Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, Fransız aşırı sağı %31 oyla rekor kırdı. Macron aşırı sağı sınamak için erken seçim kararı aldı. Fransa, Ulusal Meclis’i belirlemek için 30 Haziran’da sandık başında. Ukrayna’dan Filistin’e, AB’den küreselleşmeye birçok konuda anlaşamayan Fransız solu ise zoraki bir seçim ittifakı kurdu. Yeşiller, aşırı sol, komünistler, sosyalistler ve sol liberallerin kurduğu “Yeni Halk Cephesi” bütün ülke çapında ortak liste ile seçime giriyor. Aşırı sağa karşı birleşen Fransız solunun ilham kaynağı 30’lar Avrupasında yükselen faşizme karşı seçim ittifakı yaparak 1936 seçimlerini kazanan Halk Cephesi. Halk Cephesi’nin zaferi sayesinde Léon Blum, 1936’da Fransa’nın ilk sosyalist başbakanı seçilmişti. Fakat 88 sene sonra kurulan “Yeni Halk Cephesi”nin bir başbakan adayı yok.
Sembollerin anlamları kullanıldıkları bağlama sıkı bir şekilde bağlıdır. Wittgenstein'ın dil oyunları kavramı, sembollerin içsel anlamlara sahip olmadığını, ancak belirli yaşam biçimleri içinde pratik kullanımları yoluyla önem kazandıklarını vurgular. Bir sembol bir parti mitinginde kullanıldığı zaman, bir futbol maçında kullanıldığı zaman, bir ırkçı, Suriyeliye saldırdığı zaman bağlamlar farklı olduğu için farklı anlamlara gelebileceğini söyler. Tartışmalarda çoğu zaman bu açı gözden kaçıyor.
Linci anlamak onun basitçe bir ahlaki kınanmasından fazlasını gerektirir. Linç geleneksel bir cürüm değil modern bir hadisedir. Klasik anlamda bir barbarlık değildir. Modern bir organ spazmıdır diyebiliriz. Lincin ortaya çıkması için kitle denilen yeni ve atomize insan birikintisinin ortaya çıkması gerekiyordu. Bireyden sonra ama toplumdan önce bir yerde, inzibatî dizginlerinden boşalan kopuk kitlenin yolaçtığı infial ve şiddete linç diyoruz. Lincin bir vahşet yani barbarlık olarak bizi hayrete düşürmesinin nedeni fail(ler)i radikal bir kötülüğü irtikap eden birey insanlar olarak görmemizdir. Halbuki linçte fail ne artık birey(ler)dir ne de henüz toplum.
Karamsarlıklarına rağmen nasıl olur da aynı zamanda oldukça mesut bir yazar hissi uyandırır Hisar? Bu soru, aynı zamanda edebiyatın ve sanatın tesellisi denilen şeyin de cevabıdır bir bakıma. Abdülhak Şinasi, son derece mustarip, son derece ciddi, son derece içli ve son derece samimi bir yazardır. Her kelimesi her cümlesine büyük bir içtenlikle bağlıdır. Belki de bu bağlılık, ıstırabın ve faniliğin yegâne tesellisidir. Bütün içtenliği ve derinliğiyle her kime ya da neye bağlılık duyarsak duyalım, bu bizi kendi faniliğimizin üstüne çıkarıcıdır.