Sinema dilin zorlandığı, yetersiz -hatta gereksiz- kaldığı anlarda “İşte böyle bir şey”i de kazandırdı anlatımımıza. Edip Cansever gibi “işte”siz kalırdık olmasaydı: “Ah sinema biletsiz çocuk yaşına, /(…) Sinema biletsiz bir akşamüstü vaktiydim. Ufukta /İşte diye bir şey yok / Yoktu işte diye bir şey ufukta”. Bu yazıma konu olan Açıkhava sinemalarına gelince… Halk iktidarını bir tek orada gördüm (görür gibi oldum) desem kuyruklu yalan sayılmaz.
Akın İpek’in annesi Melek İpek (78) bu sabah Ankara'da tutuklandı. FETÖ’ye yönelik soruşturmalar kapsamında verilen 7 yıl 6 ay hapis cezası Yargıtay tarafından onaylanan İpek’in Sincan Cezaevine götürüldü.
Gazeteci Furkan Karabay, "terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösterme" iddiasıyla tutuklandı. İfadesinde Furkan Karabay: "Burada da sırf dosyayı kalabalık göstermek için adeta bir de hakaret suçu koyalım denilmiştir. Yazdığım haber metinlerinde hakarete vücut bulacak herhangi bir harf bile yoktur. Dolayısı ile suçlamaların içi boştur."
Kanaatimce, Bilici “felsefe tarihinin tutsağı” olmak ile felsefeyle tarihinden bağımsız olarak ilgilenmek arasında yanlış bir ikilik kuruyor. Gerçekte, filozoflar tarihsel fikirlerle, onlar tarafından kısıtlanmadan eleştirel bir şekilde meşgul olabilirler ve genelde öyle yaparlar. Felsefe tarihi, özgün düşünceyi bilgilendiren ve geliştiren zengin bir bağlam sağlayarak yeni fikirlerin ortaya çıktığı bir temel görevi görür.
Bölge yönetimlerinin akılsız, haksız ve zalimane tutumları dolayısıyla mağduriyete maruz kalan Kürtler, Amerika ve İsrail için kullanışlı istismar araçları olarak görülüyor.
2015’ten bu yana takip edilen ısrarcı “milli ve yerli” resmi politika karşısında biri pozitif diğeri negatif iki çekim gücü karşısında doğru tutum belirlemeye çalışan ortalama Kürtler –ki artık bunların içinde dindar muhafazakâr ve hatta eski İslamcılar da var- sürüp giden olaylar karşısında kararsız kalıyor, bu da onlarda belli belirsiz bir meşruiyet krizine, vicdani bir rahatsızlığa, fikri ve manevi bir mutsuzluğa yol açıyor.