İktidar güç kaybediyor ve düştüğü kuyudan kendi çabasıyla çıkması zor görünüyor. Buna mukabil, CHP’de olan-bitenlerin gösterdiği üzere, Türkiye’de muhalefetin iktidara can simidi uzatmada göz kamaştıran bir maharete sahip olduğunu da unutmamak gerekiyor.
Böyle bir ordu yapılanmasında toplumda var olan ayrışma, bölünme ve çatışmaların ordunun içine nüfuz etmesi beklenir. Nitekim öyle de oluyor. Teğmenler ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ diyor, siyasi iktidar ve devlet ortağı sert mukabelede bulunuyor, soruşturma açılıyor, birileri istifa ediyor… Ama mesele ortadan yok olmuyor. Çünkü bu sadece bir disiplin ihlali değil. Ordunun yeni halindeki kimlikleşmenin parçalı bir sosyolojiye ve dolayısıyla ideolojik bakışa alan açması nedeniyle yaşanıyor.
Sosyalist, liberal, komünist, feminist derken, kendisini farklı ideolojik tutumlar içerisinde gören nice insanı, kendi aralarındaki bütün ayrışmalara rağmen bu meselede beraberce mağdur ve mazlum Filistin’in yanında bir duruş sahibi olarak görmekte gözlerimiz. Öte tarafta da, açıktan veya susarak İsrail’e destek sağlayan bir güruh var.
Benim için en ziyade sarsıcı olan ise, Müslüman dünya içinde onlarca senedir Filistin’in meselesinden nüfuz ve ikbal devşiren nice siyasînin, yiğitliğin asıl sınandığı yerde ve zamanda birer ‘reelpolitik üstadı’na dönüşüvermesi...
Peki kriterler yerine getirilse acaba vizeler kalkar mı sorusu da sorulabilir. Bunun cevabının olumlu olacağından emin değilim maalesef. 15 Temmuz 2016 darbe girişimden sonra ülkemiz kaynaklı kaçak göçmen ve ilticacı akımı katlana katlana gitmeye başladı. Vize diyalogunun başladığı dönemde ülkemiz kaynaklı ilticacı sayısı yılda 5000 iken, geçtiğimiz yıl 100.000’e ulaştı. Bu şartlarda vize serbestisini konuşmak çok zor olacaktır. Kriterler yerine getirilip yukarıda bahsettiğim iki kanun tadil edilse bile bunların tatbikinin ilticacı sayısını azaltıp azaltmayacağının belirlenmesi birkaç yıl alacaktır.
12 Eylül Darbesi’nin kirli havasını birlikte soluduğumuz yıllar. Kara Harp Okulu 4.Sınıf öğrencisiydim. Sağ görüşlüydüm.Disiplin puanım düşürülmek suretiyle atılmama ramak kalmıştı.Ancak arkadaşlarımın önerisiyle girmiş olduğum 10 Kasım şiir yarışmasında dereceye girdim. Şubat tatilinde memlekete gittiğimde babama yarışmda birinci olduğumu gösteren Kurmay Albay Hilmi Özkök imzalı kağıdı uzattım. Babam sitem dolu bakışlarla aynen şöyle dedi:“Lan oğlum, bari Peygamber Efendimize yazsaydın!”Rahmetli babam farkında değildi ama bu şiir sayesinde okuldan atılmaktan kurtulmuştum.