Avustralya’da pandeminin başından bu yana, belirli aralıklarla 200 günümüzü karantinada geçirmişiz. Ancak bu kez karantina yetmiyor anlaşılan. “Ülkede 0 Covid-19 vaka” politikası, delta varyantına yenildi. Bugün de 65 yeni vaka açıklandı. Türkiye’deki arkadaşlarım bu vaka sayılarının nezle ile karıştırıldığını ileri sürse de, burada protestolar başlamış durumda. Ülkece tedirginiz! Ülkedeki diğer gündem ise Afganistan. 3000 Afganlı Avustralya’ya getirilecek. Sayının artırılması için baskı var.
Bir şeye henüz kimse değer biçmemişken değer verebilmek hayli zor bir iştir. Editör bunu yapar; değer görür, değer biçer ve bunun teslim edilmesini ister. İçinden bir his bunu söylemektedir. Kimi zaman, yazarın dahi farkında olmadığı bir histir bu ve çok değerlidir. Bu his, saklı bir değerin kendi yolunu bulup açığa çıkması için engelleri kaldıran şeydir.
Kaptan Nemo’nun romandaki tıpkı karakteriyle bir kıyı kasabasının zeki, bilge balıkçısı “Özgür Kaptan”, o kasabadan feci bunalan Madam Bovary’nin göçmen “Bayan Arya”, Fyodor Karamazov’un sonradan görme Ferdi Ağa, Goethe’nin Mephistopheles’inin ağayla işbirliği yaparak kasabaya gelen devletlû işadamı “Mâlik Bey” olduğu bir roman düşünün.
Böyle zor bir ülkede radikal modernleşme deneyimleri Kabil ve bir kaç şehrin dışına çıkamadı, daha radikal modernleşme adımları geleneğin sert kayalarına çarptı, orduda örgütlenip darbeyle devrim yapan komünistlerin neden olduğu kaos ve işgal ülkedeki direnişin İslami rengini belirledi, ABD işgali ise bu rengin iyice koyulaşmasına neden oldu. Ve sonuç; Taliban...
Haffner, Nazilere karşı koyacak takati olmayan Almanların kendilerini rahatlatmak için üç yola başvurduğunu söyler: Birincisi, kendini kandırmadır; Nazilerin acemi oldukları, yönetim işini beceremeyecekleridir… İkincisi hayata küsmedir; elini ayağını yaşamdan çekmek, sonsuza kadar pes etmektir… Üçüncüsü ise geri çekilmektir; gerçeği görmek ama ona saldırmak yerine ona sırtını dönmektir.