Bu aydınların Türkiye’deki değişim sürecinin niteliğini, zorluklarını, çelişik dinamiklerini anlamaya ne niyetleri vardı ne de mecalleri. Bilmedikleri, kültürel olarak haz etmedikleri ve en önemlisi pek de kendilerine kulak asmayan bir dünyayı tanımak; onunla konuşmayı, etkileşim içine girmeyi göze almak zor geldi.
Dink cinayetinde ihmalleri ya da kasıtları olmakla suçlanan kamu görevlileriyle ilgili iddianamede, savcının “esas sorumluluk doğuran belge” diye nitelediği bir istihbarat raporu öne çıkıyor. Dün bıraktığımız yerden devam ediyoruz.
Tam iki yıl “cennette” yaşamaya başladık. Ne asker öldü, ne polis, ne de gerilla. Sonrasında Kürtler ve “Türkler” ülkeyi “birlikte demokratikleşme” kararı verip HDP’yi bu amacın bir aracı haline getirmeye niyetlendiler. Film orada yeniden koptu.
Sur’la sınırlı değil bu tablo. Cizre, Nusaybin, Silvan, Lice ve diğer yerlerde hep aynı görüntüler, aynı kahredici manzaralar… İmkânı bulan ellerine geçirdiği bir parça eşya ile yola atıyor kendini. Herkes can havliyle bu cehennemden çıkmak derdinde.
PKK, 40 yıllık bir proje; paralel yapının etnik bir kopyası. Arkalarındaki güç de aynı. Kürt sosyolojisini kontrol etmek için üretilmiş bir yapılanma. Abdullah Öcalan’ın “Türkiye’de sadece bir koldan değil, üç koldan süren parelel yapı çalışması var” sözleri, PKK gerçeğini de anlatıyor.