Orman yangınlarının ortasında, birkaç sorumsuzun provokatif paylaşımını gerekçe göstererek, sosyal medyayı hizaya getirmeyi amaçlayan sansür ve ceza yasası çıkarmak, iktidarın bildiğimiz demokrasi ve özgürlük karşıtı performansına uygun bir adım.
Ehliyetsizlere ve onlara uyanlara acımaktan başka elden bir şey gelmiyor. Verdikleri eserlere yönelik eleştiriler zaten büyük oranda okunmuyor. Münekkitler de ya açıktan veya örtülü tehdit ediliyor, susturuluyor. Mafyavari örgütlenmeler ehliyetsizleri hem koruyor hem yükseltiyor. Bugün etraftaki tarihçilerin bir çoğunun bu evsafta olduklarını görüyoruz. Bunların sayıları az da olsa vitrindedirler.
Bütün mesele “bunların hepsi aynı, hiçbiri hiçbir zaman değişmez”ci özcü kafasından kaynaklanıyor. Bir özcüye göre, değişmiş, farklılaşmış biri ya takiye yapıyordur ya da samimidir ama sadece kendini değiştirdiğini, farklılaştığını zannediyordur; er ya da geç eski pozisyonuna avdet edecektir. Babacan meselesi: Öncekilerden biraz farklı tek bir konuşma, laik-seküler kesimin sayıları hiç de az olmadığı anlaşılan “bunlar asla değişmez”ci varyantına bekledikleri malzemeyi verdi ve olanlar oldu.
Geçmişe övgü yağdırmıyorum, bugünün gençlerine de saygı duyuyorum. Çok zor bir dönemden geçiyorlar. Biz üniversite özerkliği diyorduk. Bugün, evrensel ölçütlerle yönetilen, siyasete kurban edilmeyen bir üniversite için diretiyorlar. Peki bugün umutsuz bir durumdan söz edebilir miyiz? Çevremdeki birçok insanın umutsuz ve karamsar olduğuna tanığım.
İletişim Başkanlığından gelen notta ‘medyaya çeki düzen verme’ misyonu noktasında yaptığım katkıların en üst makamlarca takdirle karşılandığı ve şimdi daha derinlikli bir göreve hazırlanmam gerektiği söyleniyordu. Haliyle merak ettim… Gerçekten de hayalimin ötesinde bir sorumluluk… Cumhurbaşkanımızın yeni kitabının doğru anlaşılması için kritik kurumlara danışmanlık yapacağım.