Meydan okumayı biliyorsunuz Erdoğan sık sık yapar. Bu meydan okumayı laik kesime karşı yaptığı olmuştur, Batı ülkelerine, Batı aktörlerine karşı yaptığı olmuştur. Fakat bir süredir "PKK'lıların beş-on çocuk yaptığı" iddiasının arkasından bir siyasi partiye, o siyasi partinin kentinde, şehrinde sapkın demesi, Demirtaş ve Sancar'la ilgili 'Kürt değiller sizi kandırıyorlar' tarzı karşılığı olmayan bir dil kullanıyor olması bence bir zihniyet hastalığıdır. Bir meydan okumadır, siyasi karşılığı olmadığını kendisi de bilir.
Harriet Sherwood Guardian’da İngiltere’nin yeni başbakanı Rishi Sunak’ın dindarlığını yazdı: “İki yıl önce Covid kısıtlamalarının yürürlükte olduğu bir zamanda Sunak, Downing Street 11 No'lu kapının eşiğinde Diwali için mum yakmıştı ve şöyle demişti:
"Downing Street'in merdivenlerinde bunu yapabilmem en gurur duyduğum anlardan biriydi. Hatta son iki yıldır yaptığım işte en gurur duyduğum anlarından biriydi. İnancım bana güç ve bir amaç veriyor. Bu aynı zamanda benim kim olduğumu hatırlatıyor.” 2017 genel seçimlerinden sonra, kutsal Hindu metni Bhagavad Gita üzerine parlamentoda yemin etmişti. Sunak, favori içeceği olan Coca-Cola da göz önüne alındığında muhtemelen David Lloyd George'dan bu yana İngiltere'nin ilk teetotal başbakanı olacak. Hinduizm'de alkol konusunda net bir yasak bulunmasa da birçok Hindu içki tüketmemeyi tercih ediyor.”
İngiltere'nin Hint asıllı yeni başbakanı Rishi Sunak'ın 2001 yapımı BBC "Orta Sınıf" belgeselindeki sözleri yeniden ülke gündeminde:
"Aristokrat arkadaşlarım var, Üst sınıftan, işçi sınıfından arkadaşlarım var. Ama gerçi işçi sınıfından hiç yok...
CHP’nin de peşinde olduğu Fakıbaba’nın İyi Parti’yi tercih etmesinin, AK Parti’deki “rahatsız” vekilleri daha da cesaretlendireceği söyleniyor. AK Parti ve İyi Parti çevrelerinde aynı yorumun yapılması ilginç: “Merkezse merkez, sağsa sağ, Türkiye partisiyse Türkiye partisi. İyi Parti’deki gelişimi herkes yakından izliyor.” Erdoğan, partisindeki kopuşları engellemek için vekillerle birebir ve toplu görüşmelere başlıyor.
Soylu’nun Fikirtepe’deki patlamayla ilgili “terör soruşturması” başlatılması nedeniyle İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı’na “sert üsluplu” bir telefon açtığı gündeme gelmişti. Soylu, Fikirtepe patlamasının faili olan ve 12 Eylül’de TİKKO davasından 7 sene hapis yatan Mustafa Karahan’la ilgili “1980 öncesi aşırı sol örgütlerle bir irtibatının olduğu ama ondan sonra herhangi bir irtibatına rastlanmadığını” söylemişti. Ancak 1989’da kaçak yollardan gittiği İsviçre’nin emniyetindeki bilgilere göre Mustafa Karahan, 1990’lı yıllarda da TİKKO’nun Konferans kanadının Bern sorumlusuydu ve “örgütü finanse etmek” amacıyla uyuşturucu kaçakçılığında rol aldı. İsviçre emniyetinin verdiği bilgi ve deliller doğrultusunda Türkiye’de yargılanan Mustafa Karahan hakkında mahkeme 2014 yılında örgüt bağlantısı tespit edememişti. Patlama sonrasında da Türkiye’nin halen tespit edemediği bu “bağlantı”, İsviçre’de, terör kavramının uzağında tutulması tercih edilecek başka yerlere de mi bağlanmıştı?