“İktidar dili”nin siyaset rüzgârı nereden eserse oraya öfkeyle meyleden dünyası, bariz yalanların, sıradanlaşan iftiraların da kapısını ardına kadar açıyor. Öyle ki psikolojideki “Yansıtma Mekanizması” o çevreye yönelik bir ithamda otomatik işleyen laf yetiştirme otomatı: “Bunlar hırsız, bunlar esrar, eroin kaçakçısı…” Üstüne bir de “film dünyası” var bu hengâmede.
Muhafazakârlıktan milliyetçiliğe, liberallikten devletçiliğe, merkez sağdan radikal sağa tüm bileşenlerin bir panayırıydı AK Parti. İçeride kalanlara çok eğlence ve bolca güç sarhoşluğu vaat ediliyordu. Eğlencenin tadı kaçtı diye düşünenler, panayırı terk etti. Yenileri geldi. Panayıra yeni katılanlar, daha fazla eğlence ve güç istedi. İslâmcılar, bu panayırı kutsal ayinmiş gibi göstermekle, bunu yapamazlarsa bile ona ahlâkî bir paravan çekmekle mükellef kılınmış kişiler oldular. Külfetin karşılığı, o dillere pelesenk olan ve geri alınacağı korkusuyla Müslüman’a vurulan sopaya dönüşen kazanımlardır. 14 Mayıs’ın İslâmcılar için imtihanı şu olacak: Din-i İslâm’ın adalet ve hakkaniyet ilkelerine sahip çıkıp hak ve hukuk mücadelesine mi girişecekler yoksa İslam’dan yorgun düşüp kazanım adı altında “bervech-i arpalık tevcih olunan” kişiler olarak mı yaşayacaklar? Türkiye’de, şimdi geçerli ve nesnel koşullar itibariyle, Kılıçdaroğlu’nun siyasal kaderi ile mütedeyyin kesimlerin dinsel kaderi ortaktır.
Oral Çalışlar: "Çıkacağı söylenen kasetler gerilim yarattı. Biz gazeteciler bunları teşvik etmeyelim. (....) Siyaseti böyle dizayn etmeye Gülen örgütü kalkışmıştı. Yaptıkları kaset, plan vs. toplumun nefretine yol açmak dışında sonuç vermedi."
Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 14 Mayıs seçimlerini kazanması durumunda Türkiye'yi NATO ve Batı'ya yakınlaştıracağını, Ankara'nın Rusya'ya yönelik yaptırımlara uyacağını söyledi.