Dün (27 Mayıs) Anadolu Ajansı, “Sedat Peker’e koruma kararında FETÖ izi tespit edildi” başlıklı bir haber servis etti. Haberde, bugünkü AK Parti Erzurum Milletvekili, bugünkü Ankara Valisi ve bugünkü Emniyet Genel Müdür Yardımcısının imzaları vardı. Haber kısa bir süre sonra silindi. Bu belgeler çıkarılarak yenilenen haberde bu kez de “FETÖ izine” delil olarak 15 Temmuz gecesi köprüde darbecilerin yaraladığı eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü’nün imzaladığı bir belgeye yer verildi. Peker’in koruma kararının 2020 Eylül ayında kaldırıldığını yazan AA, “yurtdışına çıktıktan sonra 7 ay koruma benleydi” diyen Sedat Peker’i doğruladı, “korumaları aldık” diyen Bakan Soylu’yu yalanladı.
Macron, Ruanda’ya gitti, 1994’teki soykırımda Fransa’nın rolü nedeniyle üzüntülerini bildirdi ve af diledi. Macron’un ziyareti 2019 yılında devletin gizli arşivlerine girmelerine izin verdiği 15 tarihçiden oluşan bir komisyonun çalışmasının sonucu. Mart ayında raporunu Macron’a teslim eden komisyon, Fransa’nın soykırımda ağır sorumluluğunun olduğunu kabul etti. Rapora göre bu sonuç dönemin Cumhurbaşkanı Mitterand’ın “kolonyal zihniyeti”nin yol açtığı “körleşme”den kaynaklanıyordu.
Sedat Peker’in açıklamaları doğal olarak en vurucu, en sert, en çarpıcı yönleriyle öne çıktı, buna karşılık önemli bazı ayrıntılar, yeteri kadar çarpıcı olmadığı için silikleşti ve ‘görülmedi.’ Bunlardan en önemlisi, Soylu’yla Peker arasındaki ‘kan banyosu tehdidi kime yaradı’ polemiğiydi. Peker’in milliyetçiliğin manipülatif kullanımına dair uyarısı da çok önemliydi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Habertürk TV’deki programı 2 saat 38 dakika sürdü. Programın başında moderatör sözü “Neler oluyor” diyerek Soylu’ya bıraktı. Programın ilk sorusunu 30 dakika aralıksız konuşan Soylu gazetecilere sordu: “Özel Harp Dairesi ne zaman kuruldu?” Soylu’ya gazeteciler ise ilk soruyu ancak programının 36. dakikasında sorabildi. Soru soran dört gazeteci program boyu toplamda 8 dakika konuşabildi.
Süleyman Soylu’nun Habertürk’teki canlı yayında yaptığı uzun giriş, 2015’ten günümüze kadar uzanan sürece nasıl baktığına ve kendisine nasıl bir tarihsel rol biçtiğine dair önemli ipuçları taşıyordu. Soylu bize, ‘beka tehdidi’ altındaki Türkiye’yi kurtaracak, kendisinin de hayati bir parçasını teşkil ettiğini ima ettiği devlet projesini anlatıyor ve küçük siyasal-partisel hesaplarla, ‘suç örgütü liderlerinin yalanlarına sarılarak’ bu projeyi sekteye uğratacaklara karşı kozlarını sıralıyor.