Trabzonspor maçı kişisel çabalar sonucu aldı demek haksız olmasa bile, gerçeğin sadece yarısını ifade eden bir tespit olur. Trabzonspor kendi kalesini çok doğru biçimde savundu. Top rakibe geçince bütün oyuncular savunma pozisyonlarını güçlendirdi. Zaten bu sezon Trabzonspor'un başarısında en büyük rolü oynayan bu defansif reflekslerdir. Ama sadece savunma bir takımı şampiyon yapmaya yetmez. Yetse bile o şampiyon, şampiyonlar liginde tel, tel dökülür.
Rusya’nın Ukrayna’ya askeri operasyon düzenleme riskinin gündemde olduğu bu günlerde, aslında Rusya’nın yıllardır asimetrik şekilde tüm dünyayla savaşta olduğu gerçeğini de atlamamak lazım. Bu hafta Rusya’nın casusluk faaliyetleri Avustralya’da en çok tartışılan konulardan biriydi. Avustralya istihbaratının başındaki Mike Burgess, Tinder, Whatsapp üzerinden gelen romantik mesajlar için uyardı: “Eğer yapılan teklif doğru olamayacak kadar iyiyse, doğru değildir.”
Son bir haftada (a) Fransa devlet başkanı Macron, Putin’le görüştü ve Rusya devlet başkanını olayı daha fazla tırmandırmamaya ikna ettiğini söyledi. (b) Buna karşılık Biden ve diğer ABD sözcüleri, ben bu satırları yazarken, Rusya’nın bütün askerî hazırlıklarını tamamladığını, birliklerini ileri mevzilere soktuğunu, Ukrayna’ya karşı bir topyekûn istilâ harekâtına girişmesinin artık sadece bir nihaî karar meselesi olduğunu açıkladı. Şu veya bu “sahte kimlik” provokasyonunu, yoğun hava bombardımanı izleyebilir dendi. Amerikan vatandaşlarının derhal ülkeyi terketmesi istendi. (c) Tabii Putin hiç böyle bir niyeti olmadığını tekrarlayıp duruyor.
Hakan Günday Zamir aracılığıyla yine “aklın bir cehennem” olduğundan dem vuruyor. Her şey orada başlıyor, orada bitiyor ve “bazı sırlar insanın kafatasına sığmıyor”. Roman boyunca dramatik bir anlatım tarzı ile karşılaşıyoruz. Başka yazarlarda sevimsiz bile bulunabilecek bu tarz, yazarın bizi dünyanın ne kadar dramatik bir yer olduğuna inandırdığı üslubu ve yarattığı karakterlerle gayet yerinde ve hatta sempatik hâle geliyor. Evet, dünya, dramatik bir yer.
Öncelikle düşmanlarımız bizden farklıdır; bize, değerlerimize, adetlerimize, düşüncelerimize “yabancı”dır, “öteki”dir. Bunu en veciz, en kolay ve yaygın biçimiyle “kanıtlamak/anlatmak” gerek. Umberto Eco bunun sık rastlanılan yolunun da bizi doğrudan tehdit eden farklı insanları aramak yerine, farklı olmalarının tehditkâr olduğunu anlatan hikâyeler kurmak olduğunu vurguluyor. Farklıysan düşmansın, bu kadar basit.