Yıldız Ramazanoğlu: “Son yirmi yılda üç farklı mütedeyyin erkek profili ortaya çıktı: Çağı kadınlarla birlikte kavrayıp, olumlu bir eşgüdüm içinde yol arkadaşlığı yapanlar; başörtülü kadınları yasakçı çevrelerle birlikte küçümseyip, geri kalmışlık ithamını yansıtarak gizliden horgörüye katılanlar; zamanın tamamen dışından gelip, köyünden hiç çıkmamış babaannelerin evrenindeymişiz gibi, hayatlarımıza karşılık gelmeyen söylemleri İslam budur diyerek dayatanlar.”
Bu yazıda iktidar değişikliğinin AB ile ilişkilerimizi ne şekilde etkileyebileceğini irdelemeye çalışacağım. Tabii iktidar değişmezse Türkiye ile AB birbirlerinden gittikçe uzaklaşmaya devam edecek ve ilişkiler tamamen kopmasa dahi artık bütünleşme hedefi ve ortaklık ilişkisi zaman içinde tamamen kaybolacaktır. Zaten iktidarın yeniden seçilmesi, Batı’da, halkın çoğunluğunun böyle bir hedefi olmadığının ve ülkemizin geri dönüşü olmayacak şekilde İslamlaşmakta olduğunun göstergesi olarak okunacaktır.
Ali Babacan:
“Mehmet Şimşek, ben ayrıldıktan sonra çok zor dönemler yaşadı. Bakanken Erdoğan’dan aylarca randevu alamadı”,
“Erdoğan sistemden uzaklaştırdığı, meydanda yuhalattığı Mehmet Şimşek’in ismini kullanmaktan medet umar hale geldi. O kadar panik içinde.”
AK Parti’nin yeni reklam filmini Serbestiyet yazarı Yaşar Sökmensüer yorumladı: “Manavda her şey var, fiyat etiketi yok. Manavın adı Yeşilpınar, Bereket Fırın’ın hemen yanında. (…) Mahalle, Ziya Gökalp'in "Alageyik" şiirini hatırlatıyor. Çocuklar top oynuyor ama acıkmıyor. Fonda müzik: Bir daha, bir daha, bir daha…”
Şu soruları sormuştum, dünkü yazımın sonunda: AK Parti liderliği, örgütü, kadroları, medyası… nasıl oldu da 2015’te, 2018’de, 2019’da ve şimdi de 2023’te, “işte bu seçim çok önemli, bu seçim hayat memat meselesi, bunu mutlaka kazanmak zorundayız” demek noktasına geldi? Zamanın akışı nasıl normaliteden çıktı, kalıcı ve kesintisiz bir anormaliteye dönüştü?