28 Şubat’tan önceki ve sonraki bütün darbeleri, darbe teşebbüslerini tüm Türkiye olarak birlikte yaşadık ve birlikte toplumsal hafızamızın derinliklerine bastırdık, gömdük. Psikoloji bilimi diyor ki travmalar konuşmadan, yaslar tutulmadan iyileşmez. Madem öyle, zamanın doğruluğunu hep ispatladığı bir sloganı yineleyelim: “Ya hep beraber ya hiçbirimiz!”
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Boğaziçi’ndeki olaylar için üniversitenin eski rektörü Üstün Ergüder'i suçladı: “Kendisini aradım. Bu işlere girmemesi lazım geldiğini söyledim. Üstün Ergüder bu işlerin göbeğindedir. Hala bu işi kaşımak için yazılar yazıyor, tahrik ediyor. Hadi reddetsin de göreyim. 80 yaşında yazık. Bu ahlaksızlığın dibidir.”
Kasım, ayaklananlar tarafından Solhan’da bir köye getirilir, iki gün sonra orada Şeyh Said ile görüşür. Şeyh, mukavemet imkânının kalmadığını ve İran’a geçmeyi planlandıklarını ona açıklar. Kasım, önce buna itiraz etmez, hazırlıklara başlanır. Fakat sonradan plan uygulanma aşamasına geldiğinde onlarla birlikte hareket etmeyeceğini Şeyh’e söyler.
Ekonomik koşullar değiştikçe insan davranışı değişir ama bu, birincisi, birbirine benzemek şeklinde değil daha hakiki duygular üzerinde farklılaşma şeklinde tezahür eder; ve ikincisi, zorluk arttıkça özgürlük zannedilenin aksine azalmaz, artar ve anlam ancak özgürlük oranında açığa çıkarılabildiği için yaşamın anlamı da ancak zorlukların arkasından kendini gösterir.
Gittikçe uzaklaştığımız, uzaklaştıkça unuttuğumuz, görmekte zorlandığımız bir ufuk çizgisi gibi çocukluk. Mecidi hemen her filminde bizleri gözlerimizi dikerek o uzaktaki yitirdiğimiz zenginliğe bakmaya mecbur ediyor, biliyor ki hayatın bütün enerjisi de imkânı da hep orada.