Geçen gün okuduğum bir haber bana askerlik günlerimi, en çok da generalin tugayı teftişe gelişlerini hatırlattı. Gelecek olan general yıllarca kabzımallık yaptıktan sonra ileri bir yaşta ansızın general olmaya karar vermiş olamayacağına göre, gençliğinde kendisinin de teftişlere maruz kalmış, dağlara tırmanıp taş boyamış, hela temizlemiş olması gerekir. Yani bütün bunların teftişin hemen öncesinde yapıldığının, sonra da kimsenin taşlarla, helalarla bir dahaki teftişe kadar ilgilenmediğinin farkında olması gerekir.
Her depremden sonra televizyon kanallarında fay hatlarının yerleri tekrar tekrar hatırlatılıyor. Böylece topluluklar gerçeklik karşısındaymış gibi travmatize ediliyor. Toplulukların bilime inanması isteniyor ve bilim de dine dönüşmüş oluyor. Bilginin yerle, topluluklarla temas imkânları, sürekli ve sınırsız nesnelleştirme işlevi ortadan kalkıyor. Böylece yapılması gerekenlerin üstü örtülüyor. Yoksa kolay mı bu kadar ahmaklığı örtbas edebilmek?
Dünyanın dört bir yanında yüzlerce konser veren Medeniyetler Korosu, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmişti. American Abroad Media, Türkiye'de AIP Vakfı (AIP Acil İhtiyaç Projesi Vakfı) işbirliğiyle özel bir yardım fonu kurdu. Kaynaklar, koro üyeleri ve ailelerinin depremin ardından toparlanması ve koronun ilham verici müziğini yeniden icra etmesi için kullanılacak.
Normal bir ülkede insanların uykuları, “deprem olursa ne yapacağız?” sorularıyla kaçmaz, hayatları boyunca vergi ödedikleri, kurallarına uydukları devletleri onlara çoktan çözüm önerilerini sunmuş, önlemlerini almış, geçmişte yaptığı hataları telafi etmiş, bu hataların sorumluluğunu üstlenmiş, hesabını vermiştir zaten. Yaşadığımız kötülükleri, acıları normalleştirdikçe anormallik normalimiz oldu. Nasıl bir normal sorusunu yanıtlamadan normalleşirsek, tedbirsizlikler, alınmayan önlemler, öngörülemeyen felaketler nedeniyle hayatlarımızın tehlikede olduğu bir “anormalliğe” geri döneceğiz.