzanamadığı, gücünün yetmediği İslam dünyasının mağdurlarının arkasından gıyabi cenaze namazları kılarak değil.

Adaleti “bireysel” dağıtmak…

Başkan Zühtü Arslan karşı oy yazısında Altan’ın ağırlaştırılmış müebbet cezası almasına neden televizyon konuşmasındaki sözlerinin yanlış yorumlandığını tek tek anlatıp şöyle diyor: “suçladığı hükümete yönelik sözlerini bir bütün olarak ve bağlamında değerlendirdiğimizde, bunları “darbeye zemin hazırlamak” şeklinde nitelendirmek ve suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak görmek mümkün değildir.”

Canan Kaftancıoğlu ile Şevki Yılmaz arasında nasıl bir benzerlik var?

Anlaşılıyor ki Türkiye’nin önünde açılan yeni dönemde mücadele laik-dindar gibi klasik kamplar arasında geçmeyecek. Esas kırılma her kesimdeki makul insanlarla eski, tanıdık, bildik kavgaların sürmesini isteyen şahinler arasında olacak.

Seçim bitti, şimdi işimize bakalım mı?

Bugün Türkiye’nin ekonomiden dış politikaya, yargıdan Kürt meselesine kadar önünde duran işlerin çoğu bu aklın yarattığı ya da kangrenleştirdiği problemlerden ibaret. Seçim iptali bu silsilenin son ve en tehlikeli halkasıydı. Bu yüzden de 23 Haziran İstanbul seçimi sonucu, üzerinde denetim ve kontrol mekanizmaları kalmamış iktidarın dikkatini bu en önemli meseleye çevirmek, bir muhasebeye zorlamak için belki de elde kalan son imkan.

Evet, bir şeyler oldu…

Ekrem İmamoğlu’nun kazanmasıyla sadece AK Parti siyaseti değil, klasik CHP siyaseti denen siyaset de kaybetti. Toplumun tamamıyla konuşamadan, insanların varoluşlarına, kimliklerine, yaşam tarzlarına düşmanlık ederek siyasette kazanmak mümkün değil.

Bir seçim uğruna Ya Rab…

Yasal bir yerel seçimde, mecliste grubu bulunan bir partinin, iki diğer legal partinin tümüyle yasal ittifakının meşru adayına destek vermesine “vahim sapma, rezil destek” deyip, silahlı illegal terör örgütün liderinin buna karşı çağrısına “istismara müdahale etmek, önüne geçmek” diyen kişi de aylardır herkese terörist diyen, herşeyi beka olarak gören milliyetçi partinin lideri. Machievelli’nin dün mezarında ters dönüp dönmediği bir kere daha kontrol edilmeli.

Adaylardan biri sıkılıp saatine baktığında…

 Bu yazı yazılırken Ekrem İmamoğlu- Binali Yıldırım arasındaki televizyon tartışması sürüyordu. İlk izlenim, uzun bir süre sonra televizyonda karşı görüşten bir politikacıyla tartışmanın amatörlüğü ve...

Demokratik tövbeler bozuldu mu?

Karşıt fikirlileri, sizden farklı dini ya da siyasi görüşleri olanları; kendilerinden doğru sözün bile sakınılacağı “düşmanlar”, “kötü niyetli kimseler” olarak görünce de zaten ortada konuşmanın, birlikte yaşamanın, siyasetin ve demokrasinin asgari koşulları da kalmıyor.

Haydi televizyonda tartışalım çünkü çaldılar…

Sandıkta oylarınızı çalmış bir partinin adayıyla tvde ne tartışabilirsiniz? Çıkıp meydanlarda oylarınızın çalındığını bağırmanız gerekirken, oyları çaldığını iddia ettiğiniz adayla televizyonda su fiyatlarını konuşmak tuhaf olmayacak mı? Ayrıca eğer oylar sandıkta çalındığı için AK Parti seçimi kaybettiyse, neden hırsızlık olmazsa başarılı olan 31 Mart seçim stratejisi, söylemi bu kadar değiştiriliyor?

Bana arkadaşını söyle sana suçlu olup olmadığını söyleyeyim!

Devlet, kendisine laf atan 55 yaşındaki Trabzonlu vatandaşı arşiv düğmesine basıp, “karanlık ilişkilerin”i gazetelere deşifre ettirerek cezalandırmış oldu. Ama o irtibat ve iltisak arşivinin yarın kimin için açılacağının garantisi yok. Devlet, vatandaşları hakkında elinde tuttuğu ve çoğunluğu özel hayatla ilgili olan adli, istihbari, mali bilgiler, iletişim kayıtları, varsa fişlemelerden oluşan arşive istediği zaman, istediği kişinin adını yazıyor, düğmeye basıyor. Ve bingo.

Neneme Atina’nın Yunanistan’ın başkenti olduğunu söylemeyin…

Mesela nenem hayatta olsaydı ve ona Atina’nın aynı zamanda Yunanistan’ın başkentinin de adı olduğunu söyleseydiniz, bildiği küçük dünyasına ters bu bilgi karşısında epey şaşırır, üstüne ağzınızdan bir de Rum kelimesini kaçırırsanız muhtemelen sırtınızda bir ğarçi kırardı.