Biz kışın Torosların öte yakasından, Orta Anadolu’dan çalışmaya gelen insanlara “Urumlu” derdik. “Urumlular geldi, Urumlular gitti.” Ben bu tanımın Rumlukla ilişkisi olduğunu yıllar sonra anlayacaktım. Şimdi Trakya tarafına ve ötesine Rumeli diyoruz. Halbuki Anadolu yüzlerce yıl doğusundaki topluluklar için 'Rumeli', 'Rum diyarı' olmuştu.
“… Sosyal adaletçi, dayanışmacı, emeği, özgürlüğü benimseyen, ama bir tarafıyla da ayağı Anadolu’ya basan, Anadolu geleneğine, kültürüne, mistisizmine dokunan, moral dünyayı, moral değerleri önemseyen bir yeni senteze ihtiyaç olduğu kanaatindeyim. Bu eksendeki bir arayışı, tartışmayı arkadaşlarımızla yürüteceğiz. Bu çizginin, ‘zamanı gelmiş fikir’ olduğuna inanıyorum.”
Fabien Toulme’nin “Hakim’in Yolculuğu” isimli 3 ciltlik foto-roman serisi, ülkesi Suriye’de ailesi ve arkadaşlarıyla güzel bir hayat yaşayan Hakim’in Lübnan, Ürdün, Türkiye, Yunanistan, Makedonya, Sırbistan, Macaristan, Avusturya, İsviçre, Fransa hattındaki gerçek mültecilik öyküsü: “Bunun benim başıma gelebileceği aklımdan bile geçmezdi. Anlıyorum ki her insan bir gün ‘mülteci’ olabilir. Bunun için ülkenin çökmesi yeterli. Ya sen de onunla çökersin ya o diyardan gidersin…”
Kavafis’te tarih. Pers İmparatorluğu. İktidar. Muktedirler. Dışında kalan ve kalmayanlar. Kendilerine bahşedilen dünya nimetlerini geri çeviren ve çevirmeyenler. Tırmandıkça hiçleşen, kendilerine yabancılaşan, hayatı anlamsızlaşan, boşluk içine düşenler.
Nedense Türkiye’deki din alimleri söz konusu olan devletin ihtiyaçları olduğunda bu ruhsatları vermekte çok bonkörken, aynı genişliği sıradan dindarların modern hayatta karşılaştıkları sorunlar karşısında pek gösteremiyorlar. Sıradan insanların küçük meseleleri karşısında kapattıkları içtihat kapılarını, iktidarın ihtiyaçları söz konusu olduğunda ardına kadar açmakta bir beis görmüyorlar.