“O sırada Dışişlerinde NATO Genel Müdürü idim. Meslek hayatımı tehlikeye atarak Ukrayna’nın nükleer silahlardan arındırılmasının yanlış olacağını, bu ülkenin NATO ile Rusya arasında tampon olduğunu, nükleer Ukrayna’nın Rusya’ya denge oluşturacağını söyledim, dinletemedim. Nükleer silahları olan Ukrayna’yı Rusya böyle hırpalayabilir miydi? Rusya Kırım’ı ilhak edebilir miydi?
Evdeki varlığım silinmiş gibi geliyor bana, öyle hissediyorum, köpeği gezdirmek, evi temizlemek, alışveriş filan hep bende. İş güç de evde. Bensiz birileriyle buluşmaları çoğaldı, arayıp haber bile vermiyor sen de gel hiç demiyor, diyorum fısıldayarak.
“Rusya, Ukrayna’da tam bir işgale girişir mi, bunu kestirmek güç ama Donbass’ta farklı asimetrik stratejiler gütmesi epey olası. Donbass’ı muhtemelen yeni bir Abhazya, yeni bir Osetya sürecine sokacak gibi görünüyor. 2014’te Kırım’a el koymuştu. Donbass’ta Kırım’dan farklı olarak Abhazyalaştırmak gibi bir süreç olursa, Batı’dan çok sert bir tepki gelmeyebilir.”
Adalet ise, işte belki en zor bulunan şey dünyada. Yaşadığı süre boyunca adil bir gözle dünyaya bakmak çok sağlam bir vicdan gerektiriyor. Sağlam bir vicdanı taşımak da kolay değil. Ortalık sürekli toz dumanken adil olabilmek, adil kalabilmek, vicdanını ön plana alabilmek herkese kolayca nasip olmuyor. Hayatta en beğendiğiniz siyasî figürlere bakın, nelerle sınandılar, nerelerde sınıfta kaldılar, onlardan pay biçin adalet konusunda. Sezen Aksu’ya yakın bir performans görebiliyor musunuz?
Bir vakitler, “Muharrir neden yetişmiyor?” sorusu etrafında bir anket yapılıyor ve Vâ-Nû’ya da soruyorlar. Çok kısaca nedenin “tesamuh noksanlığı” olduğunu söylüyor. Tesamuh yani hoş görme, müsamaha etme, tahammül gösterme. Bunun olmamasının yazarlığı bitirdiğini ve hatta öldürdüğünü söylüyor. Düşünce ölüyor çünkü.