2013 Mart’ında milyonu aşkın Kürt’ün bayram coşkusuyla toplandığı Diyarbakır’da, Öcalan’ın silahlı mücadele döneminin kapandığını ilan ettiği mektubu okunurken, kimlerin yüzünün düştüğünü hepimiz hatırlıyoruz. “Demokrasi olmadan barış olmaz” cümlesi aslında Öcalan’a bir cevaptı. Bugün, sanki bir siyasi öngörüymüş gibi pişkince hatırlattıkları bu slogan aslında AKP- Kürt uzlaşmasının yarattığı derin hayal kırıklıklarını açığa vuran, çözüme itiraz çığlığıydı.
Sözcü’nün arkasındaki güç, Erdoğan’a “2016’da da yakandan düşmeyeceğiz” mesajını veriyor. Tabii hafife alınacak bir mesaj değil bu; Sözcü’nün yaptığı Cumhurbaşkanı’nı doğrudan ölümle tehdit etmek!
Rakel Dink, çatışmaların hemen yanıbaşında çaresizlik içinde haykırıyordu: "Toprak kana doymaz, yeter demeye geldik, her tarafa sesleniyoruz: Bunca acı yeter. Lütfen her tarafa seslenmeye geldik. Kardeşçe, insanca Meclis'te konuşun demeye geldik. Bırakın insanlar eceliyle ölsün. Ancak o zaman insanların ardından ayinler de kıvamında olur acılar da..."
Suriyelilerin gelmesiyle birlikte ülkenin her alanda bir yeniden yapılanma sürecine gireceğini öngörmek zor değil. Belki de bu olay tam da zamanında yaşanmakta… Çünkü her halükarda Türkiye yeni bir anayasa yapmak, vatandaşlığı yeniden tanımlamak zorunda…
Evimizin salonunda Noel ağacı kurulurdu her Aralık başında. Evimiz eski bir Osmanlı karakoluydu. Önünde koca bir bahçesi ve bahçede muşmula ağaçları vardı. Daha sonra merdivenlerden çıkıp evden içeri girdiğimizde, tam girişteki duvarda Osmanlı sancağı bizi karşılardı.