Manşet

Özgür Özel’in enerjisi… Bahçeli’nin köstekli saati

Özgür Özel’in “Avrupa’da kime saati sorsam, Kavala ne olacak diyorlar?” şeklindeki sözlerine MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin cevabı yeni iklime oldukça uygun: ”Özgür Özel neden saati onlara soruyor ki, bana sorsun, köstekli saatime bakar saati söylerim.”

Trump ile eski porno yıldızı Daniels davasında hakim ‘müstehcen detay’ uyarısı yaptı

Donald Trump ile eski porno yıldızı Stormy Daniels’ın başrolünde olduğu 'sus payı' davasında, iki isim mahkeme salonunda ilk kez karşı karşıya geldi. Cinsel ilişki iddialarına...

Yalım Eralp ile Dünya Dönüyor: “İsrail savaşı kazanabilir ama imajını bir daha düzeltemez”

Yalım Eralp’le “Dünya Dönüyor”da bu hafta: “Amerika’da bu sabah ajanslara düşen bir haberde İsrail'e cephane yollamanın durdurulduğu haberi var. Doğru mu, değil mi bilmiyorum. Ama Biden seçimler dolayısıyla öğrenci olaylarından etkileniyor, vicdanı dolayısıyla değil.” “İsrail savaşı kazanabilir ama aslında kaybetti. İmajını bir daha düzeltme imkanı yok."

Devrimci acımasızlık: Lenin’in “asın” emri

“Yeryüzünün bütün kuvayı milliyeleri”nden (30 Nisan) devam ediyorum. “Solun Kültür Serüveni” dizisiyle de kesişiyor kuşkusuz. Aralarındaki ortak noktalar: devrimci şiddet (veya haklı şiddet), devrimde hegemonya, devrimcilerin kendilerine ait saydıkları alanlarda rakip tanımazlığı, giderek devrimci diktatörlük sorunları. “Solun Kültür Serüveni”nde buraya Marksist devrim teorisinden geldim, geliyorum. İşçi sınıfı devriminin zorunlu ve kaçınılmaz (çünkü tarihin akış yönüne uygun) olduğunu ispatlamak için kurgulanan bütün felsefe-tarih-ekonomi-siyaset bütünlüğü, pratikle yanlışlandı. Çöktü. Geri gelmeyecek. Ama arkasında, (a) çatışmacılık ve (b) bilimcilik diye iki büyük zihinsel ve duygusal saplantı bıraktı.
- Advertisement -

Deniz Gezmiş’le son konuştuklarım

6 Mayıs 1972 gece yarısı cezaevinin etrafı askeri cemselerle çevrildi. Hepsinin farları cezaevine yönelikti. Adeta gün ağarmış gibiydi. Askerler, Denizlerin kaldıkları hücrelere yıldırım hızıyla girmişti. Ayaklarına prangalar vurmuşlar. Kollarını arkadan kelepçelemişler. Kıpırdayamaz hale getirmişler. Hüseyin ayakkabısını giymeye fırsat bulamamış. Biz ise koğuşlarımızda çaresizdik. Büyük bir sessizlik içinde birbirimize bakıyorduk. Koğuşun minik pencerelerine tırmananların sesleri çıkmıyordu. Ara koridordan zincir şakırtıları geliyordu. Deniz’in sesini duyduk, “Eyvallah arkadaşlar!” diyordu.

En Son Çıkanlar