Barış kelimesini gün aşırı kullanıp ama tüm çözüm önerilerini küçümseyen, büyük barış için küçük çözümleri toptan reddedip sıradan insanların hayatlarının kayıp gitmesini izleyen siyasi gündemi izlemekle geçti ömrümün bir kısmı. Çevreci aktivistlerin yeşil barış isteme hallerinin de bundan pek farkı yok benim için. Neyse ki, küçük basit adımlarla fosil yakıtları çıkarılırken salınan sera gazını milimize edeceğimizi araştırıp bulan çevreciler var. Araştırma özetle diyor ki; Amerika kıtası ölçeğinde bir alanı ağaçlandırarak, Sanayi Devrimi’nden bu yana berbat ettiğimiz atmosferdeki sera gazının 3/2’sini temizleyebiliriz. Evet bu kadar basit. Ağaçlar en kolay, en maliyetsiz karbon avcısı çünkü.
Kadıköy’deki Eminönü İskelesi’nin üst katında bulunan İstanbul Kitapçısı; Perşembe akşamları Lale Müldür, Metin Kaygalak, Orhan Alkaya gibi şairlerle sohbet etkinliğine, Cuma akşamları ise ağırlıklı olarak caz-blues dinletilerine ev sahipliği yapıyor. Hasanpaşa’daki Müze Gazhane’de ise Cumartesi akşamları Tanıl Bora, Edhem Eldem, Fatmagül Berktay gibi isimlerin konuşmacı olarak katıldığı “Herkes İçin Bilim” etkinlikleri düzenleniyor. Üstelik bu üst düzey entelektüel ve kültürel etkinlikler herkese açık ve ücretsiz.
Bizim kuşakta “Hard Rockla Slow Dans” çağı pikapla perdeyi aralıyor. Partnerine belinden-omzundan, bir yerinden değerek başlayan dans, yapışık ikizlere de özgürlük tanıyor. Müziğe az uyarak hafifçe sağa-sola sallanırsan, hatta sabit kıpırdanırsan adı “Slow Dans”. Dans pistini acemi birliklerinin tâlim-tatbîkatına çeviren tango, vals, foxtrot adımlarına, o disiplinin kadına erkeğe toplumsal rol dağıtan tedrisatına ihtiyacın yok artık. Dansta eşitlik ve özgürlüğün küçük dev adımı…
47 senedir bağımsız bir ülke olan Angola’da halk geçen çarşamba 5. kez devlet başkanlarını seçmek için sandığa gitti. Ana muhalefet partisi tarihinin en yüksek oyuna ulaşsa da seçimleri 47 senedir olduğu gibi yine iktidar partisi kazandı. 500 bin kişinin öldüğü bir iç savaş yaşayan, elmas ve petrol kaynakları dünün Marksist gerillaları, bugünün paragöz elitleri tarafından sömürülen Angola’nın hikayesi, otoriter bir zihniyetin bir ülkeyi nasıl uçuruma sürükleyebileceğini, verimli bir vahada bile halkına nasıl susuzluk yaşatabileceğini gözler önüne seriyor.
Mubi’de, hakkında bugüne kadar da çokça şey okuduğum, o yıllarda hepimizi derinden sarsan Pippa Bacca hakkındaki belgeseli izliyorum: “I’m in love with Pippa Bacca”, Türkiye’de “Barış Gelini” olarak gösterimde. Film, Pippa’nın katilinin cinayeti işledikten sonra yakalanana kadar geçen zaman zarfında Pippa’nın kamerasıyla çektiği akrabasının düğününün hazırlık görüntüleri ile başlıyor. Bu bir roman olsaydı, yazar böyle sahneler eklemezdi kitabına, bir kurgu için çok abartılı. Ama gerçek hayatta olmuş işte.