Tamam, gitmiyoruz bir yere ama bu “birçok” insanın “birçok” başka insana ya da bize yabancılığını/düşmanlığını ne yapacağız? Bu kadar şiddet, vahşet vs nerede duracak? Yokluk, yoksunluk? Hemen yanımızdayken bunlar, hayatımıza nasıl hiç yoklarmış gibi devam edeceğiz? Beyinlerimizin yapısı değişti mi o kadar?
Erdoğan ve Kılıçdaroğlu yaşadığımız keskin kutuplaşmanın zirvelerini temsil eden isimler. Bir zirveden (Erdoğan’dan) soğumuş, uzaklaşma eğilimine girmiş insanlar, diğer zirveye; tam karşıda konumlandırdıklarına kolayca savrulmazlar. Ve bir zirvenin son düzlükte yaptığı söylem değişiklikleri, aradaki insanların gözünde onun ılımlı sembole dönüşmesine yetmez. Kimlik karşıtlıklarını yumuşatacak ılımlı semboller, zirvelerden çok daha fazla çekim şansına sahiptir bu tür arayışlarda.
Seçmen muhalefetin vaatlerine, onların yerine getirebilme yeteneğine bakacak. “Bu yükü kaldırabilir mi?” diye ölçüp biçecek. “İktidardayken, muhalefette söylediklerini unutur mu?” diye yoklamalar yapılacak. 7 parçayı bir araya getirmeye çalışan ve bu yönde epeyce ilerleme sağlayan partilerin her biri farklı beklentilere sahip değişik seçmen kitlelerine sesleniyor.
Erdoğan topluma yeni bir gelecek sunuyor. Söz konusu ekonomi stratejisi siyasi bir tercih olmanın ötesinde ‘bir siyasi tercihin’ parçası. Bu siyasi tercihi yaklaşık altı aydır İttihatçılık olarak adlandırıyorum. (…) Ortada bir devlet politikası var. İktidar koalisyonunun bütün tarafları bu yeni doğrultuda anlaşıyor. Ekonomideki tercih siyasi ve ideolojik olanın içine oturuyor. Ekonomi güvenlikle bütünleşiyor ve dış politikanın, ülkenin küresel sistemdeki yerinin kaldıracı olarak işlev kazanıyor.
Serbest TV’de yayımlanan Yalım Eralp ile Dünya Dönüyor programının bu haftaki bölümünde: “Türki devletlerin birlikte fotoğraf vermesi Rusya’yı açıkça rahatsız ediyor”, “BAE ile arayı biz bozmuştuk, şimdi de biz düzeltmeye çalışıyoruz. Çünkü onlarda para var”, “Erdoğan ile Akar, ABD’nin Yunanistan’a asker ve mühimmat sevkiyatı yapması konusunda farklı düşünüyor.”