Manşet

Birol Ünel, Cahit ve “Duvara Karşı” hızla giden hayatlar…

Cahit’lerden bahsedince aklıma Edip Cansever’in bu şiiri geliyor. Böyle hafif öz eleştirilerle birlikte, “bakımsız” hayatlar güzellemeleri pek çoktur “İkinci Yeni”de de. Bu incecik şiirlerde de çok geçer rakılar, şaraplar, içmeye sığınmaklar. Ama hep “biz” olarak, büyük sofralarda ve arkadaşlıkla beraber. Biraz daha az yıkıcı olmasının belki de tek mantıklı açıklaması budur.

Amel defteri

Başkasını bilmem ama, muhtemelen bizim kadar abartmazlardı, biz “takım kurma” ve “takım olma” işini çok ciddiye alırdık. İçimizdeki “adam olacak çocuk” Ömer, sonradan öğretmen...

Ecevit’ten ‘6-7 Eylül’ yazısı: “Fatih, bizi affet!”

6 ve 7 Eylül 1955’te İstanbul, İzmir, İskenderun ve Çanakkale’de azınlıklara karşı sürdürülen saldırı ve yağmalarda, resmi kaynaklara göre Rum, Ermeni ve Yahudi 12 kişi öldürüldü, yüzlercesi yaralandı. 4 bin 214 ev, 1004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel gibi yerlerin bulunduğu 5 bin 317 mekân saldırıya uğradı. O günlerde genç bir gazeteci olan eski Başbakan Bülent Ecevit, 9 Eylül günü Ulus gazetesinde “Fatih Bizi Affet!” başlıklı bir yazı yazmıştı. Ecevit’in değerlendirmelerini Serbestiyet okurlarının dikkatine sunuyoruz.

(8) Gelmeyen devrimin diğer ikameleri: Krizcilik, devirmecilik, darbecilik, boykotçuluk, ayaklanmacılık

Hepsi geçişimli bir yumak. Bu tipik sol duruş karmaşasının kalbinde, merkezinde, demokrasiyi, seçimleri, çoğulculuğu, genel oy hakkını sindirememişlik yatıyor. Devrimci bir kültürden gelen solcu, reel anlamda devrimci olamıyor (devrimci bir pratiğin içinde yer almıyor) ama devrimseverliği sürüyorsa, devirmeci oluyor. Bütün diğer nevrozlar, bu köklü patolojiden, anti-demokratik devirmecilik patolojisinden kaynaklanıyor.
- Advertisement -

Değmez ama evet (Russian Doll’un eğlenceli döngüsü ve Servant’ın tekinsiz evreni)

“Ben hiç değişmedim, otuz senedir aynı şeyleri düşünüyorum ve aynı fikirdeyim.” Aferin. Terapi koltuğunda doktorumuza söylememiz gerekeni ulu orta övünerek söylüyoruz. (…) “Dolap beygiri gibiyim, hiç bahar yaşamadım, ya sevmeyi bilmedim yıllarca, ya sevince geç kaldım.”

En Son Çıkanlar